Neml Sûresi 31. Ayet

اَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟  ...

“Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.”  (30 - 31. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَّا
2 تَعْلُوا büyüklük taslamayın ع ل و
3 عَلَيَّ bana karşı
4 وَأْتُونِي ve bana gelin (diye yazıyor) ا ت ي
5 مُسْلِمِينَ teslim olarak س ل م
 

اَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟

 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Takdiri,  أطلب عدم العلوّ عليّ  (Bana karşı büyüklenmemeni istiyorum) şeklindedir. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

 تَعْلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيَّ  car mecruru  تَعْلُوا  fiiline mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

أْتُون۪ي  illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مُسْلِم۪ينَ  hal olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و  (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

 

اَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اَلَّا  edatı, masdar harfi  أَنْ  ve nefy harfi  لاَ ’dan müteşekkildir. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki cümle, masdar teviliyle takdiri  أطلب  (İstiyorum) olan mahzuf fiilin mef’ûlu konumundadır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Masdar-ı müevvel, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

أنْ لا تَعْلُوا عَلَيَّ  cümlesindeki  أنْ  harfi, ifadeye belirsizlik katar. Çünkü mektubun başlangıcı olan besmeleden sonra geldiği için Süleyman’ın mektubuna dahil olduğu anlamı da çıkabilir. Muzariyi nasbeden masdar  أنْ  harfi de olabilir ve bu şekilde muhaffef  أَنْ  ve tefsiriyye manalarını da içerebilir. (Âşûr)

İkinci cümle  وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟ , ilk cümleye atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ  cümlesinde emredilen gelme fiili, gerçek anlamda olmayıp mecazî bir gelmedir.  اتَّبِعْ سَبِيلِي “Benim yoluma uyun” ifadesindeki gibi. (Âşûr)

لَّا تَعْلُوا  -  عَلَيَّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, cinâs-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

أْتُون۪ي  fiilinin failinden hal olan  مُسْلِم۪ينَ۟ , ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenmeye işaret etmiştir.

Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’ân-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

Ayetlerdeki îcâz yönünü müfessirimiz şu ifadelerle ortaya koyar: Bu (mektup), yoktan var eden Yüce Yaratıcının zatına ve sıfatlarına hem açık hem de dolaylı olarak delalet eden besmeleyi içermesi, her türlü rezilliğin anası olan tekebbürden nehyetmesi, bütün faziletlerin ana esaslarını bir araya toplayan İslamı emretmesi bakımından son derece veciz olmakla birlikte maksadı da tam olarak ifade etmektedir. Hz. Süleyman nübüvvetinin en büyük delillerinden biri olarak mucizevi bir şekilde mektubu Belkıs’a iletmek suretiyle önce peygamberliğine delil getirmiş, daha sonra da kendisine itaat edilmesini istemiştir. 

Kısa iki cümleden (30-31.ayetler) ibaret olan bu söze çok derin manalar sığdırılmak suretiyle îcâz-ı kasr sanatı ortaya çıkmıştır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)