Şuarâ Sûresi 9. Ayet

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟  ...

Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنَّ ve şüphesiz
2 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
3 لَهُوَ işte O
4 الْعَزِيزُ üstündür ع ز ز
5 الرَّحِيمُ merhamet edendir ر ح م
 

6. âyet, inkârcıların şimdi yalan saydıkları gerçeklerle bir gün karşı karşıya kalacaklarını haber vererek onları tehdit etmektedir. Halbuki akıllarını kullansalar inkâr ettikleri şeylerin gerçek olduğunu onlara gösterecek nice deliller vardır. Hayata elverişli kılınmış olan yerküre ve onda her türden bitkilerin, canlıların üremesi Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren apaçık deliller değil midir? Şüphe yok ki toprağı, suyu, havası ve iklimi aynı olan bir arazi üzerinde bitki türlerinin yaratılmasında; tadı, rengi ve şekli ayrı olan meyve ve ürünlerin meydana gelmesinde üstün bir iradenin, sonsuz bir bilgi, hikmet ve kudretin mevcudiyetini gösteren deliller vardır. Bununla birlikte insanların çoğu inanmaz. Oysa 9. âyette ifade buyurulduğu gibi Allah’ın gücü de rahmeti de sonsuzdur; inkârlarından dolayı onları cezalandırma gücüne sahip olduğu gibi, tövbe edip iman eden ve iyi işler yapanları bağışlayacak merhamete de sahiptir.

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 144-145
 

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

إِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

هُوَ  kelimesi  إِنَّ ’nin haberi olup mahallen mansubdur. 

الْعَز۪يزُ  kelimesi  إِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  الرَّح۪يمُ۟  kelimesi  إِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.

 

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

 

Ayet önceki ayetteki  اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً  cümlesine atıf harfi  وَ ‘la atfedilmiştir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ’nin isminin Rabb ismiyle marife olması, Hz. Peygambere destek ve muhabbetle muamelenin işaretidir. Ayrıca  رَبَّكَ  izafeti, Peygambere şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟  cümlesi,  اِنَّ ‘nin haberidir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

الْعَز۪يزُ  haberdir. Müsnedin  ال  takısıyla marife gelmesi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

Haber olan iki vasfın, aralarında  وَ  olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder. Bu iki kelime de mübalağa ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümledeki  هُوَ  fasıl zamiridir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. Haber, cümlede sıfattan daha kuvvetli bir rükündür.

Hasr kastedilerek bu iki isim marife olarak gelmiştir. Sadece Allah Teâlâ bu iki vasıfta kemâl derecededir. Bu iki vasıfta kemâl dereceye sahip olan Allah Teâlâ’dan başka hiçbir varlık yoktur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 24)  

الرَّح۪يمُ  -  الْعَزٖيزُ  kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Bu cümlede olduğu gibi mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Ayetteki "Şüphesiz ki senin Rabbin aziz ve rahimdir" ifadesinde Cenab-ı Hak burada Azîz oluşunu Rahîm oluşundan önce zikretmiştir. Çünkü eğer bunu önce zikretmemiş olsaydı, çoğu kez "Allah, onlara azap etmekten aciz olduğu için rahmet etmiştir" denilebilirdi. Böyle bir vehmi silmek için galip, üstün, kahir demek olan izzetinden bahsetmiş ve bu izzetine rağmen kullarına rahmetli olduğunu bildirmiştir. Çünkü rahmet, ne kadar tam ve mükemmel bir kudret sahibinden kaynaklanıyorsa konum bakımından o nispette değerli olur. O halde Cenab-ı Hakk'ın bundan muradı şudur: Onlar kâfir oldukları ve ben de onların cezalarını hemen verecek kudrette olduğum halde, daha önce zikrettiğim gibi, her kerim bitkiyi yaratıp insanların her birine sıhhat, akıl ve hidayet kabiliyeti vermem açısından onlara hep merhamet ettim. (Fahreddin er-Râzî)

Şuarâ Suresinde art arda gelen (8 ve 9) bu iki ayet sekiz yerde tekrarlanmıştır. İlki Hz. Muhammed'i (sav) ve Rabbi’nden gelenleri yalanlayanları tekzip açıklamasından sonra gelmektedir. Daha sonra her tekrarlanış önceki yalanlayanların kıssalarının hemen ardından her bir kıssadan sonra gelmiştir. Her birinin farklı bir durum için gelmesi, ifadenin zikredilişine güzel bir anlam katmıştır. (Ömer Özbek, Arap Dili Ve Belâgatı'nda Itnâb Üslûbu)

Ayetin bu son cümlesi, bir çok ayette tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri  Ahkaf/28)

Son iki ayet, kıssanın en güzel şekilde sona ermesi olan hüsn-i intihâ sanatına örnektir.