فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | جَاءَتْ | gelince |
|
3 | قِيلَ | dendi |
|
4 | أَهَٰكَذَا | böyle mi? |
|
5 | عَرْشُكِ | senin tahtın |
|
6 | قَالَتْ | dedi |
|
7 | كَأَنَّهُ | tıpkı (öyle) |
|
8 | هُوَ | o |
|
9 | وَأُوتِينَا | ve bize verilmişti |
|
10 | الْعِلْمَ | bilgi |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | قَبْلِهَا | daha önce |
|
13 | وَكُنَّا | ve biz olmuştuk |
|
14 | مُسْلِمِينَ | müslüman |
|
Rivayete göre Hz. Süleyman Allah’ın kendisine lutfettiği mûcize ve nimetleri melikeye göstermek amacıyla büyük bir saray yaptırmış, camdan yapılmış olan tabanını havuz görünümüne sokmuş ve melikenin tahtını buraya yerleştirmiştir (Abdülvehhâb en-Neccâr, s. 396). Sarayın tabanının su şekline sokulması, tahtın tanınmasının güç hale getirilmesi melikeyi sarsmak, kendine ve ihtişamına güvenini zayıflatmak, onu büyük bir mânevî değişime hazırlamak için olmalıdır.
“Bize bundan önce bilgi verilmişti ve biz de boyun eğmişizdir” cümlesinin kime ait olduğuna dair farklı görüşler vardır: a) Bu söz kraliçeye aittir. Kraliçe ve çevresi bu mûcizeden önce hüdhüdün getirdiği mektup vb. diğer yollarla Hz. Süleyman’ın peygamber olduğuna dair sağlam bilgi elde etmiş ve ona boyun eğmişlerdir. b) Söz Süleyman’a aittir. Bu takdirde meâli şöyle olmalıdır: “Bize kraliçe hakkında daha önce bilgi verilmişti ve biz de boyun eğmişizdir.” Süleyman aleyhisselâm bu sözüyle kraliçe gelmeden önce onun müslüman olduğu ve gönüllü olarak geldiği hakkında bilgi edindiğini ifade etmektedir. c) Bu söz Süleyman’ın kavmine aittir.
Melikenin Hz. Süleyman’ı ve sarayını gördükten, bazı bilgiler de aldıktan sonra söylediği söz, yukarıdaki ifadenin ona değil, Hz. Süleyman’a ait olduğuna bir karîne teşkil etmektedir.
Belkıs’ın Süleyman aleyhisselâmı ziyareti konusunda Kitâb-ı Mukaddes de Kur’an’la uzlaşır bilgiler vermektedir. Ancak oradaki bilgilere göre Belkıs, Allah’ın adını yaymasından dolayı şöhreti her tarafta duyulan Hz. Süleyman’ı bizzat görmek, gerçek bir peygamber olup olmadığını anlamak üzere büyük bir kafile ve değerli hediyelerle Kudüs’e gelmiştir. Ziyareti esnasında Hz. Süleyman’a sorduğu, karşılığı yalnız kendince bilinen her sorunun cevabını almış, sonunda onun bilgisinin derinliğine, kudretinin büyüklüğüne inanmış; Allah’ın birliğine iman ettikten sonra ülkesine dönmüştür (bk. I. Krallar, 10/1-10, 13; II. Tarihler, 9/1-9, 12). Yukarıda Neccâr’dan naklettiğimiz rivayette de ziyaretin Kudüs’te gerçekleştiği ifade edilmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 195
فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ
فَ istînâfiyyedir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezm etmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir.
فَ karinesi olmadan gelen ق۪يلَ cümlesi şartın cevabıdır.
ق۪يلَ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili اَهٰكَذَا عَرْشُكِ ’dir. Mahallen merfûdur.
Hemze istifhâm harfidir. هٰ tenbih harfidir. كَ teşbîh edatı ذَا ismi işaretiyle birlikte mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir.
عَرْشُكِ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ
Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
Mekulü’l-kavli كَاَنَّهُ هُوَ ’dir. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
كَ teşbîh harfidir. اِنَّ tekid harfidir. (كَاَنَّ innenin kardeşi değil mi yani ke ayrı inne ayrı irab yapılmış burda?)İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. هُوَ munfasıl zamiri اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۫ت۪ينَا elif üzere mukadder fetha ile mebni meçhul mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mütekellim zamiri نَا naib-i faili olarak mahallen merfûdur. الْعِلْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنْ قَبْلِهَا car mecruru اُو۫ت۪ينَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كُنَّا nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. نَا mütekellim zamiri كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
مُسْلِم۪ينَ kelimesi كُنَّا ’nin haberi olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
اُو۫ت۪ينَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أتى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
مُسْلِم۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ
فَ , istînâfiyyedir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan جَٓاءَتْ عَرْشُكِۜ şart cümlesi لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ق۪يلَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsim cümlesi formunda gelmiş cümlede işaret ismi هٰكَذَا mübteda, عَرْشُكِۜ haberdir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, s. 424)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
هٰكَذَا üç harften mürekkeb olup, bunlar tenbih harfi ه , teşbih ك ve ism-i işarettir ذا . Hz. Süleyman, Belkıs’ı şartlandırmış olmamak için: (Bu senin tahtın mı?) dememiş; fakat onu hayrete düşürmek için [Senin tahtın da böyle mi?] demişti. Belkıs da “Tıpkısı!” demişti de “Tıpkısının aynısı” veya “Bu değil” dememişti ki bu da onun aklının olgunluğundan ötürüydü; zira ihtimalli bir konuda kesin konuşmuyordu. (Keşşâf)
أَهَذاَ عرشك (Senin tahtın bu mu?) dememiş, ona bir ipucu vermemek için “Senin tahtın da böyle miydi?” demiştir. Bunun üzerine o kadın da: “Bu, o”, veya, “bu, o değildir” demeyip “Sanki bu, odur” demiştir ki bu da onun aklının mükemmel oluşunun neticesidir. Çünkü o, durulması, (itina edilmesi, teennî ile hareket edilmesi gereken) yerde cevrîlik yapmamış, teennî ite hareket etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ
Ayet, beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Sebe Melikesi’nin cevabını bildiriyor. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan كَاَنَّهُ هُوَۚ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Tekid ifade eden كَاَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesinde هُوَۚ munfasıl zamiri كَاَنَّ ’nin haberidir.
كَاَنَّهُ (Sanki bu, odur) cümlesinde teşbih vardır. Yani bu, şekil ve evsaf bakımından benim tahtıma benziyor. Buna mürsel-mücmel teşbih denir. (Safvetu’t Tefasir)
وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ
Mekulü’l-kavle dahil olan اُو۫ت۪ينَا cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstînâf olduğu da söylenmiştir. O takdirde, cümlenin mütekellimi konusunda farklı görüşler vardır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
أُوتِینَا fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır.
كُنَّا ’nın dahil olduğu son cümle وَكُنَّا مُسۡلِمِینَ , sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. كُنَّا ’nın haberi مُسۡلِمِینَ şeklinde ismi- fail vezninde gelerek durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i failin önünde كَان yardımcı/nakıs fiili bulunursa, şimdiki veya geniş zaman hikayesi için kullanılır. (KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fâil Ve İşlevleri Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)