بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
Medyen, Akabe körfezinin kuzeyindeki Maan yakınlarında, Mısır’a yaya yürüyüşü ile sekiz günlük mesafede bulunan eski bir şehirdir (bilgi için bk. A‘râf 7/85). Buranın halkı Arap asıllı olduğu için Hz. Mûsâ’nın soyundan olan İbrânîler’e hem ırk hem de dil bakımından yakındılar, dolayısıyla ona yardım etmiş olmaları tarihen mümkündür. Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. Mûsâ’nın Medyen suyu başında gördüğü iki kadın Medyen halkına peygamber olarak gönderilmiş olan Şuayb aleyhisselâmın kızları olup, ancak halk hayvanlarını sulayıp kuyunun başından ayrıldıktan sonra hayvanlarını sulayabiliyorlardı. Bunların Şuayb’ın kardeşi oğlunun veya Medyen halkından sâlih birinin kızları olduğuna dair rivayetler de vardır (bk. Abdülvehhâb en-Neccâr, s. 202-204). Kızlar, Mûsâ’nın sorusu üzerine kendilerinin güçsüz, babalarının da ihtiyar olduğunu söyleyerek dolaylı bir şekilde yardım istemişlerdir. Hz. Mûsâ’nın, “Ey rabbim! Bana lutfedeceğin her türlü hayra muhtacım!” şeklindeki duasından o sırada onun da yalnız ve desteksiz kaldığı, yardım ve himayeye muhtaç olduğu anlaşılmaktadır (bk. İbn Âşûr, XX, 103).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 223
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
وَ istînâfiyyedir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَوَجَّهَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَوَجَّهَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. تِلْقَٓاءَ mekân zarfı, تَوَجَّهَ fiiline mütealliktir. مَدْيَنَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ karînesi olmadan gelen قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي cümlesi şartın cevabıdır.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli عَسٰى رَبّ۪ٓي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
عَسٰى terecci harfi, elif üzere mukadder fetha ile mebni, nakıs fiildir. كَانَ gibi ismini ref haberini nasb eder. رَبّ۪ٓي kelimesi عَسٰى ‘nın ismi olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel عَسٰى ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. يَهْدِيَن۪ي mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
سَوَٓاءَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. السَّب۪يلِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تَوَجَّهَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وجه ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
وَ , istînâfiyyedir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. لَمَّا ’nın müteallakı cevap cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ şart cümlesi olup لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, terecci manalı nakıs fiil عَسَى ’nın dahil olduğu … عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي cümlesi, gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Tereccî, husûlu arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ cümlesi, masdar teviliyle عَسٰى ‘nın haberi konumundadır. Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Medyen, Şuayb (as)’ın kasabasıdır. Hz İbrahim'in oğlu Medyen'in adı buraya verilmiştir. Medyen, Firavun'un hükmü altında değildi. Medyen ile Mısır arasında sekiz günlük mesafe vardır. (Ebüssuûd)
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | وَرَدَ | varınca |
|
3 | مَاءَ | suyuna |
|
4 | مَدْيَنَ | Medyen |
|
5 | وَجَدَ | buldu |
|
6 | عَلَيْهِ | onun başında |
|
7 | أُمَّةً | bir grubu |
|
8 | مِنَ | -dan |
|
9 | النَّاسِ | insanlar- |
|
10 | يَسْقُونَ | (hayvanlarını) sularken |
|
11 | وَوَجَدَ | ve buldu |
|
12 | مِنْ |
|
|
13 | دُونِهِمُ | onların gerisinde |
|
14 | امْرَأَتَيْنِ | iki kız |
|
15 | تَذُودَانِ | sudan meneden |
|
16 | قَالَ | (Musa) dedi |
|
17 | مَا | nedir? |
|
18 | خَطْبُكُمَا | sizin işiniz |
|
19 | قَالَتَا | dediler ki |
|
20 | لَا |
|
|
21 | نَسْقِي | biz sulayamayız |
|
22 | حَتَّىٰ | kadar |
|
23 | يُصْدِرَ | sulayıp çekilinceye |
|
24 | الرِّعَاءُ | çobanlar |
|
25 | وَأَبُونَا | ve babamız da |
|
26 | شَيْخٌ | bir ihtiyardır |
|
27 | كَبِيرٌ | büyük |
|
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَرَدَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَرَدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَدْيَنَ muzâfun ileyh olup, gayrı munsarıf olduğu için fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ karînesi olmadan gelen وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ cümlesi şartın cevabıdır.
وَجَدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلَيْهِ car mecruru وَجَدَ fiiline mütealliktir. اُمَّةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنَ النَّاسِ car mecruru اُمَّةً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. يَسْقُونَ cümlesi اُمَّةً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar : Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَسْقُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. وَجَدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنْ دُونِ car mecruru وَجَدَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. امْرَاَتَيْنِ mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için nasb alameti يْ ‘dir.
تَذُودَانِ kelimesi امْرَاَتَيْنِ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.
