Neml Sûresi 79. Ayet

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ  ...

Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَوَكَّلْ o halde tevekkül et و ك ل
2 عَلَى
3 اللَّهِ Allah’a
4 إِنَّكَ çünkü sen
5 عَلَى üzerindesin
6 الْحَقِّ gerçek ح ق ق
7 الْمُبِينِ apaçık ب ي ن
 

İnkârcıların haksız ve inatçı tutumları karşısında Hz. Peygam­ber teselli edilmekte, gittiği yol doğru ve apaçık olduğu için ümitsizliğe kapılmaması ve Allah’a dayanıp güvenmesi tavsiye edilmektedir. Bununla birlikte inanmayanları Allah Teâlâ 80. âyette ölü ve sağırlara, 81. âyette ise yolunu yitirmiş körlere benzetmektedir. Çünkü duyularını ve aklını amaçlarına uygun olarak kullanmayanın bunlardan yoksun olandan farkı yoktur.

 


Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 206
 

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أردت الفوز فتوكّل …(Kurtuluş istersen tevekkül et.) şeklindedir.

تَوَكَّلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  تَوَكَّلْ  fiiline mütealliktir. 

تَوَكَّلْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ   babındadır. Sülâsi  وكل ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.


 اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamir  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.

عَلَى الْحَقِّ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.  الْمُب۪ينِ  kelimesi  الْحَقِّ ‘ın sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُب۪ينِ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ 

 

فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.

Takdiri; إن أردت الفوز  …(Kurtuluş istersen …) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

فَتَوَكَّلْ  lafzının tefa’ul babından gelişi mübalağa ifade eder. (Âşûr) 

Cevap cümlesi olan  فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mahzufla birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

 

 اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Allah Resulü apaçık bir hak üzere bulunduğunu bilmekte ve buna yakînen inanmakta olduğu için cümle lâzım-ı faide-i haberdir.

Peygamber Efendimize ait muhatap zamiri,  اِنَّ ‘nin ismi olarak nasb mahallindedir.

Bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  عَلَى الْحَقِّ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade eden  الْمُب۪ينِ  kelimesi  الْحَقِّ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Bu ayet-i kerime, tekid edatının muhataptaki bir şüphe için değil sebep belirtmek üzere gelmesinin bir örneğidir. Ayette tekid edatı kullanılması zâhiren durumun gereğine uygun değildir. Zira muhatap olan Allah Resulü apaçık bir hak üzere bulunduğunu bilmekte ve buna yakînen inanmaktadır. Ancak  اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ  ifadesi başında bulunan bir  اِنَّ  tekid edatıyla desteklenerek inkârî haber şeklinde verilmiş ve haber muktezâ-i zâhirden çıkmıştır. 

Elmalılı Hamdi Yazır’ın ‘’O halde Allah'a güven ve itimat et. Ya Muhammed! Çünkü sen, apaçık hakikatin üzerindesin. Onun için itimat etmelisin’’ şeklindeki açıklamaları, tekid edatının bu ayette sebep belirtmek üzere geldiğini teyit etmektedir. Apaçık bir hakikat üzere olduğu gerekçesiyle artık kendisinin yapabileceği bir şey olmadığı, bu sebeple de Allah'a tevekkül etmesi gerektiği belirtilen ayet, muktezâ-i hâle mutabakat sağlamaktadır. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu Ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu, (Kur’an-ı Kerîm Örneği) ) 

"Çünkü şüphe yok ki sen apaçık hak üzeresin."

Bu kelam sarahatle Allah'a tevekkül etmek illeti olarak Peygamberimizin apaçık hak üzere olduğunu yahut hak ile batılı birbirinden tefrik eden yahut haklı ile batılcıyı birbirinden ayırtan bir düstur üzere olduğunu belirtmektedir. Zira Peygamberimizin böyle olması, onun, Allah'ın hıfzına, yardımına ve desteğine mutlaka güvenmesini gerektirmektedir. (Ebüssuûd)

إنَّ , ta’lil bağlamında geldiği zaman  فَ  manasındadır. Bu durumda tekid ifade etmez. İhtimam için gelir. (Âşûr)