Neml Sûresi 81. Ayet

وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِــعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ  ...

Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve değilsin
2 أَنْتَ sen
3 بِهَادِي doğru yola getirecek ه د ي
4 الْعُمْيِ kör(ler)i ع م ي
5 عَنْ -ndan
6 ضَلَالَتِهِمْ sapıklıkları- ض ل ل
7 إِنْ
8 تُسْمِعُ sen duyuramazsın س م ع
9 إِلَّا dışındakilere
10 مَنْ
11 يُؤْمِنُ inananlar ا م ن
12 بِايَاتِنَا ayetlerimize ا ي ي
13 فَهُمْ işte onlar
14 مُسْلِمُونَ müslümanlardır س ل م
 

İnkârcıların haksız ve inatçı tutumları karşısında Hz. Peygam­ber teselli edilmekte, gittiği yol doğru ve apaçık olduğu için ümitsizliğe kapılmaması ve Allah’a dayanıp güvenmesi tavsiye edilmektedir. Bununla birlikte inanmayanları Allah Teâlâ 80. âyette ölü ve sağırlara, 81. âyette ise yolunu yitirmiş körlere benzetmektedir. Çünkü duyularını ve aklını amaçlarına uygun olarak kullanmayanın bunlardan yoksun olandan farkı yoktur.

 


Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 206
 

وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ

 

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَٓا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.  اَنْتَ  munfasıl zamir  مَٓا ‘nın ismi olup mahallen merfûdur.  بِهَادِي  lafzen mecrur,  مَٓا  ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

هَادِي  kelimesi; sülâsî mücerredi  هدي  olan fiilin ism-i failidir.  هَادِي  mankus isimdir.  ي  üzere mukadder kesra ile mecrur olup muzâftır.

Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin irab durumu şöyledir: 

a) Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi), 

b) Mansub halinde lafzî olarak yani fetha ile (رَاعِيًا  – اَلرَّاعِيَ  gibi), 

c) Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi) îrab edilir. 

Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzî olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْعُمْيِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَنْ ضَلَالَتِ  car mecruru  هَادِي ‘ye mütealliktir.

ضَلَالَتِهِمْۜ izafetinde yer alan هِمْۜ muttasıl zamiri muzafun ileyh olup cer mahallinde sukun üzere mebnidir.

 


اِنْ تُسْمِــعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ

 

Fiil cümlesidir.  اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تُسْمِــعُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. تُسْمِــعُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  سمع ’dir.

اِلَّا  hasr edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mef’ûlun bih olarak mahallen  mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُؤْمِنُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يُؤْمِنُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. يُؤْمِنُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن  ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

بِاٰيَاتِ  car mecruru  يُؤْمِنُ  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  ta’liliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

مُسْلِمُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مُسْلِمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ 

 

Ayet hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki …اِنَّكَ لَا تُسْمِــعُ  cümlesine atfedilmiştir. Allah Teâlâ, Hz.Peygamber’e hitap etmektedir.

Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  مَا  nefy harfi  ليس  gibi amel etmiştir. 

ليس ‘nin haberi  بِهَادِي ’ye dahil olan  بِ  , tekid ifade eden zaid harftir.

هَادِي  ضَلَالَتِهِمْۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Kendilerine gelen haktan yüz çevirmeleri sebebiyle teşbih yoluyla ölülere ve sağırlara benzetilen bu kavim son olarak yine istiare yapılarak ıtnab yolu ile kör kimselere benzetilmiştir. (Âşûr)

Hal karinesiyle  عَنْ ضَلالَتِهِمْ ifadesinde meknî istiare vardır. Hak din açık bir yola benzetilmiştir. Dalaletin ise saliklerine isnadı, tahayyül yoluyla terşîh içindir. Burada  dalalet, hakkı idrak etmemek manasında meknî istiare yoluyla müstear olarak gelmiştir. (Âşûr)


اِنْ تُسْمِــعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّٓا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr, fiil ve mef’ûlü arasındadır.

Fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘nın sılası olan  يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اٰيَاتِنَا  izafetinde, azamet zamirine muzâf olan ayetlere, tazim ve teşrif ifadesi vardır.

Ayette Müslüman olup da dalaletten ayrılmamış kişi, kör bir insana benzetilerek istiare yapılmıştır.  الْعُمْيِ  kelimesi kâfir için müstear olmuştur.  Çünkü kâfir eşyanın hakikatini görmez. Âmâ gibidir.


فَهُمْ مُسْلِمُونَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. 

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümlesinde müsned  مُسْلِمُونَ  şeklinde ism-i fail kalıbında gelerek sübut ve devam ifade etmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagati Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

مُسْلِمُونَ  -  يُؤْمِنُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.

Rum Suresi 53. ayetle aynı olan bu ayet arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)