وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
Birtakım varlıkları veya kişileri Allah’a ortak koşanlar âhirette hesaba çekildiklerinde Allah onlara, “Benim ortaklarım olduğunu iddia ettiğiniz tanrılar şimdi nerede?” diye soracaktır. Allah’ın yargısının aleyhlerine gerçekleştiğini gören kimseler, özellikle toplumlarına yanlış inanç ve değer ölçüleri empoze eden din ve düşünce önderleri, zorba liderler kendileri nasıl öncekilerin telkin ve teşvikleriyle azmış, doğru yoldan çıkmışlarsa onlardan devraldıkları düşünce ve hayat tarzını sonrakilere telkin ederek onları azdırıp yoldan çıkardıklarını itiraf ederler. Bununla birlikte onların kendilerine değil, arzularına kul olduklarını; bu konuda kendilerinin, herhangi bir günahları bulunmadığını da Allah’a arzederler. Ancak örneklik ve telkinleriyle toplumlarının yanlış yola girmelerine sebep oldukları için bu savunmaları işe yaramayacaktır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 240-241
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ zaman zarfı olup mahzuf fiilin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. Takdiri; اذكر (zikret) şeklindedir.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُنَاد۪يهِمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُنَاد۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. يَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ ‘dir. يَقُولُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَيْنَ istifhâm ismi, mekân zarfı olup mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
شُرَكَٓاءِيَ muahhar mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Çünkü sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl شُرَكَٓاءِ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُنْتُمْ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تَزْعُمُونَ cümlesi كُنْتُمْ ’un haberi olup mahallen mansubdur.
تَزْعُمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. تَزْعُمُونَ ‘nin mef’ûlü önceki kelamın delaletiyle mahzuftur. Takdiri; تزعمونهم شركاء (Ortaklar iddia ediyorlar) şeklindedir.
يُنَاد۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ندي ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ
Ayet وَ ‘la önceki ayetteki istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Zaman zarfı يَوْمَ , takdiri اذكر (Düşün, hatırla!) olan mahzuf bir fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan يُنَاد۪يهِمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiildeki merfû zamir Allah Teâlâ’ya aittir.
وَعَدْنَاهُ - يُنَاد۪يهِمْ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. Önceki ayetteki azamet zamirinden, gaib zamire geçilmiştir.
Muzari fiil teceddüdî istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
Cümle öncesine matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَقُولُ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede icaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Soru manası olan mekân zarfı اَيْنَ , mukaddem mahzuf habere mütealliktir.
اَيْنَ kelimesi, içerisinde kendisine ortak koşulanların bulunduğu mekânı soran istifham ifadesi olmakla birlikte, o gün(din günü) o iddia edilen ortakların kaybolmalarından kinaye olarak kullanılmıştır. Yani olumsuzluk manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
Muahhar mübteda olan شُرَكَٓاءِيَ için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ , nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. İki mef’ûle müteaddi olan تَزْعُمُونَ fiilinin mef’ûllerinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
İstifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tehekküm (istihza) ve tahkir (aşağılama) anlamları taşıdığı için cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
İstifham, ortakların olmadığından kinayedir. Nefy manasındadır. (Âşûr)
شُرَكَٓاءِيَ [Benim ortağım] ifadesi onların yanlış inancına mebnidir. Burada onlarla alay edilmektedir. Mef‘ûllerin ikisi de mahzuftur; ifadenin takdiri الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تزعمونهم شركاء (ortaklarım olduklarını iddia edip durduğunuz şeyler) şeklindedir. Ef‘âl-i kulûb olarak bilinen ظننت fiilinde iki mef‘ûlun birden hazfi caizdir; yalnızca biri ile yetinmek doğru olmaz. (Keşşâf, Beyzâvî)
اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ [İddia ettiğiniz ortaklarım nerede?] cümlesinde, alay etme üslubu kullanılmıştır. (Safvetü’t Tefasir)