Kasas Sûresi 74. Ayet

وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ  ...

Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَوْمَ ve o gün ي و م
2 يُنَادِيهِمْ onlara seslenerek ن د و
3 فَيَقُولُ der ki ق و ل
4 أَيْنَ nerede?
5 شُرَكَائِيَ ortaklarım ش ر ك
6 الَّذِينَ
7 كُنْتُمْ oduklarını ك و ن
8 تَزْعُمُونَ sandığınız şeyler ز ع م
 

Bu soru, yukarıda 62. âyette geçen sorunun aynıdır (cevabı hakkında bilgi için bk. 62-64. âyetler). Sorunun burada tekrar edilmesi, günahkârların dünyadaki tutumlarını aklen hiçbir şekilde haklı gösterebilecek durumda olmadıklarını vurgulamak içindir. Nitekim bir sonraki âyette de bu hususa dikkat çekilmektedir.

Müfessirlere göre 75. âyette her ümmetten çıkarılacağı bildirilen şahitten maksat peygamberlerdir (Taberî, XX, 104; Şevkânî, IV, 178; İbn Âşûr, XX, 173). Yüce Allah, bütün insanları mahşerde bir araya topladığında her milletin peygamberini çağırıp kendisinden o millete vaktiyle Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ edip etmediğini, tebliğ ettiyse nasıl cevap verdiklerini soracak ve onlar hakkında tanıklık etmesini isteyecektir; Hz. Muhammed de kendi ümmeti hakkında tanıklık edecektir (bk. Nisâ 4/41).

Allah’tan başka tanrıların var olduğunu iddia edenlere, “Kesin delilinizi getirin!” denilerek iddialarını ispatlamaları istenecektir. Bunu ispatlamaları mümkün olmadığı için cevap veremeyeceklerdir. Dünyada iken bâtıl bir inançla kendilerine şefaat edeceğine inandıkları düzmece tanrıları da ortalıkta gözükmeyecek; nihayet “hakikatin Allah’a mahsus olduğu”, yani yalnız O’nun hakkında “gerçek var olandır” denebileceği, putperestlerin gerçek sayıp tanrı diye niteledikleri nesnelerin ise hakikatte uydurma şeylerden ibaret bulunduğu herkes için ayan beyan ortaya çıkacaktır. 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 243
 

وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَوْمَ  zaman zarfı olup mahzuf fiilin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. Takdiri; اذكر  (zikret) şeklindedir. 

يَوْمَ  hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 يُنَاد۪يهِمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُنَاد۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو  ‘dir. Muttasıl zamir  هِمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  atıf harfidir. يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

Mekulü’l-kavli  اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ ‘dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَيْنَ  istifham ismi, mekân zarfı olup mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

مَتَى  , اَيْنَ  , اَيَّ وَقْتٍ  , اَيَّ زَمَنٍ  , اَيَّ مَكَانٍ  gibi soru isimleri de mef’ulün fihtir.

Mef’ûlün fih: Fiilin işlendiği zamanı veya yeri bildiren mef’ûldür. Mef’ûlün fihin diğer adı zarftır. Mef’ûlün fih mansubdur. Başına harf-i cer gelirse mahallen mansub olur. 

Mef’ûlün fihin harf-i cerleri şunlardır:  فِي  -  بِ . Mef’ûlün fih fiilinin önüne geçebilir. Mef’ûlün fihi bulmak için fiile “nerede, ne zaman?” soruları sorulur. 

Mef’ûlün fih ikiye ayrılır: 1. Zaman zarfı: Fiilin oluş zamanını bildiren mef’ûlün fihtir. 

2. Mekan zarfı: Fiilin oluş yerini, mekânını bildiren mef’ûlün fihtir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شُرَكَٓاءِيَ  muahhar mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Çünkü sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  شُرَكَٓاءِ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.


Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat  ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfatı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar : Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُنْتُمْ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان  ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تَزْعُمُونَ  cümlesi  كان  ’nin haberi olup mahallen mansubdur.  تَزْعُمُونَ  ‘nin mef’ûlü önceki kelamın delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  تزعمونهم شركاء  (Ortakları olduğunu iddia ettiğiniz) şeklindedir.

يُنَاد۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندي ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 
 

وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ 

 

Ayet  وَ ‘la önceki ayetteki istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Zaman zarfı  يَوْمَ  , takdiri  اذكر  [Düşün, hatırla!] olan mahzuf bir fiile müteallıktır. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  يُنَاد۪يهِمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiildeki merfu zamir Allah Teâlâ’ya aiddir.

Muzari fiil teceddüdî istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ

 

Cümle  فَ  ile öncesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Soru manası olan mekân zarfı  اَيْنَ , mukaddem mahzuf habere müteallıktır. 

İstifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tehekküm (istihza) ve tahkir (aşağılama) anlamları taşıdığı için cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

Muahhar mübteda  شُرَكَٓاءِيَ  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası  كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. كان  ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. İki mef’ûle müteaddi olan  تَزْعُمُونَ  fiilinin mef’ûllerinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ  ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Halîdi, Vakafât, S. 103)

[İddia ettiğiniz ortaklarım nerede, der?] yani  الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تزعمونهم شركاء  demektir ki, iki mef'ûl da hazf edilmiştir, çünkü sözün akışından anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)  

زعم  fiili iki mef‘ûl alır. Peki, ayette bu mef‘ûller nerededir? dersen şöyle derim: Mef‘ûllerin ikisi de mahzuftur; ifadenin takdiri  الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَهُمْ  شُرَكَٓاءِيَ (ortaklarım olduklarını iddia edip durduğunuz şeyler) şeklindedir. Ef‘âl-i kulûb olarak bilinen  ظننتُ  babında iki mef‘ûlun birden hazfi caizdir; yalnızca biri ile yetinmek doğru olmaz. (Keşşâf) 

اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ  [İddia ettiğiniz ortaklarım nerede?] cümlesinde, alay etme üslubu kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)

تَزْعُمُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)