20 Ağustos 2025
Kasas Sûresi 29-35 (388. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Kasas Sûresi 29. Ayet

فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ  ...


Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 قَضَىٰ bitirince ق ض ي
3 مُوسَى Musa
4 الْأَجَلَ süreyi ا ج ل
5 وَسَارَ ve yola çıkınca س ي ر
6 بِأَهْلِهِ ailesiyle ا ه ل
7 انَسَ gördü ا ن س
8 مِنْ
9 جَانِبِ (sağ) yanında ج ن ب
10 الطُّورِ Tur’un ط و ر
11 نَارًا bir ateş ن و ر
12 قَالَ dedi ki ق و ل
13 لِأَهْلِهِ ailesine ا ه ل
14 امْكُثُوا siz durun م ك ث
15 إِنِّي ben
16 انَسْتُ gördüm ا ن س
17 نَارًا bir ateş ن و ر
18 لَعَلِّي belki
19 اتِيكُمْ size getiririm ا ت ي
20 مِنْهَا ondan
21 بِخَبَرٍ bir haber خ ب ر
22 أَوْ yahut
23 جَذْوَةٍ bir kor (getiririm) ج ذ و
24 مِنَ -ten
25 النَّارِ ateş- ن و ر
26 لَعَلَّكُمْ böylece
27 تَصْطَلُونَ ısınırsınız ص ل ي

Hz. Mûsâ’nın Medyen’de kayınpederinin yanında çalışarak sekiz mi yoksa on yılı mı tamamladığı Kur’an’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte müfessirler, bazı rivayetlere ve peygamberlerin “ahde vefa” ilkesine bağlılıklarına dayanarak on yılı tamamladığını söylemektedirler (Şevkânî, IV, 164; Elmalılı, V, 3728; İbn Âşûr, XX, 111). Mûsâ, belirlenmiş olan süreyi tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Mısır’a gitmek üzere yola çıkmış, yolda giderken Tûr tarafında uzakta parlayan bir ateş görmüştür (Tûr hakkında bilgi için bk. Meryem 19/52). Tefsirlerde bu olayın soğuk bir kış gecesinde ve Mûsâ’nın yolunu kaybettiği bir sırada meydana geldiği, kendisine yol gösterecek birini bulmak ümidiyle ateşin bulunduğu yere gittiği kaydedilmektedir (bilgi için bk. Tâhâ 20/9-10; Taberî, XIX, 132 vd.; Şevkânî, IV, 122).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 225-226

فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ 

 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. 

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur. 

b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

قَضٰى  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قَضٰى  fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fildir.  مُوسَى  fail olup gayri munsarif olduğu için mukadder damme ile merfûdur.  الْاَجَلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَارَ  atıf harfi  وَ ’la  قَضٰى ’ya matuf olup mahallen mecrurdur. سَارَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.  بِ  musahabe içindir.  بِاَهْلِه۪ٓ  car mecruru  سَارَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اٰنَسَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  مِنْ جَانِبِ  car mecruru  نَاراًۚ ’ın mahzuf haline mütealliktir. 

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada tebyin manası kazandırmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الطُّورِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  نَاراًۚ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اٰنَسَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أنس ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târiz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.  لِاَهْلِ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli  امْكُثُٓوا ’dür.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

امْكُثُٓوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اِنَّ  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اٰنَسْتُ نَاراً  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اٰنَسْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  نَاراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لَعَلّ۪ٓي  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.

ي  mütekellim zamiri  لَعَلّ۪ٓ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اٰت۪يكُمْ  cümlesi  لَعَلّ۪ٓ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اٰت۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مِنْهَا  car mecruru  اٰت۪يكُمْ e mütealliktir.  بِخَبَرٍ  car mecruru  اٰت۪يكُمْ e mütealliktir.

جَذْوَةٍ  atıf harfi  اَوْ  ile  بِخَبَرٍ a matuftur. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنَ النَّارِ  car mecruru  جَذْوَةٍ in mahzuf sıfatına mütealliktir.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada baz manası kazandırmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

 

لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

كُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تَصْطَلُونَ  cümlesi  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَصْطَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  تَصْطَلُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  صلي ’dir. 

İftial babının fael fiili  ص ض ط ظ  olursa iftial babının  ت  si  ط  harfine çevrilir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ 

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّا  kelimesi  حين  (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. 

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, s. 424)

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ  şart cümlesidir. Cevap cümlesine müteallik olan  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

Aynı üsluptaki  وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ  cümlesi  وَ  atıf harfiyle  قَضٰى  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Hudûs, temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراً, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.  

اٰنَسَ  kelimesi if'âl babındadır. İf'âl babından veya mufâale babından olması, mümkün olan bir his ve duygu ifade etmekle birlikte kaba bir duygunun değil, yakınlık ifade eden derin ve insanî bir ince duygunun ifadesidir. Nitekim  فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً  [Eğer onlarda bir olgunlaşma hissedip görürseniz. (Nisa Suresi, 6)] ayetindeki “olgunluk görmek” de derin bir duygudur. Şüphesiz  أحَسَّ  denilmeyip de  اٰنَسَ  denilmesi, özel bir incelik taşımaktadır. (Elmalılı)  

نَاراً ’deki tenvin muayyen olmayan cins içindir.


  قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا 

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  امْكُثُٓوا  cümlesi, emir üslubunda, talebî inşâî isnaddır. 


 اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً

 

Beyânî istînâf veya ta’liliye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  إِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi, 1)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

اٰنَسْتُ  fiilinin mef’ûlü olan  نَاراً ’deki tenvin, muayyen olmayan cins ifade eder.

