Kasas Sûresi 75. Ayet

وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟  ...

Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَزَعْنَا ve çıkarırız ن ز ع
2 مِنْ -ten
3 كُلِّ her ك ل ل
4 أُمَّةٍ ümmet- ا م م
5 شَهِيدًا bir şahid ش ه د
6 فَقُلْنَا ve deriz ق و ل
7 هَاتُوا getirin ه ا ت
8 بُرْهَانَكُمْ delilinizi ب ر ه ن
9 فَعَلِمُوا bilirler ki ع ل م
10 أَنَّ kesinlikle
11 الْحَقَّ gerçek ح ق ق
12 لِلَّهِ Allah’a aittir
13 وَضَلَّ ve sapıp gider ض ل ل
14 عَنْهُمْ kendilerinden
15 مَا şeyler
16 كَانُوا oldukları ك و ن
17 يَفْتَرُونَ uyduruyor(lar) ف ر ي
 

Bu soru, yukarıda 62. âyette geçen sorunun aynıdır (cevabı hakkında bilgi için bk. 62-64. âyetler). Sorunun burada tekrar edilmesi, günahkârların dünyadaki tutumlarını aklen hiçbir şekilde haklı gösterebilecek durumda olmadıklarını vurgulamak içindir. Nitekim bir sonraki âyette de bu hususa dikkat çekilmektedir.

Müfessirlere göre 75. âyette her ümmetten çıkarılacağı bildirilen şahitten maksat peygamberlerdir (Taberî, XX, 104; Şevkânî, IV, 178; İbn Âşûr, XX, 173). Yüce Allah, bütün insanları mahşerde bir araya topladığında her milletin peygamberini çağırıp kendisinden o millete vaktiyle Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ edip etmediğini, tebliğ ettiyse nasıl cevap verdiklerini soracak ve onlar hakkında tanıklık etmesini isteyecektir; Hz. Muhammed de kendi ümmeti hakkında tanıklık edecektir (bk. Nisâ 4/41).

Allah’tan başka tanrıların var olduğunu iddia edenlere, “Kesin delilinizi getirin!” denilerek iddialarını ispatlamaları istenecektir. Bunu ispatlamaları mümkün olmadığı için cevap veremeyeceklerdir. Dünyada iken bâtıl bir inançla kendilerine şefaat edeceğine inandıkları düzmece tanrıları da ortalıkta gözükmeyecek; nihayet “hakikatin Allah’a mahsus olduğu”, yani yalnız O’nun hakkında “gerçek var olandır” denebileceği, putperestlerin gerçek sayıp tanrı diye niteledikleri nesnelerin ise hakikatte uydurma şeylerden ibaret bulunduğu herkes için ayan beyan ortaya çıkacaktır. 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 243
 

وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً 

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la  يُنَاد۪ي ‘ya matuf olup mahallen mecrurdur. Fiil cümlesidir. نَزَعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْ كُلِّ  car mecruru  نَزَعْنَا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  اُمَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  شَه۪يداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  شَه۪يداً  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ ‘dir. قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

هَاتُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni, camid emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

هَاتُوا  fiili manayı fiil (isim fiil)dir. Manayı fiil: Yapı itibariyle isim olan, mana itibariyle fiil kabul edilen kelimelerdir. Çekimleri yoktur. Fiil gibi amel ederler. (Fail ve mef’ûl alırlar.) Mazi, muzari ve emir manalı olarak gelebilirler. Manayı fiillerin gelme sebebi; fiilden daha kuvvetli, daha şiddetli oldukları içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بُرْهَانَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ 

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile  قُلْنَا ‘ya matuf olup mahallen mecrurdur.

Fiil cümlesidir.  عَلِمُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel  عَلِمُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. Bu ayette  عَلِمُٓوا  bilmek fiili iki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. 

حَقَّ  kelimesi  اَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.  لِلّٰهِ  car mecruru  اَنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.  


 وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la  عَلِمُٓوا ‘ya matuf olup mahallen mecrurdur.

