Ankebût Sûresi 19. Ayet

اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ  ...

Onlar, Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوَلَمْ
2 يَرَوْا görmediler mi? ر ا ي
3 كَيْفَ nasıl ك ي ف
4 يُبْدِئُ başlatıyor ب د ا
5 اللَّهُ Allah
6 الْخَلْقَ yaratmayı خ ل ق
7 ثُمَّ sonra
8 يُعِيدُهُ onu iade ediyor ع و د
9 إِنَّ şüphesiz
10 ذَٰلِكَ bu
11 عَلَى göre
12 اللَّهِ Allah’a
13 يَسِيرٌ kolaydır ي س ر
 

Bu bölümün, Hz. İbrâhim ve onun halkıyla ilgili önceki âyetlerin devamı sayılabileceği gibi –bir tür parantez içi ifadesi olarak– Hz. Peygamber ve onun kavmiyle ilgili olabileceği de belirtilmektedir. Her iki durumda da önemli olan, varlığı, oluşu ve hayatı başlatanın da devam ettirenin de Allah olduğunun ortaya konmasıdır. Bu gerçeğin “... görmezler mi?” şeklinde soru ifadesiyle dile getirilmesi ise insanın duyu ve zihin imkânlarını kullanmasının gerekliğine işaret etmektedir. Ayrıca sağlıklı bir şekilde incelenip üzerinde düşünüldüğünde varlığın arkasındaki hikmeti, planı ve o planın sahibini anlama imkânının elde edilebileceğine de işaret vardır. Bu yaratılış olgusunun hatırlatılmasında, –Kur’an’da değişik vesilelerle sık sık altı çizildiği gibi– aynı yaratıcı kudretin âhiret denilen ikinci hayatı gerçekleştirmeye de muktedir olduğuna bir ima bulunmaktadır.

19. âyeti şu şekilde anlayanlar da vardır: “Görmez mi onlar, Allah varlığı ilk baştan nasıl yoktan yaratıyor? Sonra O, yaratılışı tekrar gerçekleştirecektir.” Bu yoruma göre önce evrendeki sürekli yaratılış hatırlatılmakta, ardından da âhiret hayatının başlangıcı olmak üzere ikinci yaratılışın gerçekleşeceğine dikkat çekilmektedir. İlk yaratılışın geniş zaman (muzâri) fiiliyle zikredilmesi bu yaratılışın sürekliliğine işaret eder (bk. Kurtubî, XIII, 349; İbn Âşûr, XX, 228). Ancak âyetin bütününde dünyadaki yaratılışa, bu yaratılışın sürekliliğine dikkat çekildiği şeklindeki görüş daha isabetli görünmektedir. 20. âyette ise hem dünyadaki yaratma hem de dünya hayatının sona ermesinin ardından ikinci hayat için diriltme söz konusu edilmiş; ilk yaratma, ikinci yaratmanın mümkün olduğuna delil olarak gösterilmiştir (Taberî, XX, 138-139). 21. âyette ikinci yaratılışın yani âhiret hayatının gerçekleşme sebebi dolaylı bir ifadeyle belirtilmiştir ki bu da Allah’ın dilediğine azap etmesi, dilediğine de merhametiyle muamele edip azaptan esirgemesidir. Kuşkusuz Allah, adalet ve hikmet sahibi olduğu için, dünya hayatını inkâr ve isyanla geçirenleri cezaya çarptıracak, iman ve itaatle geçirenleri de azaptan koruyup lutuf ve merhametiyle onlara ikramda bulunacaktır. Nitekim 23. âyet, ilâhî rahmetin ve cezanın adalet temeline dayandığına dikkat çekmektedir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 263-264
 

   Yesera يسر :   يُسْرٌ, zorluk anlamındaki عُسْرٌ sözcüğünün zıddıdır, kolaylık demektir. يَسَّرَ ve إسْتَيْسَرَ formları kolaylaşmayı ifade eder. تَيَسَّرَ ise kolaylaştırmak ve hazırlamak anlamında kullanılır. يَسِيرٌ ve مَيْسُورٌ kolay, yumuşak ve mülayim anlamına gelirken miktarı az ve önemsiz şeylerle ilgili de kullanılır.