اٰنَسَ  -  اٰنَسْتُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ 

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfi  لَعَلَّ ’nin dahil olduğu cümle, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

لَعَلّ۪ٓي ’nin haberi olan  اٰت۪يكُمْ  mazi sıygada fiil cümlesidir. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

خَبَرٍ  kelimesindeki tenvinde gariplik ve acayiplik vardır. “Belki ondan size bir haber getiririm.” cümlesi, yolda bir haber almaya muhtaç sıkıntılı bir durumda bulunduğuna işaret vardır. (Elmalılı)

 لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.

لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  لَعَلّ ’nin haberi olan  تَصْطَلُونَ, muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbni Âşûr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. Tevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

لَعَلَّ  -  اَهْلِهِ  -  النَّارِ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Sülasisi  صلي  olan  تَصْطَلُونَ  fiili, iftial babındadır.
Kasas Sûresi 30. Ayet

فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ  ...


Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 أَتَاهَا oraya gelince ا ت ي
3 نُودِيَ şöyle seslenildi ن د و
4 مِنْ -ndan
5 شَاطِئِ kıyısı- ش ط ا
6 الْوَادِ vadinin و د ي
7 الْأَيْمَنِ sağdaki ي م ن
8 فِي
9 الْبُقْعَةِ yerdeki ب ق ع
10 الْمُبَارَكَةِ mübarek ب ر ك
11 مِنَ -tan
12 الشَّجَرَةِ ağaç- ش ج ر
13 أَنْ diye
14 يَا مُوسَىٰ Musa
15 إِنِّي muhakkak ben
16 أَنَا benim
17 اللَّهُ Allah
18 رَبُّ Rabbi ر ب ب
19 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م

Mûsâ ateşin bulunduğu yere vardığında, ateş zannettiği o ışığın gerçekte ilâhî bir nur olduğunu görmüştür. Bu nur, onun ilâhî huzura çağrılmasına vesile kılınmış ve bu mazhariyete erdikten sonra Mûsâ’ya vahiy gelmiş, mûcizelerle donatıldığı kendisine gösterilerek Firavun’a gitmesi emredilmiştir.

“Vadinin sağ tarafı” tabiri, izâfî olarak Mûsâ’nın gidiş yönüne göre –ki batı yönünde gidiyordu– verilmiş bir isim olabileceği gibi, Arap geleneğine göre kıbleye dönüldüğünde sağda kalan tarafı da ifade edebilir (İbn Âşûr, XX, 112-113). Bununla birlikte “sağ taraf” diye tercüme ettiğimiz eymen kelimesi “bereketli” anlamına da gelmektedir. Yüce Allah burada mübarek (bereketli) bir bölgede yer alan vadinin, üzerinde ağaç da bulunan sağ tarafından gelen bir sesle, “Ey Mûsâ! Muhakkak ki ben, evet, ben âlemlerin rabbi olan Allahım” diye seslenerek Hz. Mûsâ ile vasıtasız olarak konuşmuş, böylece Mûsâ da bu ilâhî sesi duymanın korkulu heyecanını burada yaşamıştır.

30. âyette bildirilen mübarek bölgeden maksat Hz. Mûsâ’ya vahyin ilk indiği yerdir. Hz. Mûsâ’ya peygamberlik görevinin burada verilmesi ve Allah Teâlâ’nın onunla konuşmuş olması sebebiyle burası mübarek kılınmıştır (Elmalılı, V, 3730; ayrıca bk. Neml 27/8).

İlâhî mesajı Firavun’a tebliğ etmekle görevlendirilmiş olan Hz. Mûsâ, dokuz mûcize ile desteklenmiştir Ancak bunlardan sadece ikisi burada zikredilmiş, diğerleri ise başka sûrelerde anlatılmıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/103-108,130-136; Tâhâ 20/16-24, 65-69; İsrâ 17/101; Neml 27/12). 32. âyetteki “Korkudan açılıp savrulan kollarını normal konuma getir” cümlesi beklenmedik bir anda korkutucu bir şeyle karşılaşan ve gayri ihtiyarî olarak elini kolunu açıp kendini koruma durumuna geçen insanın, korku sebebi ortadan kalktıktan sonra kolunu indirerek kendini toparlamasını ve sâkinleşmesini dile getiren deyim olup 31. âyetin son cümlesine paralel düşmektedir (krş. Zemahşerî, III, 175). Her iki âyet de görevini korkusuzca yerine getirebilmesi için Hz. Mûsâ’ya ilâhî güvencenin verilmiş olduğunu ifade eder (bu konuda ayrıca bk. Tâhâ 20/17-24; Neml 27/7-12).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 226-227

فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. 

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur. 

b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَتٰيهَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَتٰي  fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

نُودِيَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  مِنْ شَاطِئِ  car mecruru  نُودِيَ  fiiline mütealliktir.  الْوَادِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْاَيْمَنِ  kelimesi  الْوَادِ ’nin sıfatı olup mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فِي الْبُقْعَةِ  car mecruru  نُودِيَ  fiiline mütealiktir. 

الْمُبَارَكَةِ  kelimesi  الْبُقْعَةِ ’nın sıfatı olup kesra ile mecrurdur.  مِنَ الشَّجَرَةِ  car mecruru  مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ den bedel-i işti’mâldir.

اَنْ  tefsiriyyedir.  يَا  nida harfidir.  مُوسٰٓى  münadadır. Müfred alem olup elif üzere mukadder damme ile mebni mahallen mansubdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada müfred alem olduğu için mebni münadaya girer ve mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ

 

Nidanın cevabıdır. İsim cümlesidir.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ  isim cümlesi,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

Munfasıl zamir  اَنَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl, mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  رَبُّ  kelimesi  اللّٰهُ  lafza-i celâl’in sıfatı olup merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْعَالَم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  الْعَالَم۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ

 

Ayetler arasındaki meskutun anh sebebiyle mahzuf bir cümleye atfedilen ayet, şart üslubunda haberî isnaddır.  لَمَّٓا  zaman zarfı,  حين (...dığı zaman) manasında şart edatıdır.

