فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | قَضَىٰ | bitirince |
|
3 | مُوسَى | Musa |
|
4 | الْأَجَلَ | süreyi |
|
5 | وَسَارَ | ve yola çıkınca |
|
6 | بِأَهْلِهِ | ailesiyle |
|
7 | انَسَ | gördü |
|
8 | مِنْ |
|
|
9 | جَانِبِ | (sağ) yanında |
|
10 | الطُّورِ | Tur’un |
|
11 | نَارًا | bir ateş |
|
12 | قَالَ | dedi ki |
|
13 | لِأَهْلِهِ | ailesine |
|
14 | امْكُثُوا | siz durun |
|
15 | إِنِّي | ben |
|
16 | انَسْتُ | gördüm |
|
17 | نَارًا | bir ateş |
|
18 | لَعَلِّي | belki |
|
19 | اتِيكُمْ | size getiririm |
|
20 | مِنْهَا | ondan |
|
21 | بِخَبَرٍ | bir haber |
|
22 | أَوْ | yahut |
|
23 | جَذْوَةٍ | bir kor (getiririm) |
|
24 | مِنَ | -ten |
|
25 | النَّارِ | ateş- |
|
26 | لَعَلَّكُمْ | böylece |
|
27 | تَصْطَلُونَ | ısınırsınız |
|
Hz. Mûsâ’nın Medyen’de kayınpederinin yanında çalışarak sekiz mi yoksa on yılı mı tamamladığı Kur’an’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte müfessirler, bazı rivayetlere ve peygamberlerin “ahde vefa” ilkesine bağlılıklarına dayanarak on yılı tamamladığını söylemektedirler (Şevkânî, IV, 164; Elmalılı, V, 3728; İbn Âşûr, XX, 111). Mûsâ, belirlenmiş olan süreyi tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Mısır’a gitmek üzere yola çıkmış, yolda giderken Tûr tarafında uzakta parlayan bir ateş görmüştür (Tûr hakkında bilgi için bk. Meryem 19/52). Tefsirlerde bu olayın soğuk bir kış gecesinde ve Mûsâ’nın yolunu kaybettiği bir sırada meydana geldiği, kendisine yol gösterecek birini bulmak ümidiyle ateşin bulunduğu yere gittiği kaydedilmektedir (bilgi için bk. Tâhâ 20/9-10; Taberî, XIX, 132 vd.; Şevkânî, IV, 122).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 225-226فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَضٰى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَضٰى fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fildir. مُوسَى fail olup gayri munsarif olduğu için mukadder damme ile merfûdur. الْاَجَلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَارَ atıf harfi وَ ’la قَضٰى ’ya matuf olup mahallen mecrurdur. سَارَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. بِ musahabe içindir. بِاَهْلِه۪ٓ car mecruru سَارَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰنَسَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. مِنْ جَانِبِ car mecruru نَاراًۚ ’ın mahzuf haline mütealliktir.
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada tebyin manası kazandırmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الطُّورِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. نَاراًۚ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اٰنَسَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أنس ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târiz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. لِاَهْلِ car mecruru قَالَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli امْكُثُٓوا ’dür. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
امْكُثُٓوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اِنَّ ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اٰنَسْتُ نَاراً cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اٰنَسْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. نَاراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَعَلّ۪ٓي terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
ي mütekellim zamiri لَعَلّ۪ٓ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اٰت۪يكُمْ cümlesi لَعَلّ۪ٓ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اٰت۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْهَا car mecruru اٰت۪يكُمْ ’e mütealliktir. بِخَبَرٍ car mecruru اٰت۪يكُمْ ’e mütealliktir.
جَذْوَةٍ atıf harfi اَوْ ile بِخَبَرٍ ’a matuftur. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنَ النَّارِ car mecruru جَذْوَةٍ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada baz manası kazandırmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
كُمْ muttasıl zamir لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَصْطَلُونَ cümlesi لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَصْطَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. تَصْطَلُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi صلي ’dir.
İftial babının fael fiili ص ض ط ظ olursa iftial babının ت si ط harfine çevrilir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ
فَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, s. 424)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ şart cümlesidir. Cevap cümlesine müteallik olan لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Aynı üsluptaki وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ cümlesi وَ atıf harfiyle قَضٰى cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Hudûs, temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراً, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
اٰنَسَ kelimesi if'âl babındadır. İf'âl babından veya mufâale babından olması, mümkün olan bir his ve duygu ifade etmekle birlikte kaba bir duygunun değil, yakınlık ifade eden derin ve insanî bir ince duygunun ifadesidir. Nitekim فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً [Eğer onlarda bir olgunlaşma hissedip görürseniz. (Nisa Suresi, 6)] ayetindeki “olgunluk görmek” de derin bir duygudur. Şüphesiz أحَسَّ denilmeyip de اٰنَسَ denilmesi, özel bir incelik taşımaktadır. (Elmalılı)
نَاراً ’deki tenvin muayyen olmayan cins içindir.
قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan امْكُثُٓوا cümlesi, emir üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً
Beyânî istînâf veya ta’liliye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. إِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi, 1)
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
اٰنَسْتُ fiilinin mef’ûlü olan نَاراً ’deki tenvin, muayyen olmayan cins ifade eder.
اٰنَسَ - اٰنَسْتُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfi لَعَلَّ ’nin dahil olduğu cümle, gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
لَعَلّ۪ٓي ’nin haberi olan اٰت۪يكُمْ mazi sıygada fiil cümlesidir. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
خَبَرٍ kelimesindeki tenvinde gariplik ve acayiplik vardır. “Belki ondan size bir haber getiririm.” cümlesi, yolda bir haber almaya muhtaç sıkıntılı bir durumda bulunduğuna işaret vardır. (Elmalılı)
لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. لَعَلّ ’nin haberi olan تَصْطَلُونَ, muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَعَلَّ gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbni Âşûr)
لَعَلَّ kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. Tevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.
لَعَلَّ edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
لَعَلَّ - اَهْلِهِ - النَّارِ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Sülasisi صلي olan تَصْطَلُونَ fiili, iftial babındadır.