Şuarâ Sûresi 84. Ayet

وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ  ...

“Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاجْعَلْ ve nasib eyle ج ع ل
2 لِي bana
3 لِسَانَ dili ل س ن
4 صِدْقٍ doğruluk ص د ق
5 فِي içinde
6 الْاخِرِينَ sonra gelenler ا خ ر
 

84. âyette “Bana, sonra gelecekler içinde iyilikle anılmayı nasip eyle!” diye çevirdiğimiz cümledeki “lisân-i sıdk” (doğruluk dili) tamlaması iki türlü yorumlanmıştır:

a) Bu tamlamadaki lisân terimi dille aktarılabilecek, dille ulaştırıla­bilecek şeyleri veya bunları aktaranları ifade için mecaz olarak kulla­nılmıştır. Buna göre Hz. İbrâhim söylediklerinin doğru, gerçek ve yüce mânalar taşıyan sözler olmasını veya kendi soyundan, getirmiş olduğu hak dini sonraki nesillere aktaracak kimselerin gelmesini Allah Teâlâ’dan niyaz etmiştir. Nitekim yüce Allah duasını kabul ederek başta Hz. Muhammed olmak üzere onun soyundan birçok peygamber göndermiş ve Hz. Peygamber’e onun dinine uymasını emretmiştir (bk. Nahl 16/123; krş. Âl-i İmrân 3/95; Nisâ 4/125).

b) Bu tamlama Hz. İbrâhim’in, sonraki nesiller içerisinde iyilikle anılmak istediğini ifade etmektedir. Bundan dolayıdır ki müslümanlar onu önder kabul eder, kendisini ve soyundan gelenleri hayırla anarlar. Yahudi ve hıristiyanlar gibi Ehl-i kitap da aynı şekilde ona ve soyundan gelenlere saygı gösterirler (Zemahşerî, II, 512; krş. Meryem 19/50).

Müfessirler, 89. âyette “temiz bir kalp” diye çevirdiğimiz “kalb-i selîm” tamlamasını şu mânalarda yorumlamışlardır: Şirk ve şüpheden arınmış, iman esaslarına samimiyetle inanmış, mânen sağlıklı (İbn Kesîr, VI, 159), kötülüklerden korunmuş (Esed, II, 749), sünnete gönülden bağlı olup bid‘atlardan uzak duran, mal ve evlât sahibi olduğu için şımarmayan bir kalp (Şevkânî, IV, 103). Râzî’ye göre bu konudaki görüşlerin en doğrusu, kalb-i selîmi, “Cehaletten ve kötü huylardan arınmış kalptir” diye tanımlayan görüştür (XXIV, 151).

Hz. İbrâhim bu duayı yaptığı zaman kendisine peygamberlik görevi verilmişti (Râzî, XXIV, 147; İbn Âşûr, XIX, 145). Bu sebeple müfessirler, meâlinde “hikmet” diye çevirdiğimiz hükm kelimesini birçok yerde “peygamberlik” anlamında yorumlarken, burada 83. âyette “derin bilgi, doğru hüküm verme ve kavrama yeteneği” gibi anlamlarda yorumlamışlardır. Müfessirler, İbrâhim’in babasının affı dışındaki bütün dileklerinin kabul olunduğuna dair çeşitli deliller getirmişlerdir (Râzî, XXIV, 147-150). İbrâhim aleyhisselâm, babasının Allah düşmanı bir putperest olduğunu anlayınca ve bu inancında ısrar ettiğini görünce ondan uzaklaşmıştır (bk. Tevbe 9/114; Meryem 19/42-48). Hz. İbrâhim’in “hep iyilikle anılması” konusundaki duasının bir sonucu olarak her ümmet ona ayrı bir sevgi duymuş ve adını övgüyle anar olmuştur. Müslümanlar namazda ve namaz dışında “salli” ve “bârik” dualarını okurken Hz. Peygamber’le birlikte onu da anarlar.