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, s. 424)

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَتٰيهَا  şart cümlesidir. Cevap cümlesine müteallik olan  لَمَّا ’nın muzafun ileyhidir.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi …  نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)  

نُودِيَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

الْاَيْمَنِ  kelimesi  الْوَادِ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

“Derken oraya gelince mübarek bir yerdeki vadinin sağ kıyısından, ağaçtan, ‘Ya Musa, alemlerin Rabbi olan Allah benim ben’ diye nida olundu.” ifadesine gelince bil ki: شَاطِئِ الْوَادِ  “vadi tarafından” demektir. Çünkü o nida vadi tarafından, ağaç tarafından, Musa’nın (a.s.) sağ yanından gelmişti. Ayetteki, مِنَ الشَّجَرَةِ  lafzı  شَاطِئِ الْوَادِ  ifadesinden bir bedel-i iştimaldir. Çünkü o ağaç, vadinin o kenarında idi. Bu tıpkı, 

لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ  şeklindeki (Zuhruf Suresi, 33) ayetindeki bedel gibidir. Cenab-ı Hakk bu ayette o bölgeyi “mübarek” diye nitelemiştir. Çünkü Hz. Musa’nın (a.s.) peygamberliğinin başlangıcı ve Allah'ın ona konuşması, orada olmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

مِنَ الشَّجَرَةِ  car mecruru,  مِنْ شَاطِئِ ’den bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Burada birinci  مِنْ  de, ikinci  مِنْ  de ibtida-i gaye içindir yani vadinin yamacındaki ağaçtan Musa’ya bir nida geldi manasındadır.  مِنَ الشَّجَرَةِ  ifadesi,  مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ  ifadesinden bedel-i iştimâldir; zira ağaç o yamaçta bitmekteydi. (Keşşâf, Fahreddin er-Râzî)

مِنَ الشَّجَرَةِ  derken  مِنْ  harf-i ceri ibtida-i gaye içindir. Yani ağaçtan çıkan kelimeleri işitmiştir.  مِنَ الشَّجَرَةِ  cümleciğinin  الْوَادِ  kelimesinin ikinci sıfatı veya hal olması da caizdir. (Âşûr)

الشَّجَرَةِ  kelimesindeki harf-i tarif cins içindir. Belirli bir ağaçtan bahsedildiği için nekre gelmemiştir. Daha önce bahsedilmediği için ahd ifade etmez. (Âşûr)

Tefsir edatı  اَنْ ’i takip eden  اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ  cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Musa’dır.

Nidanın cevabı olan  اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ’nin haberi olan  اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ , mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

رَبُّ الْعَالَم۪ينَ , lafz-ı celâlin sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

رَبُّ الْعَالَم۪ينَ  izafeti muzâfun ileyhin şan ve şerefine işaret eder.

Allah Teâlâ’dan  رَبُّ الْعَالَم۪ينَ  şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin Suresi 5)

Ayette ulûhiyet ve rubûbiyet ifade eden isimler bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rabb olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)  

اللّٰهُ  lafza-i celâli ve  رَبُّ  isimlerinde tecrîd sanatı vardır. 

الْبُقْعَةِ  kelimesi, yanındaki araziden bir başka türlü olan arazi parçası demektir.

الْمُبَارَكَةِ  olması, Allah Teâlâ'nın özellikle ayet ve nurlarının orada ortaya çıkmış olması, yani peygamberliğin ve Allah ile konuşmanın burada meydana gelmiş olması sebebiyledir. (Elmalılı)

 
Kasas Sûresi 31. Ayet

وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  ...


“Değneğini (yere) at.” (Mûsâ, değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنْ ve diye
2 أَلْقِ at ل ق ي
3 عَصَاكَ asanı ع ص و
4 فَلَمَّا zaman
5 رَاهَا gördüğün ر ا ي
6 تَهْتَزُّ (asa’nın) titreştiğini ه ز ز
7 كَأَنَّهَا gibi
8 جَانٌّ küçük bir yılan ج ن ن
9 وَلَّىٰ kaçtı و ل ي
10 مُدْبِرًا dönüp د ب ر
11 وَلَمْ ve
12 يُعَقِّبْ arkasına bile bakmadı ع ق ب
13 يَا مُوسَىٰ Musa
14 أَقْبِلْ dön ق ب ل
15 وَلَا ve
16 تَخَفْ korkma خ و ف
17 إِنَّكَ elbette sen
18 مِنَ -dansın
19 الْامِنِينَ güvende olanlar- ا م ن

وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ’la makablindeki tefsiriyye cümlesine matuftur. و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  tefsiriyyedir. اَلْقِ  illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت’dir.  عَصَا  mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Maksur isimdir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى - اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلْقِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târiz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

 فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. 

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse muzari fiili cezm eden harf olur. 

b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

رَاٰهَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

رَاٰ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

تَهْتَزُّ  cümlesi  رَاٰهَا daki mef’ûlün bihin hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَهْتَزُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هىdir.  كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  cümlesi  تَهْتَزُّ deki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

كَاَنَّ  harfi  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.  هَا  muttasıl zamir  كَاَنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.  جَٓانٌّ  kelimesi  كَاَنَّnin haberi olup lafzen merfûdur. 

وَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir.  مُدْبِراً  hal olup fetha ile mansubdur.  لَمْ يُعَقِّبْۜ  atıf harfi  وَ la şartın cevabına matuftur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يُعَقِّبْۜ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir. 

تَهْتَزُّ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  هزز ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

وَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  ولي ’dir.

يُعَقِّبْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  عقب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

مُدْبِراً  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ

 

 

يَا  nida harfidir.  مُوسٰٓى  münadadır. Müfred alem olup elif üzere mukadder damme ile mebni mahallen mansubdur. Gayri munsariftir.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olduğu için mebni münadaya girer ve mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَقْبِلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir. 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَخَفْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  cümlesi ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. 

