فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَخَسَفْنَا | nihayet batırdık |
|
2 | بِهِ | onu |
|
3 | وَبِدَارِهِ | ve evini barkını |
|
4 | الْأَرْضَ | yere |
|
5 | فَمَا |
|
|
6 | كَانَ | olmadı |
|
7 | لَهُ | onun |
|
8 | مِنْ | hiçbir |
|
9 | فِئَةٍ | topluluğu |
|
10 | يَنْصُرُونَهُ | ona yardım edecek |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | دُونِ | karşı |
|
13 | اللَّهِ | Allah’a |
|
14 | وَمَا | ve |
|
15 | كَانَ | değildi |
|
16 | مِنَ | -dan |
|
17 | الْمُنْتَصِرِينَ | kendini kurtaranlar- |
|
“Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz” ifadesi, suçluların yaptıklarından sorumlu olmayacakları veya onların hesapsız kitapsız cehenneme sürüklenecekleri anlamına gelmez. Bu ifade, söz konusu suçluların yapıp ettiklerinin suç ve günah olduğunun âşikâr olarak bilinmesi sebebiyle akıbetlerinin de bir felâket olduğunun apaçık gerçek olarak bilindiği anlamına gelmekte ve sarsıcı bir uyarı maksadı taşımaktadır.
Dünya hayatına düşkün olanlar Karun’un servet ve ihtişamını gördükçe onun şanslı bir insan olduğunu düşünüyor ve onun yerinde veya onun kadar zengin biri olmak istiyorlardı. İlim ve irfan sahibi kimseler ise onları kınayarak bu tür özentilerin yersiz olduğunu söylüyorlardı. Zira dünyadaki servet geçici, âhiret ise daha hayırlı ve daha kalıcıydı (krş. Kehf 18/46; A‘lâ 87/16-17). 80. âyete göre âhirette bu nimetlere kavuşabilmek için iman, sâlih amel ve sabır sahibi olmak gerekmektedir.
Karun, evi barkı ve bütün servetiyle birlikte yerin dibine batırıldı. Daha önce onun ihtişamına imrenip özenenler bunu görünce söylediklerine pişman oldular ve Allah’ın verdiği rızka razı olmak gerektiğine, nankörlerin iflah olmayacaklarına kanaat getirdiler.
Karun kıssası, servet ve gücüne güvenerek, kendini imtiyazlı ve büyük görüp Allah’a isyan, insanlara karşı haksızlık eden ve bu suretle sınırı aşanlar için asırları aşıp gelen bir ibret tablosu, bir öğüt levhasıdır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 246-247
Devera دور : دارٌ etrafında duvar olması ve kuşatılmış olması (deveran) nokta-ı nazarından eve denir. Çoğulu ise دِيارٌ olarak gelir. Bu temel anlamdan sonra mıntıka, bölge/ ülke, şehir, köy/ dünya da دارٌ olarak adlandırılır.
Bu kökten türemiş داءِرَةٌ sözcüğü ihata eden, etrafını çeviren ve kuşatan çizgi/hat anlamına gelir.
Çevirmek/kuşatmak manasındaki دارَ - يَدُورُ fiilinin mastarı دَوَرانٌ dur. Daha sonra bu mastar ile kaza, kötü olay veya felaket ifade edilir olmuştur.
Son olarak hoş, iyi, sevilen ve tasvip edilen şeyle ilgili دَوْلَةٌ sözcüğü kullanıldığı gibi nahoş, fena, kötü ya da iğrenç bir şeyle ilgili de دَوْرَةٌ ve داءِرَةٌ kelimeleri kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 55 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri Dâru-n Nedve, devre, devriye, dâir, dâire, devran, diyar, devir, müdür, müdüriyet, idare, medar, tedvir ve duvardır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv
خَسَفْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru خَسَفْنَا fiiline mütealliktir.
بِدَارِهِ atıf harfi و ’la makabline matuftur. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَرْضَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ
فَ ta’liliyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne gelir ve ismini ref haberini nasb eder. لَهُ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
مِنْ harfi zaiddir. فِئَةٍ lafzen mecrur, كَانَ ’nin muahhar ismi olarak mahallen merfûdur.
يَنْصُرُونَهُ fiil cümlesi فِئَةٍ ’nin sıfatı olarak mahallen merfû veya mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَنْصُرُونَهُ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ دُونِ car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو’dir.
مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. الْمُنْتَصِر۪ينَ ’nin cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır.
الْمُنْتَصِر۪ينَ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftial babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ
Ayetin ilk cümlesi mukadder bir istînâfa matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. بِه۪ ve بِدَارِهِ car mecrurları ihtimam için mef’ûl olan الْاَرْضَ ’e takdim edilmiştir.
Karun şımarıp, böbürlenip haddi aşınca Allah Teâlâ onu ve evini barkını haddi aşmasının ve şımarıklığının bir cezası olarak yere batırdı. Bu ifadenin başındaki فً, bu manaya delalet etmektedir. Çünkü sebebiyet manasını ihsas ettirmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ
فَ ta’liliyyedir. Menfi كَانَ ’nin dahil olduğu cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. كَانَ ’nin muahhar ismi olan مِنْ فِئَةٍ ’e dahil olan مِنْ harfi, cümleyi tekid eden zaid harftir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
فِئَةٍ ’deki tenvin, kıllet ifade eder. مِنْ harfi kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Menfî siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
مَا كَانُ ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî Tefsir 3/79)
يَنْصُرُونَهُ cümlesi, فِئَةٍ için sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Müspet muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
يَنْصُرُونَهُ fiilinin failinden mahzuf hale müteallik olan مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah‘la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an, c. 8, s. 723)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
يَنْصُرُونَهُ ’da irsâd sanatı vardır.
الخَسْفُ arzın üstünün altıyla yer değiştirmesidir. (Âşûr)
وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ
Cümle atıf harfi وَ ’la ta’lil cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Menfi كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ ibaresi كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
مَا كَانَ ’li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)
الْمُنْتَصِر۪ينَ ’nin اِفْتِعال babının ism-i fail vezninde gelmesi, kurtulmaya muvaffak olamama durumunun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَنْصُرُونَهُ - الْمُنْتَصِر۪ينَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَانَ - مَا - مِنْ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.