 

  Sadeqa صدق :  Sıdq صِدْقٌ ve kizb كِذْبٌ kelimeleri temelde geçmişle ya da gelecekle ilgili bir vaat veya başka bir şeyle de olsa sözle ilgili kullanılırlar. Yine aslen haberi cümleler için kullanılmalarına rağmen dolaylı olarak soru, emir ve dua gibi haber dışındaki söz türleriyle ilgili de kullanılırlar.

  Sıdq صِدْقٌ, hem içte tutulan hem de haberi verilen sözün birbiriyle mutabık olmasıdır. Bu şartlardan herhangi birinin çiğnenmesi halinde bu tam bir sıdq olmaz; ya sıdqla hiç nitelendirilemez veya değişik bakış açılarına göre kimi zaman sıdq kimi zaman da kizb olarak nitelendirilir. Bir kafirin inanmadığı halde 'Muhammed Allah'ın elçisidir' demesi gibi. Bu sözün doğruluğundan dolayı sıdq olduğu söylenebilir. Aynı zamanda onu söyleyenin sözü ile kalbi uyuşmadığından dolayı buna kizb de denebilir.

  صِدِّيقٌ Sıddıka gelince o bir görüşe göre asla yalan söylemeyen kişilerle ilgili kullanılır, bir görüşe göre doğrulukla söz söylemeyi alışkanlık haline getirmiş olması sebebiyle kendisinden kolay kolay yalan sadır olmamış kişiler, bir başka görüşe göre ise söz ve inancında sıdq özelliği taşıyıp fiiliyle de bu inancını ispat eden kişiler için kullanılır denilmiştir.

  Doğruluğunun te'yid edildiği herşeyle ilgili تَصْدِيقٌ tasdik sözcüğü kullanılır. صَداقَةٌ ise sevgi ve muhabbette doğru itikaddır. Son olarak صَدَقَةٌ insanın yakınlaşma amacıyla malından çıkarıp verdikleridir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 155 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sadaka, sâdık, sadakat, tasdik, tasadduk ve Sıtkı'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile nidanın cevabına matuftur. Fiil cümlesidir. 

اجْعَلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  ل۪ي  car mecruru  اجْعَلْ ‘in mahzuf mef’ûlun bihine mütealliktir.

لِسَانَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. صِدْقٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فِي الْاٰخِر۪ينَ  car mecruru  لِسَانَ ‘nın hali veya sıfatı olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْاٰخِر۪ينَ  sülâsi mücerredi أخر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ

 

Önceki ayete matuf olan bu ayet, Hz. İbrahim’in duasının devamıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Matufla matufun aleyh arasında, anlam bütünlüğünün yanında, inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır. 

Emir üslubunda gelmesine karşın cümle, dua manasında olduğu için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لِسَانَ ’den kasıt söylenecek sözlerdir.  لِسَانَ  asıl itibariyle konuşma organıdır. Kutebî dedi ki:  لِسَانَ , istiare yoluyla söz söyleme yeridir. Araplar bunu bazen kinaye yoluyla kelime hakkında da kullanmaktadır. (Kurtubî)   

وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ  [Bana iyi bir anılma nasip et] cümlesinde latif bir istiare vardır. Yüce Allah  لِسَان  kelimesini, iyi anılma ve övülme için müstear olarak kullanmıştır. Bu, en latif istiarelerdendir. (Safvetü’t Tefasir)

صِدْقٍ ’daki tenvin kesret, nev ve tazim içindir.

فِي الْاٰخِر۪ينَۙ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla sonrakiler içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü nesiller, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. İnsanlar arasında iyi anılmayı tekid etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.

لِسَانَ  kelimesinin  صِدْقٍ ‘e izafeti, mevsufun sıfatına izafeti olup sıfatta mübalağa ifade eder. Yani, mana itibariyle  لِسانًا صادِقًا  anlamına gelir. (Âşûr)