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada ba’z manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰمِن۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  أمن  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ 

 

 

Önceki ayetteki tefsir cümlesine matuf olan ayetin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Tefsiriyye olan  اَنْ ’i takip eden  اَلْقِ عَصَاكَۚ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

عَصَاكَۚ  şeklindeki izafet kısa yoldan izah ve her ikisinin şanı içindir.


 فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ 

 

فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ  cümlesi makabline  فَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

فَلَمَّاۤ أَتَىٰهَا  cümlesine atfolundu, yani bir de şöyle seslenildi: Bırak o asânı. Bu gibi “fâ”lara fasîha denir, hal delaletiyle hazf olunmuş cümleleri haber verir ki: “Bunun üzerine bıraktı, bırakınca sanki bir yılan imiş gibi oynamaya başladı, öyle oynuyor görünce” demektir. (Elmalılı)

لَمَّا  kelimesi  حين  (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  şart cümlesi,  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, s. 424)

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

تَهْتَزُّ  cümlesiرَاٰهَا deki mef’ûlün halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  cümlesi  تَهْتَزّ ’deki failin halidir. Tekid ve teşbih harfi  كَاَنَّ ’nin dahil olduğu  كَاَنَّهَا جَٓانٌّ cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  وَلّٰى مُدْبِراً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مُدْبِراً, amilini tekid için gelmiş hal-i müekkidedir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.   

وَلَمْ يُعَقِّبْ  cümlesi şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَلّٰى  -  مُدْبِراً  -  يُعَقِّبْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَلَمۡ یُعَقِّبۡۚ  -  وَلّٰى مُدْبِراً  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. (Safvetu’t Tefasir)

تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  [O, küçük bir yılan gibi hareket ediyor] cümlesinde mürsel mücmel teşbih vardır. Vech-i şebeh hazf edildiği için mücmel olmuştur. (Safvetu’t Tefasir)


يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu cümlede mütekellim Allah Teâlâ, münada Musa’dır (a.s.).

Nidanın cevabı olan  اَقْبِلْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Hükümde ortaklık nedeniyle nidanın cevabına atfedilen  وَلَا تَخَفْ۠  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, FıkıhUsulü, s. 558-559)

يُعَقِّبْۜ  -  اَقْبِلْ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır. 

اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Bu ayetin ikinci cümlesi, hazf edilmiş bir cümlenin devamı ve izahıdır. O cümle, durumu, ona delaletinden dolayı, bir de manasının son derece süratle gerçekleştiğini bildirmek için hazf edilmiştir. Yani Hz. Musa da asayı yere bıraktı; asa, bir uzun yılan oluverdi de hareket etmeye başladı. (Ebüssuûd)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler muhkem cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْاٰمِن۪ينَ ’nin ism-i fail kalıbıyla gelmesi devamlılığa işaret etmiştir.
Kasas Sûresi 32. Ayet

اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ  ...


“Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اسْلُكْ sok س ل ك
2 يَدَكَ elini ي د ي
3 فِي
4 جَيْبِكَ koynuna ج ي ب
5 تَخْرُجْ çıksın خ ر ج
6 بَيْضَاءَ bembeyaz ب ي ض
7 مِنْ
8 غَيْرِ olmaksızın غ ي ر
9 سُوءٍ bir kusur س و ا
10 وَاضْمُمْ ve çek ض م م
11 إِلَيْكَ kendine
12 جَنَاحَكَ kanadını (kollarını) ج ن ح
13 مِنَ
14 الرَّهْبِ korkudan (açılan) ر ه ب
15 فَذَانِكَ işte bunlar
16 بُرْهَانَانِ iki delildir ب ر ه ن
17 مِنْ -nden
18 رَبِّكَ Rabbi- ر ب ب
19 إِلَىٰ
20 فِرْعَوْنَ Fir’avn’a
21 وَمَلَئِهِ ve onun adamlarına م ل ا
22 إِنَّهُمْ çünkü onlar
23 كَانُوا olmuşlardır ك و ن
24 قَوْمًا bir kavim ق و م
25 فَاسِقِينَ yoldan çıkan ف س ق

اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ 

 

Fiil cümlesidir.  اُسْلُكْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. 

يَدَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ف۪ي جَيْبِ  car mecruru  اُسْلُكْ  filine mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  karinesi olmadan gelen  تَخْرُجْ  cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri,  إن تسلك يدك تخرج  (Elini sokarsan … çıkar) şeklindedir.

تَخْرُجْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  بَيْضَٓاءَ  kelimesi  تَخْرُجْ ’daki failin hali olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ غَيْرِ  car mecruru  بَيْضَٓاءَ ’daki zamirin haline mütealliktir.  سُٓوءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 

 وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ 

 

Ayet atıf harfi  وَ la  اُسْلُكْ e matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) Fiil cümlesidir.

اضْمُمْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.  اِلَيْكَ  car mecruru  اضْمُمْ  fiiline mütealliktir. 

جَنَاحَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنَ الرَّهْبِ  car mecruru  اضْمُمْ  fiiline mütealliktir.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ 

 

 

فَ  istînâfiyyedir. İsm-i işaret  ذَانِكَ , mübteda olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.  بُرْهَانَانِ  mübtedanın haberi olup, müsenna olduğu için elif ile merfûdur. 

مِنْ رَبِّكَ  car mecruru haberin mahzuf sıfatına mütealliktir.  اِلٰى فِرْعَوْنَ  car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri,  اذهب (Git) şeklindedir.

فِرْعَوْنَ  gayr-ı munsarıf olduğu için cer alameti fethadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَلَا۬ئِ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi  اِنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.  كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.  قَوْماً  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup lafzen mansubdur.