تَذُودَانِ merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli مَا خَطْبُكُمَا ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَٓا istifham ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.
خَطْبُكُمَا mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli لَا نَسْق۪ي ‘dir. قَالَتَا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نَسْق۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يُصْدِرَ muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde نَسْق۪ي fiiline mütealliktir. يُصْدِرَ mansub muzari fiildir. الرِّعَٓاءُ fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اَبُو mübteda olup, harfle îrab olan beş isimden biri olduğu için ref alameti و ‘dır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. شَيْخٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. كَب۪ير kelimesi شَيْخٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُصْدِرَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi صدر ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ
Ayet atıf harfi وَ ’la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
لَمَّا ; muzârinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ şart cümlesi, cevap cümlesine müteallik olan لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُمَّةً ’deki tenvin muayyen olmayan cins ve adede işaret eder.
يَسْقُونَ cümlesi اُمَّةً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.
وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ
Cümle atıf harfi وَ ’la hükümde ortaklık nedeniyle şartın cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
İki mef’ûle müteaddi olan وَجَدَ fiili, لقي anlamında olduğu için bir mef’ûlle yetinmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِنْ دُونِهِمُ , mef’ûl olan امْرَاَتَيْنِ ’ye siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir.
دُونِ kelimesinin mevsufu çok kullanıldığı için hazf edilmiştir. Böylelikle دُونِ bu hazf edilenin ismin yerine gelmiştir. (Âşûr)
تَذُودَانِۚ cümlesi امْرَاَتَيْنِ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
ذُودَ : karşı koymak, itmek, engellemek demektir. Buna göre تَذُودَانِۚ kelimesinin anlamı, "sürülerini engelleyen, onları tutan, hapseden iki kadın" demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.
وَوَجَدَ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ cümlesi وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ cümlesinden bedel-i iştimâldir. (Âşûr)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا خَطْبُكُمَا cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayetteki, مَا خَطْبُكُمَاۜ [Bu haliniz ne?] ifadesi "Neyiniz var?" demek olup, masdar, ism-i mef'ûl anlamında "sizin bu alıkoymadan maksat ve gayeniz nedir?" demektir. (Fahreddin er-Râzî)
İbn Atiyye dedi ki: خَطْبُ ; (hal) kullanılarak soru sorulması, musibete uğrayan yahut bir zulme maruz kalan yahut kendisine şefkat duyulan ya da uygun olmayan bir iş yapan kimseler hakkında söz konusu idi. Kısacası bu kelime genelde kötü haller ile ilgili sorularda kullanılırdı. (Kurtubî)
قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتَا fiilinin mekulü’l-kavli olan لَا نَسْق۪ي cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ‘nın gizli أنْ ‘le masdar yaptığı يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup حَتّٰى ile birlikte نَسْق۪ي fiiline mütealliktir.
وُرود suya gitmek, صُدور sudan dönmek olduğu gibi, إصدار da hayvanları sudan çekip götürmektir. (Elmalılı)
يَسْقُونَۘ - نَسْق۪ي ve قَالَ - قَالَتَا gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ cümlesi, atıf harfi وَ ’la … لَا نَسْق۪ي cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh اَبُونَا , veciz ifade kastına binaen izafet formunda gelmiştir.
كَب۪يرٌ kelimesi شَيْخٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَسَقَىٰ | (Musa) hemen suladı |
|
2 | لَهُمَا | onlarınkini |
|
3 | ثُمَّ | sonra |
|
4 | تَوَلَّىٰ | çekildi |
|
5 | إِلَى |
|
|
6 | الظِّلِّ | gölgeye |
|
7 | فَقَالَ | dedi |
|
8 | رَبِّ | Rabbim |
|
9 | إِنِّي | doğrusu ben |
|
10 | لِمَا | ne varsa |
|
11 | أَنْزَلْتَ | indireceğin |
|
12 | إِلَيَّ | bana |
|
13 | مِنْ | -dan |
|
14 | خَيْرٍ | hayır- |
|
15 | فَقِيرٌ | muhtacım |
|
Feqara فقر : فَقْرٌ kelimesi dört şekilde kullanılır: 1- Zaruri bir ihtiyacın olması 2- Biriktirilmiş bir kazancın, servetin olmaması 3- Nefsin fakirliği 4- Allah'a olan muhtaçlık. Fiil olarak fakir oldu anlamında iftial babında إفْتَقَرَ şeklinde kullanılır.
فَقِيرٌ kavramının asıl manası ise omurgası kırık demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de her defasında isim formunda olmak suretiyle 14 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri fakir, fukara, fıkra ve Zülfikar'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ
Ayet, atıf harfi فَ ile makablindeki قَالَتَا ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir. سَقٰى fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَهُمَا car mecruru سَقٰى fiiline mütealliktir.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir surenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَوَلّٰٓى fiili, elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
اِلَى الظِّلِّ car mecruru تَوَلّٰٓى fiiline mütealliktir.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
رَبِّ nida cümlesi itiraziyyedir. Nida harfi mahzuftur. رَبِّ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim يَ ’sı mahzuftur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlun bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mekulü’l kavli, اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceri ile birlikte فَق۪يرٌ ‘e mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اَنْزَلْتَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. اَنْزَلْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيَّ car mecruru اَنْزَلْتَ fiiline mütealliktir. مِنْ خَيْرٍ car mecruru mahzuf aid zamirin haline mütealliktir. Takdiri; أنزلته من خير (Onu hayırdan indirdin) şeklindedir.
