فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَصْبَحَ | sabahladı |
|
2 | فِي |
|
|
3 | الْمَدِينَةِ | şehirde |
|
4 | خَائِفًا | korku içinde |
|
5 | يَتَرَقَّبُ | gözetleyerek |
|
6 | فَإِذَا | bir de baktı ki |
|
7 | الَّذِي |
|
|
8 | اسْتَنْصَرَهُ | kendisinden yardım isteyen |
|
9 | بِالْأَمْسِ | dün |
|
10 | يَسْتَصْرِخُهُ | yine feryadediyor |
|
11 | قَالَ | dedi |
|
12 | لَهُ | ona |
|
13 | مُوسَىٰ | Musa |
|
14 | إِنَّكَ | gerçekten sen |
|
15 | لَغَوِيٌّ | bir azgınsın |
|
16 | مُبِينٌ | belli ki |
|
Kıptî’nin kim tarafından öldürüldüğü henüz duyulmamıştı. Hz. Mûsâ ise onu öldürdüğü için başına gelebilecek kötülükleri düşünerek geceyi korku içinde geçirdi. Ertesi gün etrafı gözetleyerek şehirde dolaşırken bir gün önce başını derde sokan İsrâilli’nin yine bir Kıptî ile kavga ettiğini gördü. İsrâilli, Mûsâ’dan yine yardım istedi. Mûsâ dün başını belâya sokmuş olan İsrâilli’yi, “Doğrusu sen azgının birisin” diyerek azarladı. Bununla birlikte her ikisine de düşmanca davranan Kıptî’ye vurmak isteyince, İsrâilli azarlanmış olmanın da etkisiyle kendisine vuracağını sanarak, “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi şimdi de beni mi öldüreceksin?” dedi. Konuşmanın akışına bakarak bu sözün Kıptî’ye ait olduğunu söyleyenler de vardır. Bunlara göre Kıptî olayın fâilini daha önce İsrâilli’den öğrenmişti (bk. Şevkânî, IV, 159).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 221فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ
İsim cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اَصْبَحَ fetha üzere mebni nakıs mazi fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
اَصْبَحَ ’nın ismi müstetir olup takdiri هو ’dir. خَٓائِفاً kelimesi اَصْبَحَ ’nın haberi olup fetha ile mansubdur. فِي الْمَد۪ينَةِ car mecruru خَٓائِفاً kelimesine mütealliktir. يَتَرَقَّبُ fiili اَصْبَحَ ‘nin ikinci haberi olarak mahallen mansubdur.
يَتَرَقَّبُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
خَٓائِفاً kelimesi sülâsi mücerredi خوف olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَرَقَّبُ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi رقب ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا mufacee harfidir. اِذَا , isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında mufacee harfi olur.
Müfred müennes has ism-i mevsûl الَّذِي mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَنْصَرَهُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اسْتَنْصَرَهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِالْاَمْسِ car mecruru اسْتَنْصَرَهُ fiiline mütealliktir.
يَسْتَصْرِخُهُ fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَسْتَصْرِخُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
يَسْتَصْرِخُهُ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi صرخ ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
لَهُ car mecruru قَالَ fiiline mütealliktir.
مُوسٰى kelimesi قَالَ fiilinin failidir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mekulü’l-kavli اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamiri اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. كَ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. غَوِيٌّ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. مُب۪ينٌ kelimesi غَوِيٌّ ‘un sıfatı olup damme ile merfudur.
مُب۪ينٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ
فَ , istînâfiyyedir. Nakıs fiil اَصْبَح ’nın dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَصْبَح ’nın haberi olan خَٓائِفاً , ism-i fail kalıbında gelerek durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. فِي الْمَد۪ينَةِ car mecruru, ihtimam için amili olan خَٓائِفاً ’e takdim edilmiştir.
يَتَرَقَّبُ fiili اَصْبَحَ ‘nin ikinci haberidir. اَصْبَحَ ’nin haberi olan يَتَرَقَّبُ ‘nun, muzari sıygada gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Ayetteki, "Bunun üzerine Musa, korkarak ve etrafı gözleyerek oradan çıktı" ifadesi, "Firavun hanedanına karşı, canından korkarak, arkasına düşen ve kendisini yakalamaya gelmiş birisinin olup-olmadığını gözetleyerek çıktı" demektir. Daha sonra, Hz Musa (as), Allah'tan başka sığınılacak birisinin olmadığını bildiği için, Allah'a iltica edip, "Ya Rabbi, beni o zalimler güruhundan kurtar" dedi. Bu, Hz Musa (as)'nın, o Kıptî'yi öldürmesinin bir günah olmadığına delalet eder. Aksi halde, kendisi onlara zulmeden olmuş olurdu ve onlar ise, Hz Musa'yı kısasen öldürmek için, peşine düşüp aradıkları için zalim olmuş olmazlardı. (Fahreddin er- Râzî)
فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ
Cümle فَ ile öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِذَا ; müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Özellikle فَ ile birlikte kullanıldığı zaman cümleye, “ansızın, bir de bakarsın ki hayret verici bir durum” anlamları katar.
Mübteda konumundaki müfret müzekker has ism-i mevsûl الَّذِي ‘nin sılası olan اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْاَمْسِ deki tarif, muzâfun ileyhten ivazdır. (Âşûr)
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. ( Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, herkes tarafından biliniyor olduğunu belirtmesi yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
Müsned olan يَسْتَصْرِخُهُ cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اسْتَنْصَرَهُ ve يَسْتَصْرِخُهُۜ fiilleri استفعال babındadır. Babın fiile kattığı ‘istemek’ manası barizdir.
اسْتَنْصَرَهُ - يَسْتَصْرِخُهُۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ Musa (as)’ın sözlerini bildiriyor. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ cümlesi, اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مُب۪ينٌ kelimesi, غَوِيٌّ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. مُب۪ينِ۠ ve غَوِيٌّ , sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Dilciler şöyle derler, غَوِيٌّ "gavîy" kelimesi, "müf'il" (azdıran) manasında فَعِيلً vezninde bir kelime olabilir. Buna göre mana, "Sen benim kavmimi iğvâ eden, azdıransın. Çünkü dün senin yüzünden o belaya düştüm" şeklinde olur. غَوِيٌّ "Gaviy" kelimesinin "gâvî" (azgın) manasında olması da mümkündür. (Fahreddin er-Râzî)
غَوِيٌّ (azgın) kelimesi vurgu ifade eden mübalağa kiplerindendir. Çünkü فعيل kalıbı sıfat-ı müşebbehe olup bu kiplerdendir.