فَاسِق۪ينَ  kelimesi  قَوْماً ’nin sıfatı olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

فَاسِق۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  فسق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ 

 

Ayet beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Ayetin ilk cümlesi olan  اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ  cümlesi, takdiri …إن تسلك يدك تخرج (Elini sokarsan … çıkar) olan şartın cevabıdır.  ف  karinesi olmadan gelen cümle, meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَيْضَٓاءَ  kelimesi  تَخْرُجْ ’deki failin halidir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ  car mecruru,  تَخْرُجْ ’deki failin mahzuf ikinci haline mütealliktir. Yanlış anlamaya mahal vermemek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. 

اُسْلُكْ  -  تَخْرُجْ  kelimelerinde ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ 

 

Cümle atıf harfi  وَ la …  اُسْلُكْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  اِلَيْكَ, ihtimam için mef’ûl olan  جَنَاحَكَ’ye takdim edilmiştir.

مِنَ الرَّهْبِ  sözündeki  مِنَ  harfi ibtidaiye için,  اِلَيْكَ  sözündeki  إلى  harfi mecâzî intihâ içindir. (Âşûr)

مِنَ الرَّهَبِ  sözü  ولّى مُدْبِرًا  sözüne mütealliktir.  مِنَ  harfi ta’lil içindir. Korku sebebiyle arkasına dönüp kaçtı, demektir. (Âşûr)

وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ  [Elini kendine çek] cümlesinde kanat manasındaki  جَنَاحَ  kelimesi, el manasındaki  يَدَ  kelimesinden kinaye olarak kullanılmıştır. Çünkü insanın eli, kuşun kanadı gibidir. (Safvetu’t Tefasir)

واضْمُمْ إلَيْكَ جَناحَكَ  cümlesi korkudan uçmasından bedel olarak kuşun halini temsil eder. (Âşûr)

Burada  جَنَاحَ  kelimesi mecâzi mürseldir. Bu kelimeden maksat insanın elidir. (Âşûr)

Ellerini yapıştırmak deyiminden, asa yılana dönüşürken yiğitlik ve cesaret göstermek murat edilmiş de olabilir. Bu da kuşun durumundan istiare edilmiştir. Çünkü o korktuğu zaman kanatlarını açar, emin olup da rahatladığı zaman onları indirir. (Beyzâvî, Ebüssuûd) 

Cenab-ı Hakk'ın  وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ  ifadesine gelince, bu konuda en güzel sözü söyleyen, Keşşâf sahibi olup, o şöyle demiştir: "Bunun iki anlamı vardır:

a) Allah Teâlâ, Hz. Musa (a.s.) için asayı yılan haline çevirince, Hz. Musa (a.s.) dehşete kapıldı ve tedirgin oldu, korktu. Bir şeyden korkan kimsenin yaptığı gibi eliyle ondan korunmaya, sakınmaya çalıştı. Bunun üzerine ona, “Elinle ondan korunmada, düşmanlarına karşı senin için bir zillet ve nakısa (kusur) bulunmaktadır. Onu attığında o nasıl yılan haline geliyorsa aynı şekilde, elinle sakınacağın yerde onu koltuğunun altına sok. Sonra da şu iki şeyin meydana gelmesi için, onu bembeyaz çıkarıver.. Bu iki şey de sana karşı bir nakısa (kusur) olan şeyden sakınma ve bir başka mucize izhar etme... Buradaki cenah kelimesinden maksat, eldir. Çünkü insanın iki eli, kuşun iki kanadı mesabesindedir. Kişi, sağ elini sol koynuna soktuğunda, kanadını kendine yapıştırmış olur.

b) “Kanadın kendine çekilmesi”yle, kuşun davranışından istiare yapılarak, asanın yılana çevrilmesi sırasında titreyip korkmasın diye, Hz. Musa’nın (a.s.) serinkanlı olması,  kendine hakim olması ve metin, cesur davranmasıdır. Çünkü kuş korktuğunda, iki kanadını yayar ve onları salıverir. Aksi halde ise kanatları gövdeye yapışık ve kendine doğru çekilmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)

 

 فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ 

 

فَ , istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilene dikkat çekerek önemini vurgular ve tazim ifade eder.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

ذَ ٰ⁠لِكَ  ve  تِلْكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Hz. Musa’ya ait zamirin  رَبِّ  ismine izafesi ona destek ve teşrif içindir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

A’cemî alem olan  فِرْعَوْنَ  kelimesi kesra yerine fetha almıştır.

Yani bu asa mucizesi ile beyaz el mucizesi, firavuna ve adamlarına gösterilmek üzere Rabbin tarafından verilmiş kesin ve gayet açık iki delildir. Çünkü onlar, zulüm ve düşmanlık sınırları dışına çıkmış bir güruh olmuşlardır. Bundan dolayı da seni bu iki kesin ve parlak mucize de kendilerine göndermemize müstahak olmuşlardır.

فَذَانِكَ  kelimesi şeddesiz ve şeddeli okunmuştur; şeddesiz olan  ذَاك nin, şeddeli olan ise  ذلك nin tesniyesidir. (Keşşâf) 

 

اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen bu son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Müsned, nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmiştir. قَوۡمࣰا فَـٰسِقِینَ  şeklindeki sıfat tamlaması  كَانَ ’nin haberidir.

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)

فَـٰسِقِینَ  kelimesi,  قَوۡمࣰا  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede tetmim ıtnâbı sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

قَوْماً ’in ism-i fail kalıbında gelen  فَاسِق۪ينَ  ile sıfatlanması, bu özelliğin devamlı olduğuna, fasıklığın onlarda sabit olduğuna, onlardan hiçbir şekilde ayrılmadığına işaret etmiştir.

İsm-i failin önünde  كان  yardımcı/nakıs fiili bulunursa, şimdiki veya geniş zaman hikayesi için kullanılır. İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir.

(Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007), s. 55-90 Arapçada İsm-i Fâil Ve İşlevleri)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder.  (Tevbe Suresi, 120-121) (Halidî, Vakafat, s. 80)

 
Kasas Sûresi 33. Ayet

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ  ...


Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Şüphesiz ben onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 رَبِّ Rabbim ر ب ب
3 إِنِّي bşüphesiz en
4 قَتَلْتُ öldürmüştüm ق ت ل
5 مِنْهُمْ onlardan
6 نَفْسًا bir kişi ن ف س
7 فَأَخَافُ korkuyorum خ و ف
8 أَنْ diye
9 يَقْتُلُونِ beni öldürecekler ق ت ل
Mûsâ daha önce Kıptîler’den birini öldürdüğü gerekçesiyle Firavun’un eline geçtiği takdirde kendisinin de öldürülebileceğinden, dolayısıyla peygamberlik görevini yerine getiremeyeceğinden endişe ediyordu. Ayrıca kardeşi Hârûn kendisinden daha düzgün konuşuyordu (krş. Tâhâ 20/25-32). Bu sebeple Hârûn’u da kendisiyle birlikte görevlendirmesi için Allah’tan niyazda bulundu, Allah Teâlâ da dileğini kabul etti.

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ

 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Mekulü’l-kavli  اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Nida harfi mahzuftur.

رَبِّ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

قَتَلْتُ مِنْهُمْ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. قَتَلْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْهُمْ  car mecruru  نَفْساً ’nin mahzuf haline mütealliktir. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخَافُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

يَقْتُلُونِ  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir..    

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın sözlerini bildirmektedir.

رَبِّ  nidası, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Ana cümlenin anlamına tesiri ve îrabdan mahalli yoktur.

Nida harfinin ve mütekellim zamirinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, mütekellimin münadaya yakın olma ve onun rubûbiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.

Hz. Musa’nın kendisine ait zamiri  رَبِّ  ismine izafe ederek seslenişi, onun Allah Teâlâ’dan destek ve inayet beklediğinin işaretidir. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ nin haberi olan  قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Sözlerini  اِنَّ  ile tekid etmesi, muhatabını ikna etmek veya inandırmak maksadıyla değil, kendi duygularını, korkusunu, pişmanlığını dile getirmek maksadıyladır. 

Car mecrur  مِنْهُمْ, mef’ûl olan  نَفْساً ’in, mahzuf haline mütealliktir.

نَفْساً ’deki tenvin, muayyen olmayan cins ve tek manasında adede işaret eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi, 1)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

قَتَلْتُ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

فَ  ile  اِنَّ ’nin haberine atfedilen  فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَقْتُلُونِ  cümlesi, masdar teviliyle  اَخَافُ  fiilinin mef’ûlu olarak nasb mahallindedir. Fiilin sonundaki  نِ  vikaye, esre ise fasıla gözetilerek hazfedilen mütekellim  ي ’sından ivazdır.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

قَتَلْتُ - يَقْتُلُونِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu, dua manasında bir tarizdir (imadır, üstü kapalı bir sözdür). Ve kardeşi Harun'un kendisini desteklemesini istemeye bir mukaddimedir (giriştir). (Âşûr)

 
Kasas Sûresi 34. Ayet

وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ  ...


“Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَخِي ve kardeşimi ا خ و
2 هَارُونُ Harun
3 هُوَ o
4 أَفْصَحُ daha fasihtir (güzel konuşur) ف ص ح
5 مِنِّي benden
6 لِسَانًا dil bakımından ل س ن
7 فَأَرْسِلْهُ onu gönder ر س ل
8 مَعِيَ benimle beraber
9 رِدْءًا bir yardımcı olarak ر د ا
10 يُصَدِّقُنِي beni doğrulayan ص د ق
11 إِنِّي zira ben
12 أَخَافُ korkuyorum خ و ف
13 أَنْ diye
14 يُكَذِّبُونِ beni yalanlayacakla ك ذ ب

  Fesaha فصح :   فَصْحٌ bir şeyin kendini bulandıracak olan şeylerden arı, hâlis hale gelmesidir. Temelde kök anlamı sütle alakalıdır.   Müstear olarak فَصُحَ fiili anlaşılır bir dille konuşmak anlamında; if'al babındaki أفْصَحَ formu ise Arapça konuşmak anlamında kullanılmıştır.

  Yine فَصِيحٌ sözcüğü konuşabilen, أعْجَمِيٌّ sözcüğü ise konuşamayan demektir.(Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de  sadece bu  ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli fasihtir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخ۪ي  mübteda olup mukadder damme ile merfudur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  هٰرُونُ  atf-ı beyan olup merfûdur.

Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:

1. İsmi işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi

2. اَيُّهَا  ve  اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi

3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi

4. Tefsir harfi  اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler

Burada  اَنْ  tefsir harfinden sonra gelen  اتَّقُوا اللّٰهَۜ  cümlesi atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

هُوَ اَفْصَحُ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَفْصَحُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

اَفْصَحُ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنّ۪ي  car mecruru  اَفْصَحُ ’ya mütealliktir.  لِسَاناً  temyiz olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. اَرْسِلْ  dua manasında mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  مَعِيَ  mekân zarfı  فَاَرْسِلْهُ  fiiline mütealliktir.  رِدْءاً  kelimesi  اَرْسِلْهُ ’deki failin hali olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُصَدِّقُن۪يۘ  cümlesi  رِدْءاً ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُصَدِّقُن۪ي  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَرْسِلْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يُصَدِّقُن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  صدق ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَخَافُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

يُكَذِّبُونِ  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir.       

يُكَذِّبُونِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً 

 


Önceki ayete matuf olan bu ayette Hz. Musa’nın duası devam etmektedir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mübteda ve haberden müteşekkil ilk cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi,  lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

هٰرُونُ, mübteda olan  اَخ۪ي ’den bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müsned olan  هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.

