فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَتْهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَتْهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اٰيَاتُنَا fail olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مُبْصِرَةً hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ karînesi olmadan gelen قَالُوا cümlesi şartın cevabıdır.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavl cümlesi هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İşaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. سِحْرٌ haber olup lafzen merfûdur.
مُب۪ينٌۚ kelimesi سِحْرٌ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur.
مُب۪ينٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir.
مُبْصِرَةً kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
فَ istînâfiyyedir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
Veciz anlatım kastıyla gelen اٰيَاتُنَا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتُ , şan ve şeref kazanmıştır.
Ayetlerin جَٓاءَ fiiline isnadı, mecaz-ı aklîdir.
Ayeti kerimede mucizelerin, مُبْصِرَةً olarak vasıflandırılması, zımnen şunu belirtmek içindir: Bu mucizeler, o kadar açık ve parlak idiler ki, eğer (sonuçları değil, kendileri) gözle görülecek şeyler kabilinden olsalar, kendilerini insanlara gösterirlerdi. Yahut bu mucizeler, sanki basiretli bir varlık gibi idiler; çünkü insanları hidayet ediyorlardı. Körlük ise, başkasına yol göstermesi şöyle dursun, kendisi yolu bulamaz. Yahu bu mucizeler, onlara bakıp tefekkür eden herkese hakikatleri gösteriyorlardı, demektir. (Ebüssuûd)
اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً ifadesinde sebebe isnad alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Hakikatte ayetlerin gösterme gücü yoktur. Onları görenler düşünüp akletme yoluyla anlarlar.
Ayette meknî istiare vardır. Ayetler, gören ve yol gösteren yerine konmuştur. Âmanın (gözleri görmeyenlerin) yol gösterme, hatta kendi yolunu bulma gücü yoktur. (Mahmud Sâfî)
اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً [Ayetlerimiz apaçık bir şekilde…] ifadesinde istiare vardır. İbsâr/görmek lafzı, açıklık ve beyan için müstear olarak kullanılmıştır. Çünkü insan, eşyayı gözleri ile görür.
Yani, ibsâr hakiki manada gözler için kullanılır. (Safvetu’t Tefasir)
مُبْصِرَةً kelimesinde mecaz-ı aklî vardır. (Âşûr)
فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, mütekellimin, işaret edileni tahkir amacına işaret eder. هٰذَا ile ayetleri işaret etmişlerdir.
İşaret isminde istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden مُب۪ينٌ kelimesi, سِحْرٌ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
İnkârcılar, sözlerini isme isnad ederek, isim cümlesiyle ifade etmenin yanında, müsnedün ileyhi ism-i işaretle marife yapmışlardır. Bütün bu işaretler, kararlılıklarını ve muhatabın getirdiğini tahkir amacında olduklarını gösterir.