فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ
“O gün kurtarıcı cevapların bütün kapıları yüzlerine kapanmıştır” ifadesi yargılama sırasında suçluların, kendilerini savunacak ve cezadan kurtaracak hiçbir mâkul söz ve meşrû mazeret bulamayacaklarını ifade etmektedir. Birbirlerine de herhangi bir şey soramayacaklardır; çünkü cevap alabilseler bile bu cevabın faydası olmayacaktır. 67. âyet ise Allah’a ortak koşmaktan vazgeçip peygamberin getirdiği mesajı kabul eden ve güzel işler yapanların âhirette kurtuluşa ereceklerini ifade eder.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 241
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ
Ayet atıf harfi فَ ile يَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ cümlesine matuftur. Fiil cümlesidir.
عَمِيَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. عَلَيْهِمُ car mecruru عَمِيَتْ fiiline mütealliktir. الْاَنْـبَٓاءُ fail olup lafzen merfûdur.
يَوْمَئِذٍ zaman zarfı, إذ için muzâftır. عَمِيَتْ fiiline mütealliktir. إذ mahzuf cümleye muzâftır. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ
فَ atıf harfidir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا يَتَسَٓاءَلُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَتَسَٓاءَلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَتَسَٓاءَلُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tefâ’ul babındadır.
Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır. Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Müşareket babı olan mufaale babı ile bu bab arasındaki fark: Mufaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef’ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefaul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen mef’ûl zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ
Ayet atıf harfi فَ ile يَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müstakbel, vukuunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mazi fiille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ ifadesiyle, onlar o gün bütün haberlerden kör olacaktır. Bunun aksi olarak ifade edilmesi, mübalağa içindir. Bir de şu hakikate işaret etmek içindir: Zihne gelen bilgi, dışarıdan ona ulaşmaktadır. Bu itibarla zihin dışarıya karşı kör olduğu zaman, bilgi edinme imkânı kalmaz. (Ebüssuûd)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِمُ , fail olan الْاَنْـبَٓاءُ ’ya ihtimam için takdim edilmiştir.
ئِذٍ ’in aslı, takdir edilen sükun üzere mebni olan إذ ’dir. ئِذٍ ’deki tenvin, mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
Cümlede istiare ve kalb vardır. Körlük, hidayete ermemek manasındadır. Onlar öyle bir hayret ve dehşet içindedirler ki apaçık delilleri göremezler. Ne dediklerini de bilmezler. Sanki bu deliller onlara karşı kör olmuştur. Onları bulamazlar. Aslında kör olup delilleri göremeyen onlardır. Mübalağa için kalb yapılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ [Deliller onlara gizli kaldı] cümlesinde istiare-i tasrîhiyye-i tebeiyye vardır. Şihâb şöyle der: Körlük, doğru yolu bulamamak için müstear olarak kullanıldı. Onlar, delillere yol bulamazlar. Sonra, vurgulu bir şekilde ifade etmek için, fail ile mef’ûlun yeri değiştirildi ve deliller onlara yol bulamaz şekline sokuldu. Aslı, فَعُمُّوا عَنْ أنْباَءِ (delilleri göremediler.) şeklindedir. Gizlilik manası, bu kelimenin kapsamı içine alındı ve عَلَيْ edatı ile geçişli yapıldı. Bu cümlede istiare, kalb ve tazmin gibi bir çok edebî sanat vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
نَبَأ ’nin haberden farkı; ilkinin, Kur’an, kıyamet gibi çok önemli konularla ilgili olmasıdır. Peygamberler de insanın kurtuluş ve saadetini sağlayacak son derece önemli haberler (أنْباَءِ ) getirdiklerinden, nebi olarak nitelenirler. (Keşşâf)
فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi فَ ile … فَعَمِيَتْ cümlesine atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlenin müsnedi menfi muzari fiil sıygasında gelmiştir. Bu durum hükmü takviye, teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhatabın dikkatini tecessüm özelliğiyle uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)