Müsned olan  اَفْصَحُ, ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

لِسَاناً , temyizdir.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim, temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV, Tekid bahsi)

Arapçada bir kelime veya cümle ifade edilişi itibariyle ek bir açıklamaya ihtiyaç duyabilir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan müphem isim veya cümleye yapılan ek izahat, o müphem kelime veya cümlenin açıklayıcısı manasında temyizi, başka bir deyişle mümeyyizi olur. (Halil İbrahim Karaöz Arap Dili Gramerinde Temyiz Y.L.Tez.)

 

 فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ 

 

فَ  sebebi müsebbebe bağlamak için rabıtadır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

رِدْءاً , bütün cinslere işaret eden masdar vezninde gelmiştir.  فَاَرْسِلْهُ  fiilindeki mef’ûlün halidir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

رِدْءاً masdardır. Mef’ûl manasında, mef’ûliyet alakasıyla mecâzî isnaddır.

يُصَدِّقُن۪ي  cümlesi  رِدْءاً  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede tetmim ıtnâbı sanatı vardır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Fiilin sonundaki  نِ  vikaye, esre ise mütekellim zamirinden ivazdır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

رِدْءاً  aslında yardım edilen şeydir. (Beyzâvî)

يُصَدِّقُن۪يۘ  -  يُكَذِّبُونِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi olup lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنّ۪ٓ ’nin haberi olan  اَخَافُ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُكَذِّبُونِ  cümlesi, masdar teviliyle  اَخَافُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak nasb mahallindedir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sarih masdar yerine masdar-ı müevvel tercih edilmiştir. Bunun sebebi, açık masdarın bir olayın bir kere gerçekleşmiş olması ihtimaline işaret etmesidir. Oysa bu ayette yalanlamanın bir kere gerçekleştiği manası murad edilmemiş, teceddüt ve devama delalet eden fiil getirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.1, s. 283)  (Saff Suresi, 3)

يُكَذِّبُونِ  fiili,  تفعيل  babındadır. Bu babın fiile kattığı en belirgin anlam, kesrettir. يُكَذِّبُونِ  fiilinin sonundaki  نِ  vikaye, esre ise fasıla gözetilerek hazfedilen mütekellim  يۘ ’sından ivazdır.

Bu istek ilk önce Musa'nın (a.s.) tebliğden kaçmak istemediğini fakat kardeşinin desteğini istediğini gösteren açık bir delildir. İkinci olarak da Allah’tan bir yardımcı değil, kardeşini kendisine yardımcı yapmasını istediğini gösterir. Çünkü onun eminliğini, Allah'a ve kendisine karşı olan dürüstlüğünü ve samimiyetini, dilinin belâgatını biliyordu. (Âşûr)

Tasdikin Harun'a isnad edilmesi mecâz-ı aklîdir. Çünkü buna sebeptir ve asıl tasdik edenler, Musa'nın getirdiklerinde doğru (sadık) olduğunu bilenlerdir. (Âşûr)

إنِّي أخافُ أنْ يُكَذِّبُونِ  cümlesi Harun'dan (a.s.) yardım istemek için ta'lildir. Yani bu ikincisi yalanlamadan dolayı bir korkudur, ilki ise öldürülmeden dolayı bir korku idi. (Âşûr)

 
Kasas Sûresi 35. Ayet

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ  ...


Allah, “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de âyetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek olanlardır” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Allah) dedi ki ق و ل
2 سَنَشُدُّ kuvvetlendireceğiz ش د د
3 عَضُدَكَ senin pazunu ع ض د
4 بِأَخِيكَ kardeşinle ا خ و
5 وَنَجْعَلُ ve vereceğiz ج ع ل
6 لَكُمَا size
7 سُلْطَانًا bir yetki س ل ط
8 فَلَا asla
9 يَصِلُونَ onlar erişemeycekler و ص ل
10 إِلَيْكُمَا size
11 بِايَاتِنَا ayetlerimiz sayesinde ا ي ي
12 أَنْتُمَا ikiniz
13 وَمَنِ ve kimseler
14 اتَّبَعَكُمَا size uyan ت ب ع
15 الْغَالِبُونَ üstün geleceksiniz غ ل ب

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Mekulü’l-kavli  سَنَشُدُّ عَضُدَكَ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Fiilin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  نَشُدُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. 

عَضُدَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِاَخ۪يكَ  car mecruru  نَشُدُّ  fiiline müteallik olup cer alameti  ي ’dir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  نَجْعَلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  لَكُمَا  car mecruru amili  نَجْعَلُ ’nün mahzuf ikinci mef’ûlün bihine mütealliktir. 

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سُلْطَاناً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

 فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَصِلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  اِلَيْكُمَا  car mecruru  يَصِلُونَ  fiiline mütealliktir.  

بِاٰيَاتِنَا  car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri,  اذهب  (git) şeklindedir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  اَنْتُمَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ, atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّـبَعَكُمَا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اتَّـبَعَكُمَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الْغَالِبُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

اتَّـبَعَكُمَا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

غَالِبُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  غلب  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Fiile dahil olan istikbal harfi  سَ, ayette Allah Teâlâ’nın, Hz. Musa’ya vaadi söz konusu olduğu için tekid ifade eder.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  عَضُدَكَ  ve  اَخ۪يكَ  izafetlerinde Hz. Musa’ya ait zamire muzâf olan  عَضُدَ  ve  اَخ۪  tazim edilmiştir. 

وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

سَنَشُدُّ  ve  نَجْعَلُ  fiilleri, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَا  cümlesi,  فَ  ile …  وَنَجْعَلُ لَكُمَا  cümlesine atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Azamet zamirinin  بِاٰيَاتِ  ile izafeti, ayetlere tazim ve teşrif ifade eder.