Fiil cümlesidir.  ضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَنْهُمْ  car mecruru  ضَلَّ  fiiline mütealliktir.  مَا  müşterek ism-i mevsûl fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur. Takdiri;  يفترونه  (O’na iftira ettiğiniz) şeklindedir.

كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

يَفْتَرُونَ  cümlesi  كَانُوا ‘un haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَفْتَرُونَ۟  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  يُنَاد۪يهِمْ  fiiline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

نَزَعْنَا  fiili sanki olmuş gibi gerçekleşeceğinin kesinliğine delalet etmek için mazi fiil olarak getirilmiştir. (Âşûr)

Burada  نَزَعْنَا  fiilinde  نَا  [Biz] kipinin kullanılması, bu hususun son derece önemli ve bu halin pek korkunç olduğunu göstermek içindir. (Ebüssuûd)

النَّزْعُ : Bir şeyin içinde karışmış olarak bulunan bir şeyi çekip çıkarmaktır. Burada topluluktan bir kısım insanı çıkarmak manasında istiare olunmuştur. Tıpkı Meryem suresi 69. ayet gibi: “ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أيُّهم أشَدُّ عَلى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا  (Sonra her bir topluluktan, Rahman’a karşı en isyankâr olanları mutlaka çekip çıkaracağız.)” (Âşûr)

يُنَاد۪يهِمْ  fiilindeki gaib zamirden  نَزَعْنَا ‘daki azamet zamirine iltifat vardır. 

اُمَّةٍ ‘deki tenvin kesret,  شَه۪يداً ’deki ise, nev ve tazim ifade eder.

فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

قُلْنَا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehaddi ve acze düşürme amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. (Âşûr) 

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

هاتُوا  fiili, isim fiildir. ‘Arzedin, sunun’ manasındadır.  هاتِ  kesra üzere mebnidir. Allah Teâlâ’nın daha önce Bakara suresi 111. ayetinde  “قُلْ هاتُوا بُرْهانَكم إنْ كُنْتُمْ صادِقِينَ  (De ki: Eğer doğru kimseler iseniz delilinizi getirin)” diye geçtiği gibidir. Arz etmek, göstermek için istiare olunmuştur. (Âşûr)

شَه۪يداً  -  بُرْهَانَكُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İbn Manzur, açıkça  هات  fiilinin  هاتيُي  -  هاتى ‘den emir olduğunu, bu fiilin mazi ve muzarisinin öldüğünü belirtmekte; dolayısıyla fiil ölümü sebebiyle diğer sıygaları gelmeyerek câmid olduğunu söylemiştir. İbn Hişâm ve el-Anŧâkî gibi nahivciler,  هات ‘nin talep manasını ifade etmesi ve muhataba  ى ’sını kabul etmesi sebebiyle fiil kabul edildiğini ifade etmektedirler. هات  fiili Kur’an’da  هاتوا şeklinde dört yerde emir fiili olarak cemi müzekker sıygada geçmektedir: Bakara, 2/111; Enbiyâ, 21/24; Kasas, 28/75.Neml, 27/64. (Yusuf Doğan, Arapçada Kelime Yapisi Açısından Tartışılan Câmid Fiiller Ve Câmidlik Sebepleri) 

هَاتُوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


 فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ 

 

Cümle  فَ  ile …قلنا  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ , masdar teviliyle  عَلِمُٓوا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  لِلّٰهِ , tekid ve mastar harfi  اَنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

نَزَعْنَا  -  اللّٰهُ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.

عَلِمُٓوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

 

Ayetin atıfla gelen son cümlesi, makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ضَلَّ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası;  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin mübhem bir yapıya sahip ism-i mevsûlle marife yapılışı, müsnedün ileyhin zikrinden kaçınmak ve onun ne kadar kötü olduğunu muhataba hissettirmek amacına matuftur.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْهُمْ , fail olan ism-i mevsûle ihtimam için takdim edilmiştir. 

İsim cümlesinde müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ  ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S. 103)

الضَّلالُ : Asıl manası yola hidayet edilmemektir. Burada mecaz olarak kullanılmış, bir şeyin akla gelmemesi manasında istiare olmuştur. (Âşûr)

يَفْتَرُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)