Ankebût Sûresi 69. Ayet

وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ  ...

Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ kimseleri
2 جَاهَدُوا cihad eden(leri) ج ه د
3 فِينَا biz(im uğrumuz)da
4 لَنَهْدِيَنَّهُمْ biz elbette iletiriz ه د ي
5 سُبُلَنَا yollarımıza س ب ل
6 وَإِنَّ ve muhakkak ki
7 اللَّهَ Allah
8 لَمَعَ beraberdir
9 الْمُحْسِنِينَ iyilik edenlerle ح س ن
 

Putperestlerin, bütün uyarılara rağmen inkârcı ve inatçı tutumlarını devam ettirmelerinden üzüntü duyan müminleri teselli amacı taşıdığı anlaşılan sûrenin son âyeti, müminler için anlamlı bir müjdedir. Zira âyette Allah, düşmanlarının baskıları karşısında sabır ve metanetle inançlarını koruyan, çizgilerinden sapmayan müminleri mutlaka başarıya ulaştıracağını, çünkü kendisinin daima iyilerin yani inançları doğru, işleri düzgün olanların yanında olduğunu müjdelemektedir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 286

Ankebut Suresi'nden Bir Hakikat [Nouman Ali Khan] [Türkçe Altyazılı]

https://youtu.be/qeUNS4hnr9Y?t=32

 

  Sebele سبل :   سَبِيلٌ içinde kolaylık olan engebesiz ve dosdoğru yoldur. Çoğulu da سُبُلٌ şeklinde gelir.

  سَبِيلٌ sözcüğü hayır ya da şer olsun herhangi bir şeye vâsıl olmada, ulaşmada veya erişmede vasıta edinilen her tür şey için kullanılır. Ayrıca سَبِيلٌ kelimesiyle yol veya yolun ortası ya da çok ayak basılıp çiğnenen veya çok kullanılan bölümü ifade edilir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de tek bir isim kalıbında 176 kere geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli sebildir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl mübteda olarak mahallen merfûdur.  İsm-i mevsûlun sılası  جَاهَدُوا  ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.

جَاهَدُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و  ’ı fail olup mahallen merfûdur.  ف۪ينَا  car mecruru  جَاهَدُوا  fiiline müteallıktır. Muzaf mahzuftur. Takdiri, في سبيلنا  (Bizim yolumuzda) şeklindedir. 

لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا  cümlesi, mübteda  الَّذ۪ينَ  ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  نَهْدِيَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ  , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  نحن  ‘dur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3) 

سُبُلَنَا  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

جَاهَدُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  جهد  ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  


 وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ  ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ  ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

مَعَ  mekan zarfı olup  اِنَّ  ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.  مُحْسِن۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي  ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُحْسِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ 

 

وَ , istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında tazim ve teşvik ifade eder.

Allah yolunda ve uğrunda cihad edenler, aslolarak Efendimiz(as) dönemindeki ilk müminlerdir. Bu yüzden ism-i mevsûl ahd lamı ile marife konumundadır. (Âşûr)

جَاهَدُوا ف۪ينَا  şeklinde gelen sıla cümlesinin, haberin sebebi olduğuna işaret etmek için ism-i mevsûl getirilmiştir. (Âşûr)

Mübteda konumundaki mevsûlün sılası olan  جَاهَدُوا ف۪ينَا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107) 

جَاهَدُوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

ف۪ينَا  car mecrurundaki  ف۪ي  harfi mecâzi zarfiyyedir. Bu zarf ta’lilde mübalağa ifade etmesi içindir. (Âşûr)

لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا  cümlesindeki  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf kasemle birlikte cevap cümlesi,  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir.

Mukadder kasemin cevabı olan  لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ  cümlesi, nûn-u sakîle ile de tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam olan cümle, muzari sıygada gelerek, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

لَنَهْدِيَنَّهُمْ  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. 

Veciz anlatım kastıyla gelen  سُبُلَنَاۜ  izafetinde Allah Teâlâ’ya aid zamire muzâf olan  سُبُلَ  tazim edilmiştir.

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)


 وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ

 

Cümle  وَ  ’la, istînâf olan …وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede icazı hazif sanatı vardır.  مَعَ  zaman zarfı,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu son cümlede, ayetin başında sıla cümlesiyle tarif edilen kişilere ait zamir yerine zahir ismin zikredilmesinin sebebi muhsin özelliğini vurgulamak ve teşvik etmektir.

مَعَ : Burada onlara lütfetmek ve ihtimam göstermek manasında mecazdır. (Âşûr)

"Zaten Allah hiç şüphesiz iyilik yapanlarla beraberdir." ifadesindeki beraberlik, yardım ve inayet anlamındadır. Peygamberimizden (sav) rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Bir kimse, Ankebût sûresini okursa, bütün müminlerin ve münafıkların sayısının on katı kadar ona sevap yazılır." (Ebüssuûd)

لَنَهْدِيَنَّهُمْ  -  اللّٰه  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.

Bu cümle mesel tarikinde tezyîldir.

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme) 

Müşriklerin kınanması ve zemmedilmesi, Allah’ın müminleri yücelterek onlara olan inayetini arttıracağının izhar edilmesiyle sona ermiştir. Kur’an’da müminlerin düşmanlarının zemmedilmesi, müminlere yapılan övgü ve senadan ayrı gelmez. Nitekim bu üslup, o düşmanların öfkelerini arttırıp onları daha da gücendirmektedir. (Âşûr)

Surenin son ayetinde hüsn-i intihâ sanatı vardır. Mütekellimin sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. Kur’an’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir.

Surenin neredeyse tüm ayetlerinin fasılalarındaki  وَ  -  نَ  ,  يْ  -  نَ  harflerinin oluşturduğu seci, muhatabın dikkatini kolayca çekerek hayran bırakmaktadır.