Kasas Sûresi 34. Ayet

وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ  ...

“Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَخِي ve kardeşimi ا خ و
2 هَارُونُ Harun
3 هُوَ o
4 أَفْصَحُ daha fasihtir (güzel konuşur) ف ص ح
5 مِنِّي benden
6 لِسَانًا dil bakımından ل س ن
7 فَأَرْسِلْهُ onu gönder ر س ل
8 مَعِيَ benimle beraber
9 رِدْءًا bir yardımcı olarak ر د ا
10 يُصَدِّقُنِي beni doğrulayan ص د ق
11 إِنِّي zira ben
12 أَخَافُ korkuyorum خ و ف
13 أَنْ diye
14 يُكَذِّبُونِ beni yalanlayacakla ك ذ ب
 
Mûsâ daha önce Kıptîler’den birini öldürdüğü gerekçesiyle Firavun’un eline geçtiği takdirde kendisinin de öldürülebileceğinden, dolayısıyla peygamberlik görevini yerine getiremeyeceğinden endişe ediyordu. Ayrıca kardeşi Hârûn kendisinden daha düzgün konuşuyordu (krş. Tâhâ 20/25-32). Bu sebeple Hârûn’u da kendisiyle birlikte görevlendirmesi için Allah’tan niyazda bulundu, Allah Teâlâ da dileğini kabul etti.
 

  Fesaha فصح :   فَصْحٌ bir şeyin kendini bulandıracak olan şeylerden arı, hâlis hale gelmesidir. Temelde kök anlamı sütle alakalıdır.   Müstear olarak فَصُحَ fiili anlaşılır bir dille konuşmak anlamında; if'al babındaki أفْصَحَ formu ise Arapça konuşmak anlamında kullanılmıştır.

  Yine فَصِيحٌ sözcüğü konuşabilen, أعْجَمِيٌّ sözcüğü ise konuşamayan demektir.(Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de  sadece bu  ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli fasihtir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخ۪ي  mübteda olup mukadder damme ile merfudur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  هٰرُونُ  atf-ı beyan olup merfûdur.

Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:

1. İsmi işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi

2. اَيُّهَا  ve  اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi

3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi

4. Tefsir harfi  اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler

Burada  اَنْ  tefsir harfinden sonra gelen  اتَّقُوا اللّٰهَۜ  cümlesi atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

هُوَ اَفْصَحُ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَفْصَحُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

اَفْصَحُ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنّ۪ي  car mecruru  اَفْصَحُ ’ya mütealliktir.  لِسَاناً  temyiz olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. اَرْسِلْ  dua manasında mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  مَعِيَ  mekân zarfı  فَاَرْسِلْهُ  fiiline mütealliktir.  رِدْءاً  kelimesi  اَرْسِلْهُ ’deki failin hali olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُصَدِّقُن۪يۘ  cümlesi  رِدْءاً ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُصَدِّقُن۪ي  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَرْسِلْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يُصَدِّقُن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  صدق ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَخَافُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

يُكَذِّبُونِ  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir.       

يُكَذِّبُونِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً 

 


Önceki ayete matuf olan bu ayette Hz. Musa’nın duası devam etmektedir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mübteda ve haberden müteşekkil ilk cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi,  lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

هٰرُونُ, mübteda olan  اَخ۪ي ’den bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müsned olan  هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.

Müsned olan  اَفْصَحُ, ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

لِسَاناً , temyizdir.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim, temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV, Tekid bahsi)

Arapçada bir kelime veya cümle ifade edilişi itibariyle ek bir açıklamaya ihtiyaç duyabilir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan müphem isim veya cümleye yapılan ek izahat, o müphem kelime veya cümlenin açıklayıcısı manasında temyizi, başka bir deyişle mümeyyizi olur. (Halil İbrahim Karaöz Arap Dili Gramerinde Temyiz Y.L.Tez.)

 

 فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ 

 

فَ  sebebi müsebbebe bağlamak için rabıtadır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

رِدْءاً , bütün cinslere işaret eden masdar vezninde gelmiştir.  فَاَرْسِلْهُ  fiilindeki mef’ûlün halidir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

رِدْءاً masdardır. Mef’ûl manasında, mef’ûliyet alakasıyla mecâzî isnaddır.

يُصَدِّقُن۪ي  cümlesi  رِدْءاً  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede tetmim ıtnâbı sanatı vardır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Fiilin sonundaki  نِ  vikaye, esre ise mütekellim zamirinden ivazdır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

رِدْءاً  aslında yardım edilen şeydir. (Beyzâvî)

يُصَدِّقُن۪يۘ  -  يُكَذِّبُونِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi olup lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنّ۪ٓ ’nin haberi olan  اَخَافُ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُكَذِّبُونِ  cümlesi, masdar teviliyle  اَخَافُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak nasb mahallindedir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sarih masdar yerine masdar-ı müevvel tercih edilmiştir. Bunun sebebi, açık masdarın bir olayın bir kere gerçekleşmiş olması ihtimaline işaret etmesidir. Oysa bu ayette yalanlamanın bir kere gerçekleştiği manası murad edilmemiş, teceddüt ve devama delalet eden fiil getirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.1, s. 283)  (Saff Suresi, 3)

يُكَذِّبُونِ  fiili,  تفعيل  babındadır. Bu babın fiile kattığı en belirgin anlam, kesrettir. يُكَذِّبُونِ  fiilinin sonundaki  نِ  vikaye, esre ise fasıla gözetilerek hazfedilen mütekellim  يۘ ’sından ivazdır.

Bu istek ilk önce Musa'nın (a.s.) tebliğden kaçmak istemediğini fakat kardeşinin desteğini istediğini gösteren açık bir delildir. İkinci olarak da Allah’tan bir yardımcı değil, kardeşini kendisine yardımcı yapmasını istediğini gösterir. Çünkü onun eminliğini, Allah'a ve kendisine karşı olan dürüstlüğünü ve samimiyetini, dilinin belâgatını biliyordu. (Âşûr)

Tasdikin Harun'a isnad edilmesi mecâz-ı aklîdir. Çünkü buna sebeptir ve asıl tasdik edenler, Musa'nın getirdiklerinde doğru (sadık) olduğunu bilenlerdir. (Âşûr)

إنِّي أخافُ أنْ يُكَذِّبُونِ  cümlesi Harun'dan (a.s.) yardım istemek için ta'lildir. Yani bu ikincisi yalanlamadan dolayı bir korkudur, ilki ise öldürülmeden dolayı bir korku idi. (Âşûr)