وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَٰكِنَّا | fakat biz |
|
2 | أَنْشَأْنَا | yarattık |
|
3 | قُرُونًا | birçok nesiller |
|
4 | فَتَطَاوَلَ | geçti |
|
5 | عَلَيْهِمُ | onların üzerinden |
|
6 | الْعُمُرُ | uzun zamanlar |
|
7 | وَمَا | ve |
|
8 | كُنْتَ | sen değildin |
|
9 | ثَاوِيًا | oturmuş |
|
10 | فِي | arasında |
|
11 | أَهْلِ | halkı |
|
12 | مَدْيَنَ | Medyen |
|
13 | تَتْلُو | okusaydın |
|
14 | عَلَيْهِمْ | bunlara |
|
15 | ايَاتِنَا | ayetlerimizi |
|
16 | وَلَٰكِنَّا | lakin |
|
17 | كُنَّا | biziz |
|
18 | مُرْسِلِينَ | elçi olarak gönderen |
|
Hz. Mûsâ’nın Tûr’da ilâhî vahyi aldığı yer ve zamana işaret edilmekte, Hz. Peygamber’in o esnada Tûr’da bizzat hazır bulunmadığı ve batı tarafında Hz. Mûsâ’yı bekleyenler, yani kırk günlük mîkat için seçtiği kimseler arasında olmadığı hatırlatılmaktadır (Zemahşerî, III, 181); böylece âyet, Hz. Peygamber’in Kur’an’ı Ehl-i kitaba mensup birinden öğrendiğini iddia edenlere verilmiş bir cevap teşkil etmekte ve Kur’an’da anlatılan Hz. Mûsâ kıssasının Hz. Peygamber’e vahyin dışında bir yolla intikal etmediğini, dolayısıyla Kur’an’ın da şüphe götürmeyecek bir biçimde vahiy ürünü olduğunu ifade etmektedir. 45. âyette de Hz. Mûsâ ile Hz. Peygamber arasındaki uzun zaman dilimi içinde birçok neslin gelip geçtiği; Hz. Mûsâ’nın Medyen halkı ile olan münasebeti hakkında bilgi veren Hz. Muhammed’in o tarihte ve o şehirde yaşamadığı, aradan bunca zaman geçtikten sonra onlardan Allah’ın âyetlerini öğrenmesinin mümkün olmadığı ve sonuçta onlar hakkında verdiği bilgilerin tamamen vahye dayandığı ortaya konmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 232
وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında irab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لٰكِنَّٓا istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de gibi cümleyi tekid eder.
İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَا mütekellim zamiri لٰكِنَّٓ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَنْشَأْنَا قُرُوناً cümlesi لٰكِنَّٓ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَنْشَأْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. قُرُوناً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَطَاوَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. عَلَيْهِمُ car mecruru تَطَاوَلَ fiiline mütealliktir. الْعُمُرُ fail olup lafzen merfûdur.
اَنْشَأْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır.Sülâsîsi نْشَأْ ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
تَطَاوَلَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tefâ’ul babındadır. Sülâsîsi طول ’dir.
Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır.Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile meful aynı işi yapmıştır. Müşareket babı olan mufaale babıyla bu bab arasındaki fark: Mufaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef’ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefaul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen mef’ûl zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
كُنْتَ nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تَ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
ثَاوِياً kelimesi كُنْتَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. ف۪ٓي اَهْلِ car mecruru ثَاوِياً ‘e mütealliktir. مَدْيَنَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَتْلُوا عَلَيْهِمْ cümlesi, ثَاوِياً ‘deki zamirin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَتْلُوا fiili و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘ dir. عَلَيْهِمْ car mecruru تَتْلُوا fiiline mütealliktir.
اٰيَاتِنَا mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثَاوِياً kelimesi, sülasi mücerredi ثوي olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لٰكِنَّٓا istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de cümleyi tekid eder.
İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir.Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَا mütekellim zamiri لٰكِنَّٓ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كُنَّا ‘nın dahil olduğu isim cümlesi لٰكِنَّٓ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كُنَّا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَا mütekellim zamiri كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
مُرْسِل۪ينَ kelimesi كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُرْسِل۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ
Cümle atıf harfi وَ ‘la istînâfiyyeye matuftur. İstidrak manasındaki لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.
لٰكِنَّ ’nin ismi نَٓا , haberi اَنْشَأْنَا قُرُوناً cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لكن , istidrak (yanlış bir zannı gidermek) ilişkisi kurar. Sözde veya yazıda akla gelebilecek ferʻî anlamları uzaklaştırmaya yarar. Bu edat, kendinden önceki cümleden çıkabilecek bir vehmi ve yanlış anlamayı kaldırmak için kullanılır ve anlam bakımından birbirinden ayrı iki söz arasına girer. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
اَنْشَأْنَا fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Aynı üslupta gelen فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِمُ , fail olan الْعُمُرُۚ ’ya konudaki önemine binaen takdim edilmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
اَنْشَأْنَا قُرُوناً [Asırlar yarattık] cümlesinde mecâz-ı aklî vardır. Asırlardan maksat milletlerdir. Çünkü milletler, asırlar içinde yaratılır. Dolayısıyla, mecâz-ı aklî yoluyla asırların yaratıldığı söylenmiştir. (Safvetu’t Tefasir)
عَلَيْهِمُ 'deki zamir Medyen ehlini değil, Mekke müşriklerini ifade etmektedir. Çünkü Peygamber (sav) Allah'ın ayetlerini müşriklere okuyor. (Âşûr)
وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً cümlesine atfedilmiştir. Menfî كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا كَان ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)
تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ cümlesi ثَاوِياً ‘deki zamirin halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Veciz anlatım kastıyla gelen اٰيَاتِنَاۙ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ tazim edilmiştir. Ayetlerin azamet zamirine izafe edilmesi, bu ayetlerin bütün kemâl vasıflara sahip olduğu ve her türlü noksanlıktan uzak olduğu manasını kazandırır.
Sen Medyen halkı içerisinde bulunup ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş de değildin, burada Medyen halkı "zikri hâs, irade-i âmm" kabilindendir. Maksat ‘hiç kimseden okuyup öğrenmedin’, demektir. Bunun bu şekilde söylenmesi Musa ile mukayeseye bir işaret olması içindir. Yani Musa'nın Medyen'e gittiği ve orada, eğleştiği bilinmekte. O, orada bir talim görmüş olabilir, fakat sen öyle de değilsin. Bulunduğun yerde kimseden okuyup öğrenmediğin herkesce bilinmekle beraber, onun Medyen'e gidip eğleştiği gibi, dışarda kalıp ders almadığın da bilinmektedir. Fakat peygamberlik verip gönderen biz olduk.( Elmalılı)
وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ
Cümle atıf harfi وَ ’la, وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً cümlesine atfedilmiştir. İstidrak manasındaki لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنَّ ’nin haberinin nakıs fiil كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmesi sübut ve istimrar ifade eder.
Cümle, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
كَانَ ’nin haberi olan مُرْسِل۪ينَ ’nin, ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder.
İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, S. 124)
لٰكِنَّٓا - كُنَّا kelimeleri arasında muharref seci vardır.
كُنَّا - كُنْتَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لٰكِنَّا kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.