وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | ve dedi(ler) |
|
2 | الَّذِينَ | olanlar |
|
3 | أُوتُوا | verilmiş |
|
4 | الْعِلْمَ | bilgi |
|
5 | وَيْلَكُمْ | yazık size |
|
6 | ثَوَابُ | sevabı |
|
7 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
8 | خَيْرٌ | daha hayırlıdır |
|
9 | لِمَنْ | kimse için |
|
10 | امَنَ | inanan |
|
11 | وَعَمِلَ | ve yapan |
|
12 | صَالِحًا | iyi işler |
|
13 | وَلَا | ve |
|
14 | يُلَقَّاهَا | buna kavuşturulmaz |
|
15 | إِلَّا | başkası |
|
16 | الصَّابِرُونَ | sabredenlerden |
|
“Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz” ifadesi, suçluların yaptıklarından sorumlu olmayacakları veya onların hesapsız kitapsız cehenneme sürüklenecekleri anlamına gelmez. Bu ifade, söz konusu suçluların yapıp ettiklerinin suç ve günah olduğunun âşikâr olarak bilinmesi sebebiyle akıbetlerinin de bir felâket olduğunun apaçık gerçek olarak bilindiği anlamına gelmekte ve sarsıcı bir uyarı maksadı taşımaktadır.
Dünya hayatına düşkün olanlar Karun’un servet ve ihtişamını gördükçe onun şanslı bir insan olduğunu düşünüyor ve onun yerinde veya onun kadar zengin biri olmak istiyorlardı. İlim ve irfan sahibi kimseler ise onları kınayarak bu tür özentilerin yersiz olduğunu söylüyorlardı. Zira dünyadaki servet geçici, âhiret ise daha hayırlı ve daha kalıcıydı (krş. Kehf 18/46; A‘lâ 87/16-17). 80. âyete göre âhirette bu nimetlere kavuşabilmek için iman, sâlih amel ve sabır sahibi olmak gerekmektedir.
Karun, evi barkı ve bütün servetiyle birlikte yerin dibine batırıldı. Daha önce onun ihtişamına imrenip özenenler bunu görünce söylediklerine pişman oldular ve Allah’ın verdiği rızka razı olmak gerektiğine, nankörlerin iflah olmayacaklarına kanaat getirdiler.
Karun kıssası, servet ve gücüne güvenerek, kendini imtiyazlı ve büyük görüp Allah’a isyan, insanlara karşı haksızlık eden ve bu suretle sınırı aşanlar için asırları aşıp gelen bir ibret tablosu, bir öğüt levhasıdır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 246-247
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası اُو۫تُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اُو۫تُوا damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْعِلْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَيْلَكُمْ cümlesi itiraziyyedir. وَيْلَكُمْ mahzuf fiilin mef’ûlün mutlakı olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ cümlesidir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
ثَوَابُ mübteda olup lafzen merfûdur. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. خَيْرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
مَنْ müşterek ism-i mevsûl, لِ harf-i ceriyle birlikte خَيْرٌ ’a mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ ’dir. İrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَمِلَ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
عَمِلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. صَالِحاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اُو۫تُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أتى ’dir.
اٰمَنَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi امن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târiz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
Fiil cümlesidir. وَ itiraziyyedir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يُلَقّٰيهَٓا fiili ى üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Muttasıl zamir هَٓا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الصَّابِرُونَ naib-i fail olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الصَّابِرُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan صبر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ
Cümle atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki …قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Önceki ayetle bu ayet arasında mukabele oluşmuştur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası اُو۫تُوا الْعِلْمَ, mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.
وَيْلَكُمْ ; kullanılmayan mahzuf bir fiilin mef’ûlu olarak mansubdur.
وَيْلَكُمْ itiraziyye cümlesidir. Beddua manasındadır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Müsnedün ileyhin izafetle marife oluşu, veciz ifade kastının yanında, müsnedün ileyhi tazim içindir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَنْ, harfi-cerle birlikte خَيْرٌ ’a mütealliktir. Sılası olan اٰمَنَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَعَمِلَ صَالِحاً cümlesi, sıla cümlesi olan اٰمَنَ ’ye matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl olan صَالِحاًۚ ’deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder. Bu kelime aslında sıfattır. Mevsuf hazf edilmiştir. Bu sıfatla kâmil olarak vasıflandığına delalet edilmiştir.
عَمِلَ - الْعِلْمَ kelimeleri arasında cinas-ı kalb vardır.
وَيْلَكُمْ [Yazıklar olsun!] ifadesinin aslı kişinin helakı için edilen bedduadır. Sonra, rıza ve memnuniyetin olmadığı şeyleri terk etme, bunları engelleyip yasaklama anlamında kullanılır olmuştur. Tıpkı لا أبا لك ifadesindeki gibi ki bu ifadenin aslı da işe teşvik konusunda kişiyi ayıplayarak ona beddua etmektir. (Keşşâf)
Yani [Ahiretin hallerini bilenler temenni edenlere yazıklar olsun size dediler] cümlesi helak için bedduadır, istenmeyen şeyden men etmek için kullanılır. Allah'ın sevabı ahirette iman eden ve iyi amel işleyen için Karun'a verilenden hatta dünyadan ve dünyadaki şeylerden daha hayırlıdır. Ona kavuşturulmaz cümlesindeki zamir ulemanın konuştuğu kelama ya da sevaba aittir. Çünkü mesubet manasınadır ya da cennete veya iman ve iyi amele racidir. Çünkü bu ikisi siyret ve tarikat (davranış ve yol) manasınadır. (Beyzâvî)
خَيْرٌ لَكم yerine لِمَن آمَنَ وعَمِلَ صالِحًا buyurularak zamir yerine ismi mevsûl gelmiştir. Böylece Allah'ın mükâfatını ancak salih amellerde bulunan müminlerin alacağına ve bunun da imanın sıhhatine ve amelin çokluğuna göre olduğuna işaret edilmiştir. İsmi mevsûl onlardan böyle olanları ve o makama ulaşmayanları da kapsar. (Âşûr)
وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
وَ , itiraziyyedir. Cümle birbirine atfedilmiş iki cümle arasında itiraziyyedir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr, iki tekid hükmündedir. Fiille naibu faili arasında kasr-ı sıfat ale’l- mevsuftur. يُلَقّٰيهَٓا sıfat /maksûr, الصَّابِرُونَ mevsûf/maksûrun aleyhtir.
يُلَقّٰيهَٓا fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
قَالَ - يُلَقّٰي kelimeleri arasında cinas-ı ıtlak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Yani bu alimlerin konuştukları kelimeye yahut mükâfata yahut cennete yahut iman ile salih amele ancak şehvetlerin terkinde ve itaatte sabredenler kavuşturulur. (Ebüssuûd)