فَق۪يرٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
تَوَلّٰٓى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ولي ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
اَنْزَلْتَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ
Ayet atıf harfi فَ ile önceki ayetteki قَالَتَا لَا نَسْق۪ي cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
Terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle makabline atfedilen ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ cümlesi de aynı üsluptadır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ثُمَّ edatı, birbirine bağlanan ögelerin arasında kısa da olsa bir süre sonra gerçekleştiklerini ifade eder. Yani, terâhî ifade eder.
Bu ve önceki ayet-i kerîmede birçok yerde mef'ûl hazf edilmiştir. Çünkü fiili faile bağlamaktan başka bir mana kasdedilmemiştir. Müteaddî fiiller lâzım menzilesine konulmuştur. Zira burada mef'ûllerden haber verilmek istenmemiştir. Musa (as) o iki çekinen kadına merhamet etti; çünkü onlar diğer çobanlar sürüsünü sularken kenarda bekliyordu. Çobanlar o iki kadına acımıyordu çünkü; onların sürüsü mesela deve iken, kadınlarınki koyundu. Ama bunlar zikredilmemiştir. Çünkü konu, çobanların o iki kadına acıyıp öncelik vermemesi, buna karşılık Musa (as)' nın o iki kadına acıyıp işlerini yapmasıdır. Konu; bu olayın detayları değildir. Bunun için de mef'ûller hazf edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ
Cümle atıf harfi فَ ile تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
رَبِّ nidası, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Ana cümlenin anlamına tesiri yoktur.
Nida harfinin ve mütekellim zamirinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, mütekellimin münadaya yakın olma ve onun rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lazım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harfi-cerle birlikte اِنَّ ’nin haberi فَق۪يرٌ ‘e mütealliktir. Sılası olan اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107)
خَيْرٍ ’deki tenvin nev ve tazim içindir.
فَق۪يرٌ kelimesi, (istedi) ve (talep etti) manalarını kapsadığı için, lâm harf-i ceriyle müteaddi kılınmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ cümlesinde merhamet ve şefkat dileme vardır. (Safvetü’t Tefasir)فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَجَاءَتْهُ | derken ona geldi |
|
2 | إِحْدَاهُمَا | o iki kızdan biri |
|
3 | تَمْشِي | yürüyerek |
|
4 | عَلَى |
|
|
5 | اسْتِحْيَاءٍ | utana utana |
|
6 | قَالَتْ | dedi |
|
7 | إِنَّ | muhakkah |
|
8 | أَبِي | babam |
|
9 | يَدْعُوكَ | seni çağırıyor |
|
10 | لِيَجْزِيَكَ | ödemek için |
|
11 | أَجْرَ | ücretini |
|
12 | مَا |
|
|
13 | سَقَيْتَ | sulamanın |
|
14 | لَنَا | bizim için |
|
15 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
16 | جَاءَهُ | (Musa) ona gelince |
|
17 | وَقَصَّ | ve anlatınca |
|
18 | عَلَيْهِ | ona |
|
19 | الْقَصَصَ | hikayeyi |
|
20 | قَالَ | dedi |
|
21 | لَا |
|
|
22 | تَخَفْ | korkma |
|
23 | نَجَوْتَ | kurtuldun |
|
24 | مِنَ | -den |
|
25 | الْقَوْمِ | o kavim- |
|
26 | الظَّالِمِينَ | zalim |
|
Kızlar babalarına gidip Mûsâ’nın kendilerine yaptığı iyiliği anlatınca babaları da bu iyiliğin karşılığını ödemek için kızlarından birini gönderip Mûsâ’yı evine davet etmiş; Mûsâ başından geçenleri ve Mısır’dan kaçış sebebini anlatınca o zat da artık korkmamasını, zira Firavun’un zulmünden kurtulup emin bir beldeye gelmiş olduğunu ifade etmiş ve kızlardan birinin teklifi üzerine âyette belirtildiği şekilde bir anlaşma yapılmıştır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 224
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ
Ayet, atıf harfi فَ ile mukadder müste’nefe cümlesine matuftur. Takdiri, فقال لإحداهما ادعيه (Bunun üzerine geri döndüler ve babalarına anlattılar... Babası onlardan birine onu çağır dedi.) şeklindedir.
Fiil cümlesidir. جَٓاءَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِحْدٰيهُمَا fail olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَمْش۪ cümlesi جَٓاءَتْ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَمْش۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘ dir. عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍ car mecruru تَمْش۪ي ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.
قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ
Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Mekulü’l-kavli اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ ‘dir. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اَب۪ي kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup mukadder fetha ile mansub, mütekellim zamiri ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَدْعُوكَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَدْعُوكَ fiili و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لِ harfi, لِيَجْزِيَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يَدْعُوكَ fiiline mütealliktir.
يَجْزِيَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَجْرَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَا ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَقَيْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. لَنَا car mecruru سَقَيْتَ fiiline mütealliktir.
فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. قَصَّ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
قَصَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلَيْهِ car mecruru قَصَّ fiiline mütealliktir. الْقَصَصَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli لَا تَخَفْ۠ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَخَفْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
Cümle ta’liliyyedir. نَجَوْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. مِنَ الْقَوْمِ car mecruru نَجَوْتَ fiiline mütealliktir.
الظَّالِم۪ينَ kelimesi الْقَوْمِ ‘nin sıfatı olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ظَّالِم۪ينَ kelimesi, sülâsi mücerredi ظلم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ
Ayet فَ ile mukadder istînâfa atfedilmiştir. Cümleler arasında meskutun anh mevcuttur. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
تَمْش۪ي cümlesi, جَٓاءَ ’deki failin halidir. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ ifadesinde, vasfın onda sabit olduğu ifadesi için عَلَى harfi mecazi isti’lâ manasında kullanılmıştır. ‘O yürüyüşünde hayalıdır‘ manasındadır. Yani yürüyüşünde çalımlı değildir, büyüklük taslamaz ve zinetlerini de göstermez. (Âşûr)
قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قَالَتْ cümlesi, جَٓاءَتْهُ cümlesinden bedeldir. Ikram ile başlayarak davetin amacını açıklamıştır. (Âşûr)
اِنَّ ‘nin haberi olan يَدْعُوكَ muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sebep bildiren harf-i cer lam-ı ta’lilin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harf-i cerle birlikte يَدْعُوكَ fiiline mütealliktir.
اَجْرَ ’nın muzâfun ileyhi konumundaki masdar harfi مَا ‘nın sılası olan سَقَيْتَ لَنَا , masdar tevilinde muzâfun ileyh konumundadır. Yani أجر سقايتك demektir. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠
فَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan جَٓاءَهُ şart cümlesidir. Bu cümle cevap cümlesine müteallik olan لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Aynı üsluptaki وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ cümlesi وَ atıf harfiyle جَٓاءَهُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Hudûs, temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالَ لَا تَخَفْ۠ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan لَا تَخَفْ۠ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
قَصَّ - الْقَصَصَۙ ile فَجَٓاءَتْهُ - جَٓاءَهُ ve قَالَ - قَالَتْ gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْقَصَصَۙ , bütün cinslere işaret eden masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
الْقَصَصَۙ kelimesi masdardır. Burada مقصوص (anlatılan) الْقَصَصَۙ (anlatı) olarak isimlendirilmiştir. (Keşşâf)
نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
الظَّالِم۪ينَ kelimesi الْقَوْمِ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
الظَّالِم۪ينَ۟ , ism-i fail vezinde gelerek süreklilik ifade etmiştir.
Sıfat olarak kullanılan ism-i fail isimleşse de zaman özelliğini kaybetmez. Mesela, المدرس kelimesi, ders veren anlamında bir sıfat fiildir, bu kelime hoca anlamında kullanılsa da hocaya hoca adı, ders vermesinden dolayı verildiğinden, sıfat fiil ve zaman özelliği devam eder ve muzari fiil anlamında kullanılır. İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M. Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55-90, Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَتْ | dedi |
|
2 | إِحْدَاهُمَا | o (kız)lardan biri |
|
3 | يَا أَبَتِ | babacağım |
|
4 | اسْتَأْجِرْهُ | bunu (çoban) tut |
|
5 | إِنَّ | muhakkak |
|
6 | خَيْرَ | en hayırlısıdır |
|
7 | مَنِ |
|
|
8 | اسْتَأْجَرْتَ | ücretle tuttuklarının |
|
9 | الْقَوِيُّ | en güçlüsüdür |
|
10 | الْأَمِينُ | en güveniliridir |
|
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ
Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. اِحْدٰيهُمَا fail olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavli يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَٓا nida harfidir. اَبَتِ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim يَ ’sı mahzuftur. Nidanın cevabı اسْتَأْجِرْهُۘ ‘dur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlun bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اسْتَأْجِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اسْتَأْجِرْ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi أجر ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ
İsim cümlesidir. Ta’liliyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. خَيْرَ kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَنِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَأْجَرْتَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur. Takdiri; استأجرته (Onu kiraladın) şeklindedir.
اسْتَأْجَرْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
الْقَوِيُّ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. الْاَم۪ينُ kelimesi اِنَّ ‘nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
اسْتَأْجِرْ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi أجر ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ cümlesi, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Nidanın cevabı olan اسْتَأْجِرْهُۘ cümlesi emir üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husûle gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir ki buna isti'lâ yoluyla denir. Vücûb ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَبَتِ kelimesinin sonundaki esre muzâfun ileyhten ivazdır. Muzâfun ileyhin hazfı mütekellimle münadanın yakınlığına işarettir.
اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Veciz ifade kastıyla izafet formunda gelen اِنَّ ’nin ismi olan خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
خَيْرَ ’nın muzâfun ileyhi olan müşterek ism-i mevsûl مَنِ ‘in sılası olan اسْتَأْجَرْتَ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107)
Ayette, hayırlılık ve iyilik vurgusuna özen göstermek için haber makamında olmaya daha layık olan َخَيْرَ kelimesi isim olarak takdim edilmiştir. İleride olacak olan ücretle tutma işinin mazi kipiyle ifade edilmesi, bu işin tecrübe ile bilinen bir durum olduğunu göstermek içindir. (Keşşâf)
اِنَّ ’nin haberi olan الْقَوِيُّ ve الْاَم۪ينُ ‘nun الْ ile marife gelmesi, müsnedün ileyhin bu vasıfla kemâl derecede muttasıf olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında وَ olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kızlardan birinin Musa (as) için söylediği sözlerden onun hakkındaki düşüncelerinin çok olumlu olduğu ve babasını ikna etmeyi çok istediği anlaşılmaktadır. Onun kuvvetinin ve güvenilirliğinin had safhada olduğunu, şimdiye kadarki işçilerin en hayırlısı olduğunu tekidli bir dille ifade etmiştir.
اسْتَأْجِرْهُۘ - اسْتَأْجَرْتَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | إِنِّي | elbette |
|
3 | أُرِيدُ | istiyorum |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | أُنْكِحَكَ | sana nikahlamak |
|
6 | إِحْدَى | birini |
|
7 | ابْنَتَيَّ | kızımdan |
|
8 | هَاتَيْنِ | şu iki |
|
9 | عَلَىٰ | karşılığında |
|
10 | أَنْ |
|
|
11 | تَأْجُرَنِي | bana hizmet etmen |
|
12 | ثَمَانِيَ | sekiz |
|
13 | حِجَجٍ | yıl |
|
14 | فَإِنْ | eğer |
|
15 | أَتْمَمْتَ | tamamlarsan |
|
16 | عَشْرًا | on(yıl)a |
|
17 | فَمِنْ | artık |
|
18 | عِنْدِكَ | o sendendir |
|
19 | وَمَا |
|
|
20 | أُرِيدُ | ben istemem |
|
21 | أَنْ |
|
|
22 | أَشُقَّ | zahmet vermek |
|
23 | عَلَيْكَ | sana |
|
24 | سَتَجِدُنِي | beni bulacaksın |
|
25 | إِنْ | eğer (İnşallah) |
|
26 | شَاءَ | dilerse (İnşallah) |
|
27 | اللَّهُ | Allah (İnşallah) |
|
28 | مِنَ | -den |
|
29 | الصَّالِحِينَ | iyiler- |
|
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. اَنْ ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اُنْكِحَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِحْدَى ikinci mef’ûlun bih olup mukadder elif üzere fetha ile mansubdur. ابْنَتَيَّ muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için ي ile mecrurdur. İzafetten dolayı ن harfi mahzuftur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هَاتَيْنِ işaret zamiri ابْنَتَيَّ ‘den atf-ı beyan olup mahallen mecrurdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel عَلٰٓى harf-i ceriyle اُنْكِحَكَ ‘nın failinin hali veya mef’’ulun bihi olarak mahallen mansubdur.
Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:
1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi
2. اَيُّهَا ve اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi
3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi
4. Tefsir harfi اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler
Burada ism-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) cümlesi atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَأْجُرَن۪ي mansub muzari fiildir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İkinci mef’ûlun bihi mahzuftur. Takdiri; تأجرني نفسك (Beni kendine kirala) şeklindedir.
ثَمَانِيَ zaman zarfı تَأْجُرَن۪ي fiiline mütealliktir. حِجَجٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اُنْكِحَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نكح ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ
فَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَتْمَمْتَ şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. عَشْراً zaman zarfı اَتْمَمْتَ fiiline mütealliktir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
مِنْ عِنْدِ car mecruru mukadder mübtedanın haberidir. Takdiri; التمام من عندك (Tamamlamak sana aittir.) şeklindedir.
اَتْمَمْتَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi تمم ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. اَنْ ve masdar-ı müevvel amili اُر۪يدُ ‘nun mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَشُقَّ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. عَلَيْكَ car mecruru اَشُقَّ fiiline mütealliktir.
اُر۪يدُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.
تَجِدُن۪ٓي merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Cümle itiraziyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شَٓاءَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
مِنَ الصَّالِح۪ينَ car mecruru amili تَجِدُن۪ٓي olan fiilin mahzuf mef’ûlü bihine mütealliktir. الصَّالِح۪ينَ ‘nin cer alameti ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
الصَّالِح۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صلح olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ, yaşlı baba Şuayb (as)’ın sözlerini bildiriyor. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ‘nin haberi olan اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki …اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ cümlesi, masdar teviliyle اُر۪يدُ fiilinin mef’ûlu olarak nasb mahallindedir.