  Yine bu köke ait مَيْسَرَةٌ ve يَسارٌ kelimeleri zenginliği ifade eder. يَسارٌ (sol) sözcüğü ayrıca يَمِينٌ (sağ) sözcüğünün de kardeşidir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de  44 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri Yüsra, müyesser, Yesâri ve Yâser'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ

 

Ayet atıf harfi  وَ la mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أغفلوا “Gaflet mi ettiler?” şeklindedir.

Hemze istifhâm harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَرَوْا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  كَيْفَ  istifhâm ismi olup amili  يُبْدِئُ ’nün hali olarak mahallen mansubdur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. Bu ayette  يَرَوْا  fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُبْدِئُ اللّٰهُ  cümlesi  يَرَوْا  fiilinin iki mef’ûlü yerinde olup mahallen mansubdur.

يُبْدِئُ  merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  الْخَلْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُع۪يدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يُع۪يدُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عود ’dir.

يُبْدِئُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  بدأ ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

  

 اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ذٰلِكَ  işaret ismi  اِنَّ nin ismi olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك  ise muhatap zamiridir. 

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru يَس۪يرٌ ’e mütealliktir. يَس۪يرٌ  kelimesi  اِنَّ nin haberi olup lafzen merfûdur.
 

اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ 

 

Atıfla gelen  اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ  cümlesi, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, … أغفلوا (Gaflet mi ettiler?) şeklindedir.

Hemze inkarî istifham harfidir. Menfi muzari fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama ve azarlama manası murad edildiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

كَيْفَ , hal konumunda istifham harfidir.  كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ  cümlesi  يَرَوْا  fiilinin mef’ûlu yerindedir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Kur’an'da geçen  أولم تر  ile ألم تر  arasındaki fark için vav harfiyle gelen tabirin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delil çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir. أولم تر  tabirinin hayatta misali çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir. ألم تر  tabirinin de çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 329)

Bu ifadeyle tıpkı görme gibi apaçık olan bir “bilme” manası kastedilmiştir. Çünkü insan, yaratılışın başlangıcının Allah'tan olduğunu bilir. Çünkü ilk yaratma mahlukattan olamaz. (Fahreddin er-Râzî) 

Bu ifade, Mekke halkına hatırlatmada bulunmak ve açık delil olmasına rağmen ölümden sonra yeniden dirilmeyi yalanlamalarını çirkin addetmek üzere Hz. İbrahim kıssasının iki bölümü arasında bir ara cümlesidir. Ayetin anlamı şöyledir: “Mekke halkı, Allah'ın ilk olarak bir varlığı herhangi bir madde olmadan nasıl yarattığını görmediler ve bütün açıklığı ile görme sayılabilecek ölçüde bilgi sahibi olmadılar mı?” (Rûhu’l Beyan)

  

 ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ

 

ثُمَّ  harfiyle gelen cümle, istînafiyyedir.  ثُمَّ  atıf değil, rütbe ve terahî ifade eder. Çünkü yokluktan sonra yeniden yaratılış onlara görünür değildir ve bunu akıllarına bile getirmezler. Müstakil olarak  اَوَلَمْ يَرَوْا  cümlesiyle  قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ  cümlesi arasında itiraziyyedir. (Âşûr ve Mahmut Sâfî) 

Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يُبْدِئُ  (ilk defa yaratır) - يُع۪يدُ (tekrar yaratır) kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

يُبْدِئُ - خَلْقَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

 

 اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ

 

Cümle ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade eder. اِنَّ ’nin isminin ismi işaret olarak gelmesi işaret edilenin önemini vurgulayarak tazim ifadesi içindir. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  ذٰلِكَ  ile duruma işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَى اللّٰهِ, ihtimam için amili olan  يَس۪يرٌ ’a takdim edilmiştir.

Müsned olan  يَس۪يرٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır. Tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin mastarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd, Nisa Suresi 81)

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Bütün mamullerin cümledeki yeri aslında amilinden sonra gelmesidir. Cümlede car mecrur ihtimam sebebiyle amili olan  يَس۪يرٌ ’a takdim edilmiştir. Çünkü kolaylık Allah’a isnad edilmiştir.