وَاِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | وَقَعَ | geldiği |
|
3 | الْقَوْلُ | söz |
|
4 | عَلَيْهِمْ | başlarına |
|
5 | أَخْرَجْنَا | çıkarırız |
|
6 | لَهُمْ | onlara |
|
7 | دَابَّةً | bir Dabbe (canlı) |
|
8 | مِنَ | -den |
|
9 | الْأَرْضِ | yer- |
|
10 | تُكَلِّمُهُمْ | o onlara söyler |
|
11 | أَنَّ | elbetteki |
|
12 | النَّاسَ | insanların |
|
13 | كَانُوا | olduklarını |
|
14 | بِايَاتِنَا | ayetlerimize |
|
15 | لَا |
|
|
16 | يُوقِنُونَ | inanmıyor(lar) |
|
“Söylenen”den maksat, 71. âyette ne zaman meydana geleceği sorulan kıyamettir (İbn Âşûr, XX, 38). Nitekim bir sonraki âyette de kıyamet kopmadan önce meydana gelecek olaylar açıklanmaktadır. “Yerden bir yaratık” diye çevrilen ve insanlarla konuşacağı bildirilen dâbbetü’l-arz, tefsirlerdeki bilgilere göre kıyametin yaklaştığını bildiren büyük alâmetlerden biri olarak ortaya çıkacak olan garip bir yaratıktır. Hadislerde bildirildiğine göre inkârcıların, öncekilerin masalları olarak gördükleri ne varsa hepsinin meydana geleceği ve gerçeğin bütün çıplaklığıyla görüleceği kıyamet günü yaklaştığında bunun bir alâmeti olarak “dâbbetü’l-arz” ortaya çıkacaktır (Müslim, “Fiten”, 118, 128-129; Müsned, IV, 7). İslâmî kaynaklarda dâbbetü’l-arz ile ilgili olarak bazı ayrıntılar olmakla birlikte bunun tek bir hayvan mı, yoksa yeryüzünü kaplayacak bir hayvan türü mü veya bunun temsilî bir anlatım mı olduğu hususu açık değildir. Dâbbetü’l-arzın çıkacağı Kur’an-ı Kerîm’de bildirilmekle beraber, onun mahiyeti, ne zaman, nerede ve nasıl çıkacağıyla ilgili ayrıntılara dair bilgilerin çoğu sağlam rivayetlere dayanmamaktadır. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgileri özetleyen Râzî kendi kanaatini şöyle ifade eder: “Şunu bilmelisin ki Kur’an’da bu hususların hiçbiri hakkında herhangi bir delil mevcut değildir. Eğer Hz. Peygamber’den sahih bir haber gelmişse kabul edilir, değilse hiçbir açıklama dikkate alınmaz” (XXIV, 218). Bu sebeple dâbbetü’l-arza Kur’an’da işaret edildiği şekliyle inanıp ondan ötesine gaybî mesele olarak bakmak ve bunu kıyamet alâmetlerinin hikmetleri içerisinde değerlendirmek gerekir (gayb hakkında bilgi için bk. Bakara 2/3). Dâbbetü’l-arz kavramının yeryüzündeki bütün insanları kapsamayan, belli olumsuz şartların ortaya çıkması halinde sadece belli yerlerde vuku bulan veya vuku bulacak olan sosyal bir sarsıntıyı sembolize ettiğini düşünenler de vardır (bilgi için bk. İlyas Çelebi, İtikadî Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, s. 132-142; Zeki Sarıtoprak, “Dâbbetü’l-arz”, DİA, VIII, 393).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 206-207
وَاِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟
وَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَعَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَقَعَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْقَوْلُ fail olup lafzen merfûdur. عَلَيْهِمْ car mecruru وَقَعَ fiiline mütealliktir.
اَخْرَجْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
لَهُمْ car mecruru اَخْرَجْنَا fiiline mütealliktir. دَٓابَّةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنَ الْاَرْضِ car mecruru اَخْرَجْنَا fiiline mütealliktir.
تُكَلِّمُهُمْ cümlesi دَٓابَّة ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُكَلِّمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. أَنَّ ve masdar-ı müevvel mahzuf ب harf-i ceriyle تُكَلِّمُ fiiline mütealliktir. النَّاسَ kelimesi, أَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.
كَانُوا ile başlayan isim cümlesi أَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. كَانُوا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref, haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
بِاٰيَاتِ car mecruru يُوقِنُونَ fiiline mütealliktir. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا يُوقِنُونَ cümlesi كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُوقِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُوقِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi يقن ‘dir.
اَخْرَجْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خرج ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
تُكَلِّمُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كلم ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟
وَ istînâfiyyedir. Şart manası taşıyan zaman zarfı اِذَا ’nın muzâf olduğu وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu cümle öncesindeki cümleye matuftur. Kıssanın kıssaya atfı kabilindendir. (Âşûr)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88.)
الْقَوْلُ sözündeki tarif ahid içindir. (Âşûr)
فَ karinesi olmaksızın gelen cevap cümlesi اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَخْرَجْنَا fiilinin, azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهُمْ , ihtimam için mef’ûl olan دَٓابَّةً ’e takdim edilmiştir.
Debb ve debib: Hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlarda ve çoğunlukla haşerelerde yani böceklerde kullanılır. İçkinin vücuda yayılması ve bir çürüklüğün etrafına bulaşması gibi hareketi gözle tesbit olunamayan şeylerde de kullanılır. "Dabbe" kelimesi de bundan fail olmak üzere asıl lügatte " يَدُبُِّ " yani debbeden, hafif yürüyen, debelenen demek olur. Ve şu halde tren, otomobil, bisiklet gibi otomatik şeylere de lügatın aslına göre " دَٓابَّ " demek uygun olabilecekse de dilde kullanılışı hayvanlara mahsustur. Hatta örfde dört ayaklı hayvanlarda ve onlar içinde özellikle atta daha çok kullanılmıştır.
Bundan dolayı hayvan gibi insan için de kullanılır. Bu ayette دَٓابَّةً diye nekre (belirsiz isim) olarak geldiğinden bunun bildiğimiz dâbbelerden bambaşka bir dâbbe olması akla gelir. "Onlarla konuşan dâbbe" terkibinde açıkça belirtilen bunun konuşan bir hayvan yani insan olmasıdır. (Elmalılı)
Ebussuud da diyor ki: Bu dabbe, casustur. Bundan cins isim söylenip bir de tefhim (büyüklüğüne işaret) tenviniyle bilinmezliğin tekid edilmesi, şanının garipliğine ve özelliğinin, davranışının açıklamadan uzak olduğuna delalet eder. (Elmalılı)
دَٓابَّةً ‘deki tenvin muayyen olmayan cins ve adet ifade eder.
تُكَلِّمُهُمْ cümlesi ise دَٓابَّةً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
الْقَوْلُ - تُكَلِّمُهُمْۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, دَٓابَّةً - النَّاسَ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وُقُوعُ الْقول ifadesinde istiare vardır. Bu ifadeyle kastedilen, Allah’ın, onların başlarına geleceğini bildirdiği azabı gerçekleştirmesidir. Bu söz; sahibinin, korktuğu bir şeyden dolayı daha önce uyardığı birisine ‘’ قَدْ وَقَعَ مَا كُنْتُ خَوَّفْتُكَ مِنْهُ حَذَّرْتُكَ إيَّاهُ ’’ (Kendisi hakkında daha önce seni korkutmuş, uyarmış ve sakındırmış olduğum şey şimdi gerçekleşmiştir) demesi gibidir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
الوُقُوعُ , vaktinin gelmesinden müsteardır. Bu vakit, cennet ehlinin cennete, cehennem ehlininse cehenneme girmesine kadar dünyanın yok olmaya hazırlandığı vakittir. (Âşûr)
O sözden murad, onların acele gelmesini istedikleri kıyameti ve onun korkunç hallerini anlatan ayetlerdir. Onun vaki olmasından murad da kıyametin kopmasıdır. Bu şekilde ifade edilmesi, onun vukuunun ve tesirinin şiddetini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ve müteakip اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin haberi olan كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟ , nakıs fiil كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Menfi muzari fiil sıygasında gelen لَا يُوقِنُونَ۟ cümlesi كَان ’nin haberidir.
Masdar-ı müevvel, takdir edilen ب harf-i ceriyle birlikte تُكَلِّمُهُمْ fiiline mütealliktir.
اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟ cümlesi, müşriklerin Kuran’ın ayetlerine inanmadıkları bu olağanüstü durumun izharı için talil cümlesidir. (Âşûr)
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s.103)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Allah Teâlâ’ya ait zamirin بِاٰيَاتِ ile izafeti, ayetlere tazim ve teşrif ifade eder.
لَا يُوقِنُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)