Neml Sûresi 41. Ayet

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ  ...

Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 نَكِّرُوا tanınmaz hale getirin ن ك ر
3 لَهَا onun
4 عَرْشَهَا tahtını ع ر ش
5 نَنْظُرْ bakalım ن ظ ر
6 أَتَهْتَدِي tanıyabilecek mi ه د ي
7 أَمْ yoksa
8 تَكُونُ olacak (mı) ك و ن
9 مِنَ
10 الَّذِينَ kimselerden
11 لَا
12 يَهْتَدُونَ tanımayan ه د ي
 

Rivayete göre Hz. Süleyman Allah’ın kendisine lutfettiği mûcize ve nimetleri melikeye göstermek amacıyla büyük bir saray yaptırmış, camdan yapılmış olan tabanını havuz görünümüne sokmuş ve melikenin tahtını buraya yerleştirmiştir (Abdülvehhâb en-Neccâr, s. 396). Sarayın tabanının su şekline sokulması, tahtın tanınmasının güç hale getirilmesi melikeyi sarsmak, kendine ve ihtişamına güvenini zayıflatmak, onu büyük bir mânevî değişime hazırlamak için olmalıdır.

Bize bundan önce bilgi verilmişti ve biz de boyun eğmişizdir” cümlesinin kime ait olduğuna dair farklı görüşler vardır: a) Bu söz kraliçeye aittir. Kraliçe ve çevresi bu mûcizeden önce hüdhüdün getirdiği mektup vb. diğer yollarla Hz. Süleyman’ın peygamber olduğuna dair sağlam bilgi elde etmiş ve ona boyun eğmişlerdir. b) Söz Süleyman’a aittir. Bu takdirde meâli şöyle olmalıdır: “Bize kraliçe hakkında daha önce bilgi verilmişti ve biz de boyun eğmişizdir.” Süleyman aleyhisselâm bu sözüyle kraliçe gelmeden önce onun müslüman olduğu ve gönüllü olarak geldiği hakkında bilgi edindiğini ifade etmektedir. c) Bu söz Süleyman’ın kavmine aittir.

Melikenin Hz. Süleyman’ı ve sarayını gördükten, bazı bilgiler de aldık­tan sonra söylediği söz, yukarıdaki ifadenin ona değil, Hz. Süleyman’a ait olduğuna bir karîne teşkil etmektedir.

Belkıs’ın Süleyman aleyhisselâmı ziyareti konusunda Kitâb-ı Mukad­des de Kur’an’la uzlaşır bilgiler vermektedir. Ancak oradaki bilgilere göre Belkıs, Allah’ın adını yaymasından dolayı şöhreti her tarafta duyulan Hz. Süleyman’ı bizzat görmek, gerçek bir peygamber olup olmadığını anlamak üzere büyük bir kafile ve değerli hediyelerle Kudüs’e gelmiştir. Ziyareti esnasında Hz. Süleyman’a sorduğu, karşılığı yalnız kendince bilinen her sorunun cevabını almış, sonunda onun bilgisinin derinliğine, kudretinin büyüklüğüne inanmış; Allah’ın birliğine iman ettikten sonra ülkesine dönmüştür (bk. I. Krallar, 10/1-10, 13; II. Tarihler, 9/1-9, 12). Yukarıda Neccâr’dan naklettiğimiz rivayette de ziyaretin Kudüs’te gerçekleştiği ifade edilmiştir.

 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 195
 

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mekulü’l-kavli  نَكِّرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

نَكِّرُوا  fiili  نَ un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.  لَهَا  car mecruru  نَكِّرُوا  fiiline mütealliktir.

عَرْشَهَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نَنْظُرْ  cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri,  إن تنكّروا (değiştirirseniz) şeklindedir. 

نَنْظُرْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri, نحن dur. 

Hemze istifhâm harfidir.  تَهْتَد۪ٓي  fiili نَنْظُرْ un mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

تَهْتَد۪ٓي  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri, هىdir.

اَمْ  atıf harfi hemzenin muadilidir. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl  اَمْ Munkatı’  اَمْ.  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَكُونُ  nakıs merfû muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هى’dir. 

الَّذ۪ينَ  müfred müzekker has ism-i mevsûl مِن  harfi ceriyle birlikte  تَكُونُ ’nun mahzuf haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَهْتَدُونَ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَهْتَدُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

نَكِّرُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نكر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اَتَهْتَد۪ٓي  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
 

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ bu ayette, Süleyman'ın (a.s.) sözlerini bildiriyor. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهَا, ihtimam için mef’ûl olan  عَرْشَهَا ’ya takdim edilmiştir.

 

  نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ

 

ف  karinesi olmadan gelen cümle mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, …إن تنكّروا  (Değiştirirseniz) olan şartın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَنْظُرْ  fiilinin mef’ûlu olan  اَتَهْتَد۪ٓي  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَمْ  atıf harfiyle gelen son cümle  اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ, mef’ûl konumundaki bu fiile matuftur.

كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  مِنَ الَّذ۪ينَ, nakıs fiil  كَان ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nın sılası olan  لَا يَهْتَدُونَ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümledeki muzari fiiller teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

اَتَهْتَد۪ٓي - يَهْتَدُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَتَهْتَد۪ٓي - لَا يَهْتَدُونَ  kelimeleri arasında da tıbâk-ı selb sanatı vardır.

اَتَهْتَد۪ٓي  cümlesiyle  لَا يَهْتَدُونَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

نَنْظُرْ  fiili, cevap olmak üzere meczum okunduğu gibi başlangıç üzere merfû da okunmuştur. “Bakalım tahtı tanımaya veya taht kendisine sorulduğunda doğru cevap vermeye; ayrıca kapılarını üzerine kilitleyip önüne bekçiler diktiği tahtının kendisinden önce getirilmesi, kendisinin ise tahttan sonra gelmesi adına bu apaçık mucizeyi gördüğünde Süleyman'ın (a.s.) peygamberliğine iman etmeye ve dine ‘yol bulabilecek mi?’ demektir.” (Keşşâf)