İkinci masdar-ı müevvel, عَلٰٓى harf-i ceriyle birlikte اُنْكِحَكَ ’nin failinin mahzuf haline mütealliktir.
Her iki masdar-ı müevvel de müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي
Mekulü’l-kavle matuf olan اِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً , şart cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
فَ karinesiyle gelen فَمِنْ عِنْدِكَۚ cümlesi, şartın cevabıdır. Cümlede icaz-ı hazif vardır. Car mecrur مِنْ عِنْدِكَۚ , takdiri التمام (Tamamlanması) olan mukadder mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
Bu takdire göre, şart cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
مِنْ ibtidâiyyedir. عِنْدِ burada mecaz olarak zat ve kendisi manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
اَتْمَمْتَ cümlesine matuf olan وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ cümlesi menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki اَشُقَّ عَلَيْكَۜ cümlesi, masdar teviliyle مَٓا اُر۪يدُ fiilinin mef’ûlü olarak nasb mahallindedir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İstînâfiyye olarak fasılla gelen سَتَجِدُن۪ٓي cümlesi Şuayb (as)’ın sözlerininin devamıdır.
Cümleye dahil olan سَ , istikbal bildiren harftir. Tekid ifade eder. Çünkü cümlede vaat söz konusudur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Şuayb (as), Hz. Musa’yı inandırmak kastıyla sözlerini tekidli söylemiştir.
Fiilin sonundaki نْ vikaye, ي mef’ûlun bihtir.
اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen son cümle itiraziyyedir.
İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ , cevabı mahzuf bir şart cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
اِنْ şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 106.)
Cevap cümlesinin, öncesinin delaletiyle hazf edilmesi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda haberî isnaddır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِنَ الصَّالِح۪ينَ car mecruru, سَتَجِدُن۪ٓي fiiline veya amili سَتَجِدُن۪ٓي olan mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir.
Hazret-i Şuayb'ın inşallah demesi, Allah'ın ismiyle bereketlenmek ve işini Allah'ın tevfikine havale etmek anlamındadır; yoksa iyi davranmasını Allah'ın dilemesi şartına bağlamak için değildi. (Ebüssuûd-Keşşâf)
اُر۪يدُ - مَٓا اُر۪يدُ kelimeleri arasında tıbak-ı selb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | (Musa) dedi |
|
2 | ذَٰلِكَ | bu |
|
3 | بَيْنِي | benimle aramızdadır |
|
4 | وَبَيْنَكَ | senin arasında |
|
5 | أَيَّمَا | hangi |
|
6 | الْأَجَلَيْنِ | süreyi |
|
7 | قَضَيْتُ | yerine getirsem |
|
8 | فَلَا | yoktur |
|
9 | عُدْوَانَ | düşmanlık |
|
10 | عَلَيَّ | bana |
|
11 | وَاللَّهُ | Allah |
|
12 | عَلَىٰ | karşı |
|
13 | مَا | şeye |
|
14 | نَقُولُ | dediğimiz |
|
15 | وَكِيلٌ | vekildir |
|
Vekele وكل : تَوْكِيلٌ kendinden başkasına itimat etmen ve onu yerine geçirmen; vekilin/nâibin yapmandır.
Vekil tutulan manası taşıyan وَكِيلٌ kelimesi ismi fail formunda olmasına rağmen ismi meful manası taşır.
Bu köke ait tevekkül تَوَكُّلٌ sözcüğü iki şekilde kullanılır: 1- Bir işi deruhte etmek, üstlenmek anlamında, 2- İtimat etmek, güvenmek anlamında.
Binek hayvanı için kullanılan وِكالٌ sıfatı; kendi başına değil ancak başkası yürüyünce yürüyen hayvan demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 70 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri vekil, vekalet, vükelâ, tevekkül ve mütevekkildir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İsm-i işaret ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud, yani uzaklık belirten harf, ك muhatap zamiridir.
بَيْن۪ي mekân zarfı olup mübteda ذٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَيْنَكَۜ atıf harfi وَ ‘la makabline mütealliktir.
اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ
اَيَّ şart ismi olup, amili قَضَيْتُ olan fiilin mukaddem mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur. مَا zaiddir. الْاَجَلَيْنِ muzâfun ileyh olup, müsenna olduğu için cer alameti يْ ‘dir.
قَضَيْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. عُدْوَانَ kelimesi لَا ‘nın ismi olup fetha üzere mebnidir. عَلَيَّۜ car mecruru لَا ‘nın mahzuf haberine mütealliktir.
وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟
İsim cümlesidir. اللّٰهُ lafza-i celal mübteda olup lafzen merfûdur. مَا ve masdar-ı müevvel عَلٰى harf-i ceriyle وَك۪يلٌ۟ ‘e mütealliktir.
نَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. وَك۪يلٌ۟ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ, Musa (as)’ın sözlerini bildiriyor. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. بَيْن۪ي ’nin müteallakı olan haber mahzuftur. Müsnedün ileyhin uzak için kullanılan işaret ismiyle marife oluşu, işaret edilene yani anlaşmaya dikkat çekmek, önemsetmek içindir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)
اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ
Müstenefe olarak fasılla gelen cümle, Musa (as)’ın sözlerine dahildir. اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ cümlesi şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında gelen cümlede mefûl konumundaki şart harfi اَيَّ , sadaret hakkı nedeniyle file takdim edilmiştir. الْاَجَلَيْنِ mef’ûlden bedel, مَا zaiddir. Faide-i haber talebî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
اَيَّمَا şart ismi قَضَيْتُ ile mansub olmuştur. اَيَّ kelimesi مَا gibi müphem ism-i mevsûldür. Burada اَيَّ ism-i mevsûl, şart ismine benzetilerek tekid için مَا ziyade kılınmıştır. Çünkü bu tekid, müphem olan ism-i mevsûle umumiyet kazandırmış ve şarta benzetmiştir. Bundan dolayı cevabı, şartın cevabı gibi gelmiştir. Cümlenin tümü ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ cümlesinden bedel-i işti’mâldir. (Âşûr)
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ , cinsini nefyeden لَا ‘nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur عَلَيَّۜ , cinsini nefyeden لَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
İbn Kutayb’dan [v. 120/737] عُ ’ın kesresiyle عِدْوَانَ şeklinde okunduğu rivayet edilmiştir. Şayet her iki kıraatte zait olarak getirilen مَا ’nın konumları arasında ne fark vardır? dersen şöyle derim: اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ şeklindeki meşhur kıraatte مَا kelimesi اَيَّ ’nin müphemliğini tekid için getirilmiş ve اَيَّ ’nin yanına ziyade edilmiştir. أيَّ الْاَجَلَيْنِ مَا قَضَيْتُ şeklindeki şaz kıraatte ise işi yapmayı tekid için getirilmiştir; buna göre Musa, adeta (İki süreden hangisini tamamlamaya karar verir, irademi hangisi yönünde kullanırsam, artık bana düşmanlık yok!) demektedir. (Keşşâf)
Hazret-i Musa'nın bu sözleri, murad olanı sarahatle belirtmek ve muhayyerlik hususunu netleştirmek içindi. Hülasa: iki süreden hangisini doldurursam, fazlasını benden istemek için aramızda husumet olmayacak, demektir. İki müddetten en fazlasını doldurduğu takdirde, zaten hiç husumet olmayacağı malum iken, her iki süreyi de kapsayan bir genelleme yapması, gerçekleşmemek hususunda ikisinin eşit olduğunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)
وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟
Ayetin son cümlesi, önceki cümleye matuftur. Lafza-i celâl اللّٰهُ mübteda, وَك۪يلٌ۟ haberdir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلٰى مَا نَقُولُ , amili olan وَك۪يلٌ۟ ’a ihtimam için takdim edilmiştir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan نَقُولُ , müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Cümle faide-i haber ibtidai kelamdır.
وَك۪يلٌ۟ işin kendisine havale edildiği kişidir; ancak burada şahit, gören, gözeten, koruyan, işe mukayyet olan manasında kullanıldığından عَلَيَّۜ ile müteaddi olmuştur. (Keşşâf)
وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟ [Allah, dediğimize vekildir] demiştir. وَك۪يلٌ۟ , işin kendisine havale edildiği kimsedir. وَك۪يلٌ۟ , şahit manasında kullanıldığı için عَلٰى harf-i ceriyle müteaddi olmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
نَقُولُ - قَالَ kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.Gün gelir, kendini bir yolda bulursun. Sonu hayır mı, şer mi bilmemene rağmen kendine hayırlı olduğuna inandırırsın. Hayatında attığın her adımı, hayalindeki sona ulaşmak için atarsın. Ağlarsın. Umduğun sonu destekleyenlerin dışındaki her şey kalbinde yara açar. Çıkmak için çırpındığın yokuşlardan, yuvarlandığın inişlerden yorulursun. Düşersin. Defalarca. Her düşüşün sonunda yine ayağa kalkarsın, hayaline daha bir sıkı sarılırsın.
Yol bitmez. Düşlediğin son görünmez. Çıkmak istiyorum dediğin anlar çoğalır. Çıkamazsın. Sanki bir bataklıktasın, çıkmak için yardıma ihtiyacın vardır artık. Sonra o çaresiz anı atlattığında çıkmaktan korkarsın, bu kadar geldim, ya istediğim son yakınlardaysa demeye başlarsın. Çaresiz anlarında umduğun sona bağlanmış her hayal, duygu, ve düşüncenden soğursun. Git geller kalbindeki baharı söküp götürmüş. İşte tam da bu halden çıkmak istiyorum diye yalvarırsın. Dua edersin. Rabbim, Hz. Musa'nın dediği gibi Senden gelecek her hayra muhtacım.
Gün gelir bir güneş doğar gönlüne, bütün buzları eritir. Bir bakarsın yüreğinde ağırlığa dair hiçbir şey kalmamış. Gözlerindeki buğu dağılmış. Enerjini sömüren tek hedefe bağlanmış hayal, duygu ve düşüncelerinden eser kalmamış. Halindeki değişiklik korkutur; hasta mıyım acaba dersin. Etrafını kontrol ederken, belki aylarca, belki yıllarca süründüğün yoldan çıktığını görürsün. Nasıl çıktığına dair bir fikrin yoktur. Önüne dönüp derin bir nefes alırsın. Uzun zamandır ilk defa içten gülümsediğini farkedersin. Karşıdan gelen hayrı gördüğünde, kollarını açıp ona doğru koşmaya başlarsın.
İnsan hayırlı sandığı tek şeye odaklanmamalı. Zira, Allah katındaki hayırlar sınırsızdır. Ve sabrederse eğer, aklında olmayan bir hayır veya hayırlar bile çalabilir kapısını. Tıpkı şehrinden kaçan Hz. Musa'nın iş, kalacak yer ve evlilik hayırlarıyla karşılaşması gibi.
Ey Allahım! Rahmetin sonsuzken, tek bir isteğe saplanıp kalmasından koru nefsimi. Hayır kapıların niceyken, tek bir tanesini açma çabasıyla boşa harcanmasından koru ömrümü. Ebedi hayat dururken, dünyanın peşinden koştuktan sonra ikisinden de elimin boşa çıkmasından koru halimi. Senin yolunda, kalbimi ve halimi güzelleştirecek hayırları sevdir ve istet bana.
Amin.
***
Kimi zaman gelir ve o anların içindeyken insan dertlerin en ağırını yaşadığını düşünür. Öyle ki kendininkini büyütürken başkalarının sıkıntılarını küçültür. Anlaşılmak ister ama anlamaktan uzaklaşır. Görülmek ister ama gözlerini kapatır. Duyulmak ister ama kulaklarını tıkar. Bir çeşit yalnızlığa ve hareketsizliğe hapsolur.
Bazen dertlerin çaresi, başkasının yolundan geçer. Harekete geçtiğinde adımlar kısalır çünkü sanki zamanın akışı kolaylaşır. Elini uzattığında tutan olur, gözlerini açtığında ışıkla buluşur ve dinlemeye başladığında iç aleminin ağıtından başkasını duymaya başlar. Derler ki bulunduğu yerde Allah’ın rızasını arayan dermanını da bulur.
Her zaman çözüm, derdin ortadan kalkması değildir; ona olan yaklaşımın değişmesidir. Yani olanı kabullenerek, ona verilen tepkiyi değiştirebilmektir. En kötüsünü yaşadığını düşünmektense, sıradanlaştırmaktır. Tamamen nefsinin hayal kırıklıklarına odaklanmaktansa etrafında yaşananları fark edebilmektir.
Kul, her anında doğru bir hal içinde olmak için Allah’tan yardım ister. Ancak doğru davranış sergilemek için sağlam bilgiye ihtiyacı vardır. Bunun için de Kur’an-ı Kerim’e ve sünnete sarılır. Öğrenir ve düşünür. Yaşamaya çalışır. Zihnini doğru düşüncelerle, kalbini doğru duygularla doldurur ve bedenini doğru amellere alıştırır.
Yanlışıkla adam öldürdükten sonra Firavun’dan kaçan hz. Musa’yı hatırlar. O, Medyen’deyken algılarını kapatacak derecede ne olacak düşüncelerine dalmamıştır. Zira, hayvanlarını sulamak için bekleyen iki kadını görmüş, yardım etmiş ve Allah’a sığınmıştır. Böylelikle kendisine, kalacak yere, işe ve eşe çıkan bir yol açılmıştır.
Hz. Musa’yı düşünen mümin kul, çare diye inandığına saplanıp kalmaktansa Allah’a güvenerek yola çıkar ve doğru yola iletmesi için O’na dua eder. Hüznünü Allah’a arzederek şükür ve umut ile O’na koşar. Kendisine ve başkalarına yardım etmek için çaba göstedikçe, doğru şekilde doğru yardımı istemeyi de öğrenir.
Ey Allahım! Nefislerimizde olanı büyütmekten, kalplerimizdekini ise küçültmekten muhafaza buyur. Ahlaklarımızı ve hallerimizi güzelleştir. İç dünyalarımızı doğru bilgilerle, düşüncelerle ve duygularla doldur. Dış dünyamız ömürlerimizi de doğru işlerle, hedeflerle ve insanlarla doldur. Maddi ve manevi alemde, algılarımız kapanacak ve hakikati göremeyecek kadar kendi dünyamıza ve nefsimize dalmaktan muhafaza buyur. Yaşarken gaflet uykusuna dalmaktan, uyanınca da pişman olmaktan muhafaza buyur. Bizi her anında Sana sığınan, Seni zikreden ve Senin rızan için yaşayan takva sahibi mütevekkil kullarından eyle.
Amin.