Kasas Sûresi 46. Ayet

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  ...

Yine biz (Mûsâ’ya) seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 كُنْتَ sen değildin ك و ن
3 بِجَانِبِ yanında ج ن ب
4 الطُّورِ Tur’un ط و ر
5 إِذْ zaman
6 نَادَيْنَا seslendiğimiz ن د و
7 وَلَٰكِنْ fakat
8 رَحْمَةً bir rahmet olarak ر ح م
9 مِنْ -nden
10 رَبِّكَ Rabbi- ر ب ب
11 لِتُنْذِرَ uyarasın diye ن ذ ر
12 قَوْمًا toplumu ق و م
13 مَا
14 أَتَاهُمْ kendilerine gelmemiş olan ا ت ي
15 مِنْ hiç
16 نَذِيرٍ bir uyarıcı ن ذ ر
17 مِنْ
18 قَبْلِكَ senden önce ق ب ل
19 لَعَلَّهُمْ belki
20 يَتَذَكَّرُونَ düşünüp öğüt alırlar ذ ك ر
 

Hz. Mûsâ’ya buradaki ilâhî sesleniş (nidâ) 30. âyetteki seslenişten farklıdır. Oradaki, Mûsâ’nın ailesiyle birlikte Medyen’den Mısır’a dönerken ilk vahyin gerçekleştiği sesleniş olduğu halde buradaki kırk günlük mîkatta yapılan sesleniştir (bk. Şevkânî, IV, 170; İbn Âşûr, XX, 132-133). Âyet Hz. Mûsâ’ya Tevrat vahyedilirken Hz. Peygamber’in orada bulunmadığını, ama kavmini uyarması ve onlara nasihatte bulunması için Allah’tan bir rahmet olarak Mûsâ ile ilgili haberlerin kendisine vahyedildiğini ifade etmektedir.

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 233
 

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا 

 

مَا كُنْتَ بِجَانِبِ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  مَا كُنْتَ ثَاوِياً ‘e matuftur.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

كُنْتَ  nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تَ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  

بِجَانِبِ  car mecruru  كُنْتَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. الطُّورِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اِذْ  zaman zarfı olup,  نَادَيْنَا  fiiline mütealliktir.Yanlız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

نَادَيْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَادَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

نَادَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ندي ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  


 وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ 

 

 

لٰكِنْ  istidrak harfidir,  لٰكِنّ ’den muhaffefedir.  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de gibi cümleyi tekid eder.

İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

رَحْمَةً  mukadder fiilin mef’ûlun lieclihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri;  أرسلناك (Seni gönderdik) şeklindedir. 

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ رَبِّكَ  car mecruru  رَحْمَةً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.

لِ  harfi, تُنْذِرَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mukadder fiile mütealliktir. Takdiri;  أرسلناك (Seni gönderdik) şeklindedir. 

تُنْذِرَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.  قَوْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مَٓا اَتٰيهُمْ  cümlesi  قَوْماً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.   اَتٰيهُمْ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مِنْ  zaiddir. نَذ۪يرٍ  kelimesi  اَتٰي ‘nın faili olup lafzen mecrur, mahallen merfûdur. 

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  اَتٰيهُمْ ‘e mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَعْدَ  ve  قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar. 

Ayette  بَعْدَ  başına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduğu için mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِتُنْذِرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نذر ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de  fiilin mücerret manasını ifade eder.  

 

لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

İsim cümlesidir.  لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

هُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  يَتَذَكَّرُونَ  cümlesi  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَتَذَكَّرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَتَذَكَّرُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dır. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki …  مَا كُنْتَ ثَاوِياً  cümlesine atfedilmiştir. Menfî  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. بِجَانِبِ الطُّورِ  car mecruru, كَان ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

اِذْ  zaman zarfı  كُنْتَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan … نَادَيْنَا  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.

نَادَيْنَا  azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124)

مَا كَان li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir, 3/79) 

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا  [Biz nida ettiğimiz zaman sen Tûr tarafında değildin.] belki de bundan murad edilen ona Tevrat'ı verdiği vakittir, birincisinden murad edilen de peygamberlik verdiği vakittir. Çünkü kıssada zikredilen bu ikisidir. (Beyzâvî)  


 وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ

 

İstidrak harfinin dahil olduğu cümle,  وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  رَحْمَةً  kelimesi,  أرسلناك (Seni gönderdik) şeklinde takdir edilen fiilin mef’ûlun lieclihidir.

Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبِّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan muhatap zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rubûbiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

رَحْمَةً ’deki tenvin kesret ve tazime,  قَوْماً ’deki tenvin ise muayyen olmayan cinse işaret eder.

Sebep bildiren harf-i cer lam-ı ta’lilin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup  رَحْمَةً ’in mahzuf amiline mütealliktir.

مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ  cümlesi  قَوْماً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

نَادَيْنَا - رَبِّكَ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.

نَذ۪يرٍ - لِتُنْذِرَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada da Hazret-i Musa'ya peygamberlik verilmesi ile Medyen'de yaşaması ve ona Allah tarafından seslenilmesi hadiselerinin sırasıyla zikredilmemesi, her birinin, Peygamberimizin kıssayı anlatmasının ilâhî vahiy yoluyla olduğuna ayrı ayrı ve başlı başına müstakil deliller olduklarına dikkat çekmek içindir. Eğer bu hadiseler, vaki olmak sırasına göre zikredilmiş olsaydı, hepsinin birlikte yalnız bir delil oldukları vehmedilebilirdi. (Ebüssuûd)

Rahmet, alemler için rahmet olmakla beraber korkutmaya bunlardan başlanılması, şimdiye kadar kendilerine hiçbir korkutucu gönderilmemiş olmasından dolayı hepsinden daha çok merhamete layık olmalarındandır. (Elmalılı)  


لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  لَعَلَّ ‘nin haberi olan  يَتَذَكَّرُونَ  muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

‘Umulur ki’ anlamında olan  لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı terecci içindir, yani ümitvar olma manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrûb: ‘’ لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)

Ayeti kerime ihtimal ilişkisi kurar.  َلَعَلَّ ’nin tevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.  لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

Cümlede müsned olan  يَتَذَكَّرُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kur’an’da, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatımı bu ayette olduğu gibi  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  şeklinde tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. 

يَتَذَكَّرُونَ  fiili  تفعّل  babındadır. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf (çaba) , ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. Bu babta en çok kullanılan anlam tekellüftür.