فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَوْحَيْنَا | diye vahyettik |
|
2 | إِلَىٰ |
|
|
3 | مُوسَىٰ | Musa’ya |
|
4 | أَنِ |
|
|
5 | اضْرِبْ | vur |
|
6 | بِعَصَاكَ | değneğinle |
|
7 | الْبَحْرَ | denize |
|
8 | فَانْفَلَقَ | sonra yarıldı |
|
9 | فَكَانَ | ve oldu |
|
10 | كُلُّ | her |
|
11 | فِرْقٍ | bölüm |
|
12 | كَالطَّوْدِ | bir dağ gibi |
|
13 | الْعَظِيمِ | kocaman |
|
İsrâiloğulları, mûcize eseri olarak denizden açılan yollardan geçip Sînâ yarımadasına çıktılar. Bunları izlemekte olan Firavun da açılmış olan bu yollara ordularıyla birlikte girdi. Ancak yüce Allah, Mûsâ ve beraberindeki müminleri kurtardı, Firavun ve beraberindekileri ise denizde boğdu (Hz. Mûsâ ve Firavun hakkında bk. Bakara 2/49-59; A‘râf 7/103-141; Tâhâ 20/9-80; Kasas 28/3-46).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 154فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اَوْحَيْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا fail olarak mahallen merfûdur. اِلٰى مُوسٰٓى car mecruru اَوْحَيْنَٓا fiiline mütealliktir.
اَنِ tefsiriyyedir. اضْرِبْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri, أنت ’dir.
بِعَصَاكَ car mecruru اضْرِبْ fiiline mütealliktir.
الْبَحْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَوْحَيْنَٓا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi وحى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Cümle atıf harfi فَ ile takdiri فضرب (vur) olan cümleye matuftur. فَ , matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
انْفَلَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
فَ atıf harfidir. كَانَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, كُلُّ olup lafzen merfûdur. فِرْقٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَالطَّوْدِ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
الْعَظ۪يمِ kelimesi لطَّوْدِ ’nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
انْقَلَـبُٓوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi قلب ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, mücerret yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.
الْعَظ۪يمِ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ
فَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Tefsiriyye olan اَنْ ’i takip eden اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ cümlesi masdar tevilindedir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
عَصَاكَ şeklindeki izafet kısa yoldan izah ve her ikisinin şanı içindir.
Tefsiriyye; kelamdaki kapalılığı veya karışıklığı ortadan kaldırmak maksadıyla getirilen açıklayıcı kelamla yapılan ıtnâb türüne verilen isimdir. Tefsir, ifadeyi eksik ve fazla olmamak kaydıyla sadece kullanılan önceki ibareyi izah etmeyi amaçlar; ek bir mana getirmez. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
“(Vurunca) derhal, (deniz) yarıldı” buyurmuştur. Bu ifadeyle, “o da vurdu, böylece de deniz yarıldı” manasının kastedildiğinde şüphe yoktur. Çünkü bu, neredeyse sözden anlaşılan ve bilinen bir husustur. Zira vurma işi olmadan denizin ayrılması caiz değildir. Bununla beraber Cenab-ı Hakk, ona vurmayı emretmiştir. Çünkü bu fiilin zikredilmesi, adeta oyalanma ve boşa vakit geçirme sayılır. Bir de Cenab-ı Hakk bunu asa sebebiyle meydana gelen mucizelerinden kılmıştır. Bir başka husus da şudur: Denizin o asa sebebiyle yarılması Hz. Musa (a.s.) için büyük bir nimet olmuştur. Ve İsrailoğullarının, bu işin Hz. Musa’nın (a.s.) Allah nezdindeki mertebesinden dolayı meydana geldiğini bilmeleri manasını daha fazla kuvvetlendirmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)
فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
“Hemen” anlamı veren atıf harfi فَ ’nin dahil olduğu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri, فضرب (Vurdu) olan mukadder cümleye matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ cümlesi, فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
كَان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur كَالطَّوْدِ, nakıs fiil كَان ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
فِرْقٍ ’daki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.
كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ [Koca bir dağ gibi] terkibinde mürsel mücmel teşbih vardır. “Yere iyice oturmak ve öyle kalmak hususunda dağ gibi oldu.” demektir. Teşbih edatı söylenmiş teşbih yönü söylenmemiştir. (Safvetu’t Tefasir)
Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden الْعَظ۪يمِ kelimesi الطَّوْدِ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
كَان, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Râgıb el İsfehanî)
انْفَلَقَ fiili, انفعال babındadır. Sülasi fiilin başına hemze ve sakin ن ilave edilerek yapılır. Birçok alime göre, انفعال babında mezid olan fiillerin kazandığı tek anlam mutavaattır (dönüşlülüktür). Mutavaat, bir mef’ûlün, bir failin eylemini kabul etmesi ve bu eylemle alınmak istenen neticeye olumlu cevap vermesidir. Mef’ûlün, canlı veya cansız olması fark etmez. انفعال babı mutavaat içindir. Mutavaat ise müteaddî fiilin lâzım fiile dönüşmesidir. Müteaddî fiil bu baba girince lâzım yani geçişsiz olur. Bu bâba, etkileri gözle görülen somut fiiler aktarılır.
الفرق kelimesi, “denizden bölünen parça” anlamındadır. Bu ifade, كل فلق şeklinde de okunmuştur ki mana aynıdır. الطَّوْدِ “yüksek dağ” anlamında olup “göğe doğru yükselen” demektir. (Keşşâf)