وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاسْتَكْبَرَ | büyüklük tasladılar |
|
2 | هُوَ | O (Fir’avn) |
|
3 | وَجُنُودُهُ | ve askerleri |
|
4 | فِي |
|
|
5 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
6 | بِغَيْرِ | olmaksızın |
|
7 | الْحَقِّ | hakkı |
|
8 | وَظَنُّوا | ve sandılar |
|
9 | أَنَّهُمْ | kendilerinin |
|
10 | إِلَيْنَا | bize |
|
11 | لَا |
|
|
12 | يُرْجَعُونَ | döndürülmeyeceklerini |
|
Firavunlar Mısır halkı tarafından tanrının oğlu, dolayısıyla tanrı kabul edildiği ve kendisine tapınılma derecesinde yüceltildiği için Mûsâ’nın muhatabı olan Firavun da kendisini “en büyük Tanrı” olarak görmüş (bk. Nâziât 79/24) ve Hz. Mûsâ’nın tarif ettiği âlemlerin rabbi olan Allah ile alay eder bir tavırla veziri Hâmân’a, “Bana bir kule yap, belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm” diye emir vermişti.
Hz. Mûsâ, Firavun’a karşı zorlu mücadele verdi. Bu süre içerisinde Firavun Allah tarafından birçok felâket ve sıkıntıya uğratıldı. Buna rağmen gerçeği görmek ve kabul etmek istemediği için hidayete eremedi (bilgi için bk. A‘râf 7/103-138). Sonunda Mûsâ, Allah’ın emri uyarınca bir gece İsrâiloğulları’nı alıp Sînâ yarımadasına geçmek üzere Kızıldeniz’e doğru yola çıktı. Durumdan haberdar olan Firavun da askerlerini alarak peşlerine düştü. Bir mûcize sonucu denizin yol vermesiyle Mûsâ ve İsrâiloğulları karşıya geçerken, aynı yoldan geçmeye çalışan Firavun, ordusuyla birlikte denize gömüldü (bilgi için bk. A‘râf 7/136). Firavun denizde boğulmak üzere iken Allah’a iman etmiş, fakat yeis halindeki imanı kabul edilmemiştir (bk. Yûnus 10/90-91).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 229
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اسْتَكْبَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Munfasıl zamir هُوَ müstetir zamiri tekid içindir.
جُنُودُهُ atıf harfi وَ ’la müstetir zamire matuftur. Muttasıl zamir هَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فِي الْاَرْضِ car mecruru اسْتَكْبَرَ fiiline mütealliktir. بِغَيْرِ car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir. الْحَقِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اسْتَكْبَرَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
ظَنُّٓوا fiili atıf harfi وَ ’la اسْتَكْبَرَ ’ye matuftur. ظَنُّٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, ظَنُّٓوا fiilinin mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. هُمْ muttasıl zamiri اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَا يُرْجَعُونَ cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اِلَيْنَا car mecruru يُرْجَعُونَ fiiline mütealliktir.
يُرْجَعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
Ayet atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki … قَالَ فِرْعَوْنُ cümlesine atfedilmiştir. وَاسْتَكْبَرَ هُوَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Munfasıl zamir هُوَ, fiildeki müstetir zamiri tekid için gelmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Atıf harfi وَ ’la …اسْتَكْبَرَ cümlesine atfedilen وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ , masdar teviliyle ظَنُّٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin haberi olan لَا يُرْجَعُونَ cümlesinin menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan اِلَيْنَا ihtimam için amiline takdim edilmiştir.
يُرْجَعُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Burada zan kelimesi, kesinlik manasında kullanılmakta olup bu mana onun kullanımlarından biridir. İhtimal ki burada bu mananın kullanılma sebebi, ironi yapılarak onları istihzaya almaktır. Çünkü onlar ateşin kendileri için hazırlandığını kesin olarak bilmelerine rağmen onu tercih ettiler. (Âşûr, Kehf Suresi 53)
Yani firavun ve ordusu Mısır toprağında haksız olarak, layık olmadıkları halde büyüklük tasladılar ve ceza için tekrar diriltilip bize gönderilmeyeceklerini sandılar. (Ebüssuûd)
وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ ifadesi, onların Allah’ı tanıdıklarına, ne var ki öldükten sonra dirilmeyi kabul etmediklerine, bu yüzden de diretip isyan ettiklerine delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)