Ankebût Sûresi 13. Ayet

وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟  ...

Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَيَحْمِلُنَّ ve onlar taşıyacaklar ح م ل
2 أَثْقَالَهُمْ kendi yüklerini ث ق ل
3 وَأَثْقَالًا ve (başka) yükleri ث ق ل
4 مَعَ beraber
5 أَثْقَالِهِمْ kendi yükleriyle ث ق ل
6 وَلَيُسْأَلُنَّ ve elbette sorguya çekileceklerdir س ا ل
7 يَوْمَ gününde ي و م
8 الْقِيَامَةِ kıyamet ق و م
9 عَمَّا şeylerden
10 كَانُوا oldukları ك و ن
11 يَفْتَرُونَ uyduruyor(lar) ف ر ي
 

Bu âyetlerin yukarıdaki iki âyetle bağlantısı dikkate alındığında, bazı Kureyşli putperestlerin –biraz da alay kokan bir üslûpla– müslümanları dinlerinden döndürmeye çalıştıkları anlatılmaktadır. İyi incelendiğinde görülecektir ki Kur’an-ı Kerîm, inançsız da olsa kendi halindeki kişilerden çok, gerçek inanca ve erdemli yaşayışa düşman olan, bu tür değerlere karşı savaş veren, bu yolu benimsedikleri için insanlara düşman olan ve onları yollarından döndürmek için alay eden, hakarette bulunan ve ağır baskılara kadar her türlü yola başvuran, insanlık fıtratı bozulmuş, militan, zorba ve beyinsiz (sefîh) inkârcılara karşı mücadele vermektedir.

Bu şekilde insanları saptırmaya kalkışanlar, kendi günahlarının yanında, saptırdıkları insanlarınki kadar başka günahlar da yüklenirler. Nitekim Hz. Peygamber bu gerçeği daha genel bir çerçevede şöyle ifade etmiştir: “Kim İslâm’da bir güzelliğe önder olursa kıyamete kadar o yolda gidenlerin sevabınca sevap kazanır, ötekilerin sevabından da bir şey eksilmez. Ama kim bir kötülüğe öncülük ederse kıyamete kadar onu yapanların günahları kadar günah işlemiş olur, ötekilerin günahları da eksilmiş olmaz” (Müsned, IV, 362; Müslim, “İlim”, 15; “Zekât”, 69).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 258-259
 

   Seqale ثقل :   ثِقْلٌ ağırlık ve خِفَّةٌ hafiflik sözcükleri birbirinin mukabilidir. Tartılan veya ölçülen her şeyin ağır basanına ثَقِيلٌ adı verilir. Temelde cismani şeyler için kullanılmasına rağmen anlamsal konularda da kullanıldığına rastlanır.

  ثَقِيلٌ sözcüğünün insan için yergi maksadıyla kullanımı literatürde daha yaygın olsa da bazen övgü için de kullanılmaktadır.

  مِثْقالٌ kendisiyle ölçünün yapıldığı nesnedir ve her türlü mizan ve terazi ağırlığının adı olan ثَقِلٌ kökünden gelir.  (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de  farklı formlarda 28 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri sakil, sıklet ve sakaleyndir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.

لَيَحْمِلُنَّ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. İki sakin bir araya geldiği için fail mahzuftur.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)  

اَثْقَالَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَثْقَالاً  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.

مَعَ  mekân zarfı,  اَثْقَالِ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.  اَثْقَالِهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَيُسْـَٔلُنَّ  kelimesi atıf harfi و ‘ la  لَيَحْمِلُنَّ  cümlesine matuftur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

يُسْـَٔلُنَّ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan cemi و 'ı fail olup iki sakin bir araya geldiği için fail mahzuftur.  يَوْمَ  zaman zarfı,  يُسْـَٔلُنَّ  fiiline mütealliktir.  الْقِيٰمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  عَنْ  harf-i ceriyle birlikte  يُسْـَٔلُنَّ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَانُوا ; isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur.  يَفْتَرُونَ۟  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَفْتَرُونَ۟  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

يَفْتَرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فرى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir. Kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.  وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً  cümlesi mahzuf kasemin cevabıdır.

Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cümle mahzuf kasem ve nûn-u sakile olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir. Cümleye dahil olan lam, kasemin hazfına işaret eden muvattiedir. Cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkâri kelamdır. 

Kasemin cevabı, olumlu muzari ile başlıyorsa fiilin başında lam harfi, fiilin sonunda ise şeddeli veya sakin te’kîd nûnunun getirilmesi zorunlu hale gelir. Kasemin cevabı olumlu isim cümlesinden oluşuyorsa bu durumda  اِنَّ  ve  ل  َbirlikte ya da ikisinden biri cümlede kullanılır. 

Kasem cümlesinin hazf edilip cevap cümlesinin zikredildiği  durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form da Kur’ân'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’ân-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

Aynı üsluptaki  لَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ  cümlesi, kasemin cevabına atıf harfi  وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî  kelamdır.

Ayet-i kerîme’de geçen iki fiildeki lâm kasem lamıdır, Bu fiillerin faili olan vav ve ref alameti olan nun, hazf edilmiştir. (Celâleyn Tefsiri)

Hataların yük  اَثْقَالَهُمْ  olarak ifade edilmesi, hataların ağır ve ezici olduklarını bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

اَثْقَالَهُمْ  kelimesinin ayette tekrarlanması günahın ne büyük ağırlık olduğunu vurgulamak için olabilir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَثْقَالاً ‘deki tenvin nev ve kesret ifade eder.

وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ  [Elbette kendi yüklerini taşıyacaklar.] cümlesinde, güzel bir istiare vardır. Burada günahlar yüklere benzetilmiştir. Çünkü yükler, insanın boynuna ağır gelir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

لَيُسْـَٔلُنَّ  fiiline müteallik olan, mecrur konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası olan  كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

لَيُسْـَٔلُنَّ  fiili,  مِنْ  harfiyle kullanıldığında ‘istemek’,  عَنْ  harfiyle kullanıldığında ‘sormak’ manasına gelir. Fiillerin harfi cerle yeni mana kazanması, tazmindir.

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s.103)

لَيَحْمِلُنَّ - وَاَثْقَالاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.

Bu ayeti kerimede tehdit ve uyarı vardır. Cümle, sorguya çekilmekle kalmaz, “gereken cezayı görürler” manası da taşımaktadır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

Bunun bir benzeri de Peygamber (sav)'ın : "Kim İslam'da kötü bir yol açacak olursa, o kötü yolun günahı ve ondan sonra da onunla amel edeceklerin günahı onun üzerinedir. Bununla birlikte hiçbirinin günahından da bir şey eksiltilmeyecektir." Müslim, II, 705, IV, 2059; Tirmizî, V, 143; İbn Mâce, I, 75; Müsned, II, 504, IV, 358. 360. Bu, Ebû Hureyre ve başkaları tarafından rivayet edilmiş bir hadisidir. (Kurtubî)