فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
Firavunlar Mısır halkı tarafından tanrının oğlu, dolayısıyla tanrı kabul edildiği ve kendisine tapınılma derecesinde yüceltildiği için Mûsâ’nın muhatabı olan Firavun da kendisini “en büyük Tanrı” olarak görmüş (bk. Nâziât 79/24) ve Hz. Mûsâ’nın tarif ettiği âlemlerin rabbi olan Allah ile alay eder bir tavırla veziri Hâmân’a, “Bana bir kule yap, belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm” diye emir vermişti.
Hz. Mûsâ, Firavun’a karşı zorlu mücadele verdi. Bu süre içerisinde Firavun Allah tarafından birçok felâket ve sıkıntıya uğratıldı. Buna rağmen gerçeği görmek ve kabul etmek istemediği için hidayete eremedi (bilgi için bk. A‘râf 7/103-138). Sonunda Mûsâ, Allah’ın emri uyarınca bir gece İsrâiloğulları’nı alıp Sînâ yarımadasına geçmek üzere Kızıldeniz’e doğru yola çıktı. Durumdan haberdar olan Firavun da askerlerini alarak peşlerine düştü. Bir mûcize sonucu denizin yol vermesiyle Mûsâ ve İsrâiloğulları karşıya geçerken, aynı yoldan geçmeye çalışan Firavun, ordusuyla birlikte denize gömüldü (bilgi için bk. A‘râf 7/136). Firavun denizde boğulmak üzere iken Allah’a iman etmiş, fakat yeis halindeki imanı kabul edilmemiştir (bk. Yûnus 10/90-91).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 229
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَخَذْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
جُنُودَهُ atıf harfi و ’la makabline matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ istînâfiyyedir. نَبَذْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الْيَمّ car mecruru نَبَذْنَا fiiline mütealliktir.
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
فَ istînâfiyyedir. انْظُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت ’dir.
كَيْفَ istifham ismi, كَانَ ’nin mukaddem haberidir.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. عَاقِبَةُ kelimesi كَانَ ’nin muahhar ismi olup merfûdur. الظَّالِم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. الظَّالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ
Ayet atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki … وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
Aynı üslupta gelen فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمّ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
Azamet zamirine isnadla tazim edilmiş fiiller mazi sıygada gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
الْيَمِّۚ kelimesi Kur’an-ı Kerim'de, hepsi de Musa kıssasında olmak üzere toplam 8 kez gelmiştir. Bu kelime bu kıssa dışında hiçbir yerde geçmemiştir ki bu kullanımın bir inceliği vardır. Bu incelik İbranice olan bu kelimenin, İbranî olan Musa ve kavmi hakkındaki kıssada kullanılmış olmasıdır. بحر kelimesi ise hem Musa kıssasında hem de başka yerlerde kullanılmıştır. (Kur’an’ın Beyânî Sırları, Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî, s. 70)
Onun şanının büyüklüğüne ve hükümranlığının azametine delalet eden susturucu sözler cümlesindendir. Cenab-ı Hakk onları, -her ne kadar, çok kalabalık ve son derece fazla iseler de- hakir kılmak ve sayılarını ve hazırlıklarını hafife almak için, bir şahsın, bir hamlede eline alıp da denize fırlattığı çakıl taşlarına benzetmiştir. (Fahreddin er-Râzî) (Ebüssuûd)
Bunda yakalayanın önemine, yakalananın da değersizliğine işaret vardır; sanki çok olmalarına rağmen onları bir avucuna almış ve denize atmıştır. (Beyzâvî)
Keşşâf'ta, Allah'ın şanının büyüklüğünü ifade eden edebi konuşmalardan birini yaptığı yazılıdır. Çünkü فَنَبَذْناهم في اليَمِّ [Böylece onları denize attık] sözünde meknî istiare vardır. O ve askerleri, Allah’ın eline alıp denize attığı çakıl taşlarına benzetilmiştir. اَخَذْ kelimesi hakiki manasında kabul edilirse bu kelimede de meknî istiare vardır. Çünkü arkasından elle kavrama manası taşıyan bir benzetme gelmiştir. (Âşûr)
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
فَ istînâfiyyedir. Cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu hitap Hz. Peygamber nezdinde tüm insanlaradır. انْظُرْ fiilinin mef’ûlü konumundaki كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ cümlesinde كَيْفَ istifham ismi كَانَ ’nin mukaddem haberidir. الظَّالِم۪ينَ ’ye muzâf olan عَاقِبَةُ, nakıs fiil كَانَ ’nin muahhar ismidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp son derece etkili bir tehdit manası taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
كَانَ ’nin haberi soru isimleri veya haber ifade eden كَمْ gibi başta gelmesi zorunlu isimlerden olursa bu durumda haber كَانَ ’den ve isminden önce gelir. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 93)