Ayetteki fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ  [Pazunu kardeşinle güçlendireceğiz] cümlesinde mecâz-ı mürsel vardır. Sebep söylenmiş netice kastedilmiştir. Çünkü pazunun kuv­vetlendirilmesi, elin kuvvetlendirilmesini gerektirir. Elin kuvvetlendirilmesi kuvvetin bulunmasını gerektirir. Şihâb şöyle der: “Bu cümlenin istiare-i temsiliyyeden olması mümkündür. Musa'nın, kardeşiyle desteklenme hali, elin, kuv­vetli bir elle takviye edilmesi haline benzetilmiştir.” (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir, Âşûr)

“Korkudan açılan kollarını kendine çek. Cenahtan kastedilen iki koldur. Bu emir, iki manaya işaret eder: Birincisi, bu yerde muhabbet ve sevgiden korkup kaçma da kollarını kavuşturup emre hazır ol. İkincisi; herhangi bir korku durumundan da kaçma, etrafını derle topla, cesaret göster demektir. İşte bu ikisi, asa ile beyaz el ki, birisi korkutur, birisi aydınlatır ve teşvik eder. Ve sizin için bir kudret ve saltanat vereceğiz. Yani büyük bir sataşma ve galibiyet kuvveti vereceğiz de ikinize de erişemeyecekler. Ne el uzatabilecekler ne de manen ve maddeten, ilim ve delil yönünden derecenize ulaşabilecekler.” (Elmalılı)

بِاٰيَاتِنَاۚ  mahzûfa mütealliktir yani ayetlerimizle gidin demektir. Ya da  نَجْعَلُ ’ye mütealliktir. Yani sizi ayetlerimizle üstün kılacağız ya da  لَا يَصِلُونَ 'nin manasına mütealliktir ki size sokulamayacaklardır demektir. Ya da  بِاٰيَاتِنَا  kasemdir, cevabı da  لَا يَصِلُونَ ’dir. Ya da  اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ  cümlesindeki  غَالِبُونَ  lafzını açıklamaktadır. Şu manaya ki onun açıkladığı şeye mütealliktir. Ya da onun sılasıdır ki o zaman  الْغَالِبُونَ deki lâm tarif için olur,  ألذي  manasına olmaz. (Beyzâvî) 

والشَّدُّ  bağlamaktır. Kastedilen ise kardeşinin Musa’yı (a.s.) belâgatıyla desteklemesidir. Dolayısıyla bu mananın  الشَّدِّ  ile ifadesi mecaz-ı aklî babına mülhak olduğu içindir. (Âşûr)


 اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ

 

Beyânî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mübtedaya matuf olan  مَنِ , müşterek ism-i mevsûl, sılası olan  اتَّـبَعَكُمَا  mazi fiil sıygasındadır. Cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107) 

الْغَالِبُونَ  haberdir. Müsnedin  ال  takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu ifade eder. Ayrıca bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

اَنْتُمَا ’nın haberi olan  الْغَالِبُونَ, ism-i fail kalıbında gelerek durumun devamlılığını ve istimrarını vurgulamıştır.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagati Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fâil’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

سَنَشُدُّ  -  سُلْطَاناً  غَالِبُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Günün Mesajı
Yüce Allah Resüllerini insanların en hayırlıları arasından seçer. Resüllerini de insanların bozuk hallerini ıslah edip bir ve tek olarak Allah'a ibadete çağırmak için gönderir.
Özellikle sağ eli kalbin üzerine koymak üzere eli göğsün üzerine bırakmak korkuyu dindirir ve nefse huzur verir.
Önemli işlerde, özellikle de insanın görevini tek başına yerine getirebilmek için tam bir gücünün bulunmadığı hallerde yardımcılar edinmek gerekir.
Ailenin ihtiyaçlarını karşılamaya, aileyi korumaya, aile bireylerinin ihtiyaçlarını karşılamaya özellikle gayret göstermek gerekir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Hayat bazen, hz. Musa’nın soğuk bir gecede, yolunu kaybettiği bir sırada, uzaklarda bir ateş görmesi gibidir. Bilinmezlikle karşılaşınca korkuyla dolması ama Allah’ın rahmetiyle korkusunun dindirilmesi gibidir. Kaçtığı yere, önemli bir görev için geri gönderilmesi ve duası üzerine kardeşinin de yanına yardımcı olarak verilmesi gibidir. 

Belirsiz başlangıçlara adım atmak zordur. Çaldığımız kapının ne zaman açılacağını ve kapının ardında neler olduğunu bilmeden beklemek zordur. Zira, bilinmezlik insanı korkutur, üzer ya da endişelendirir. Halbuki, o bulunduğu yerden belirsizliğe bakarken, Allah katında her şey belirlidir. Kula düşen, O’na güvenmektir.

Korkuların, üzüntülerin, kapıların kapanmasının ardından, Rahman ve Rahim olan Allah yeni bir kapı açar. Hava kapandığında sanki bulutlar hiç dağılmayacakmış, masmavi gökyüzünü bir daha hiç görmeyecekmiş gibi hissederken bulutlar dağılmaya başlar. Güneş tekrar ışıldayınca, gökyüzünün maviliği göz doldurur. Sanki hiç gitmemiş gibidir.

Şüphesiz; belirsizliklere ve zorluklara karşı gösterilen sabır ve o sabırla beraber edilen dualar, Allah'ın izni ile kul için çok daha güzel hayırlara hazırlık dönemidir.

Ey bilinmezlerin ve bilinenlerin Rabbi olan Allahım! Belirsizliklerin karşısında, huzursuzlanan nefsimizin sabırsızlığını dindir. Nefsimizin bitmek bilmez hesaplarıyla yorulan zihnimizi dinçleştir. Nefsimizin sebep olduğu kavgalardan yorulan kalbimizi ise uyandır. Öyle ki; kapanan kapıların üzüntüsü değil de, rahmetin ile açılacakların sevinci ve heyecanı meşgul etsin bizi. Ömrümüzün her döneminde nice hayırlı rahmet kapılarını aç üzerimize. Yar ve yardımcımız ol, her bilinmezlik anımızda. Bizi her anında Sana sığınanlardan eyle. Yolumuzu açık, kalbimizi ferah eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji