Ankebût Sûresi 68. Ayet

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ  ...

Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kimdir?
2 أَظْلَمُ daha zalim ظ ل م
3 مِمَّنِ kimseden
4 افْتَرَىٰ iftira atan ف ر ي
5 عَلَى üzerine
6 اللَّهِ Allah’ın
7 كَذِبًا yalanı ك ذ ب
8 أَوْ veya
9 كَذَّبَ yalanlayandan ك ذ ب
10 بِالْحَقِّ gerçeği ح ق ق
11 لَمَّا
12 جَاءَهُ kendisine gelen ج ي ا
13 أَلَيْسَ yok mudur? ل ي س
14 فِي
15 جَهَنَّمَ cehennemde
16 مَثْوًى bir yer ث و ي
17 لِلْكَافِرِينَ kafirler için ك ف ر
 

İslâm hâkimiyetinden önce Arap yarımadasında can ve mal emniyeti yoktu; insanlar öldürülür veya yurtlarından yuvalarından koparılıp sürülür, malları yağmalanırdı. Buna karşılık içinde kutsal Kâbe’nin bulunması sebebiyle Mekke şehri bir güvenlik merkezi olarak kabul edilir, Kureyş sûresinde de bildirildiği gibi Mekkeliler çevredeki Arap topluluklarından saygı görür, bu sayede daha güvenli bir hayat yaşarlardı. 67. âyette bu durum, Allah’ın Mekkeliler’e bir lutfu olarak gösterilmekte; bir tehlike ile yüz yüze geldiklerinde Allah’ı hatırlarken, güvenlik ortamına kavuşunca yine bâtıl inançlarına dönmelerinin bir nankörlük olduğuna işaret edilmektedir. 68. âyette ise onların uydurma tanrılar ihdas ederek bunları Allah’a ortak koşmaları, Allah’ın gönderdiği hakikati yani Peygamber’i ve vahyi inkâr etmeleri bir zulüm olarak değerlendirilmiştir. Adaletin zıddı olan zulüm teriminin asıl anlamı, “birine hak ettiği şeyi vermemek, onun hakkı olan şeyi başkasına vermek” demektir. Buna göre tanrılık yalnızca Allah’a ait olduğu halde O’ndan başkasına tanrılık isnat ederek Allah’a gösterilmesi gereken saygıyı ona göstermek bir zulümdür, haksızlıktır. Nitekim Lokmân sûresinde (31/13) “O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır (zulümdür)” buyurulmaktadır.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 286
 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  istifhâm ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَظْلَمُ  mübteda olan  مَنْ  ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i ceriyle  اَظْلَمُ  ‘ye mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  افْتَرٰى  ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel – karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada karşılaştırma manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

افْتَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو  ‘dir.

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  افْتَرٰى  fiiline müteallıktır.  كَذِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو  ‘dir.  بِالْحَقِّ  car mecruru  كَذَّبَ  fiiline müteallıktır. 

لَمَّا  kelimesi  حين  (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. 

لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur. 

b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükûn üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَهُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.

جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو  ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَظْلَمُ  ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

افْتَرٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  فري  ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

كَذَّبَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب  ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ

 

Hemze istifhâm harfidir.  لَيْسَ  isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen  لَيْسَ  ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

 ف۪ي جَهَنَّمَ  car mecruru  لَيْسَ  ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.

فِي  harf-i ceri mecruruna mekân zarfı, zaman zarfı, söz ve görüş konusu olarak, vardır – mevcuttur, hal, sebep, mukayese, karşılaştırma gibi manalar kazandırabilir. Burada mekân zarfı manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَثْوًى  kelimesi  لَيْسَ  ‘nin muahhar ismi olup mukadder damme ile merfûdur.  لِلْكَافِر۪ينَ  car mecruru  مَثْوًى  ‘nın mahzuf sıfatına müteallıktır. 

مَثْوًى  kelimesi maksur bir isimdir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَافِر۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  كفر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki mukadder istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Ayetin ilk cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnad olup, sübut ifade eden isim cümlesidir.

İstifham ismi  مَنْ  mübteda konumundadır.  اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  haberdir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, kınama ve azarlama manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Allah’a karşı yalan uyduran ve hakkı yalanlayandan daha zalim bir grubun varlığı hakkında bir soru ile onların içerisinde bulundukları elim durumun ortaya konulması, dinleyicilerin zihinlerinde o kimselerden daha zalim bir topluluğun gerçekten olup olmadığını sorgulamayı sağlayacaktır. (Âşûr)

Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu cümlede lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.

Müsned olan  اَظْلَمُ  ism-i tafdil kalıbındadır. Mübalağa ifade eder. 

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَنْ ’in tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mef’ûl olan  كَذِباً ’deki tenvin tahkir ifade eder.

اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ  cümlesi atıf harfi  اَوْ  ile, mevsûlün sılası olan …افْتَرٰى ’ya matuftur. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

كَذِباً  -  كَذَّبَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

افْتَرٰى  -  كَذِباً  -  اَظْلَمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

كَذِباً  -  بِالْحَقِّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

كَذَّبَ  fiili,  تفعيل  babındadır. Bu bab fiile kesret anlamı katmıştır.


 لَمَّا جَٓاءَهُۜ 

 

Müstenefe olarak fasılla gelmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  جَٓاءَهُۜ  şart cümlesidir ve şart edatı  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır.

Öncesinin delaletiyle cevap cümlesinin hazfi, icâz-ı hazif sanatıdır.  حين  manasındaki  لَمَّا  bu mahzuf cevaba mütealliktir. 

Mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)  

Hakkı yalanlıyor oluşlarının  لَمّا جاءَهُ  ifadesi ile kayıtlanması; Kıymetini takdir edemeyerek kendilerine gönderilen peygamber ve kitabı inkâr edip nankörlük yapan yalancıların yerilmesi manasını da idmâc içindir. (Âşûr)

لَمَّا ; mazi fiile dahil olduğunda iki ayrı cümlenin varlığını gerektirir. Birinci cümlenin bulunması ikinci cümlenin de bulunmasını gerektirir.  لَمَّا  harfi var olan birşeyden dolayı var olmayı gerektiren harftir. Bazı ulema bu takdirde  لَمَّا ’nın  حين  manasında zarf olduğunu kabul eder. (Suyûtî, İtkan)

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

Bu ayetteki soru; belâğat gereği sorulan ve cevap beklenmeyen bir sorudur. Yani kötü amellerine karşılık bu ceza kâfirlere kafidir. Ayrıca ahiretteki azabın bütün günahkârlar için kaçınılmaz bir kader olduğunu bu istifhamdan anlamaktayız. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

افْتَرٰى  -  كَذِباً  -  اَظْلَمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

كَذِباً  -  بِالْحَقِّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda, talebî inşâî isnaddır. 

ألَيْسَ في جَهَنَّمَ مَثْوًى  cümlesindeki hemze, takrir-i istifham içindir. (Âşûr)

Nakıs fiil  لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ف۪ي جَهَنَّمَ , nakıs fiil  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  مَثْوًى , muahhar ismidir. 

Cümle istifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp tahkir, tevbih, korkutma amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

"O kâfirlere cehennemde bir yer mi yok!" Bu kelam, bütün kafirler için cehennemde bir yer olduğunun takrir ve beyanıdır. Yahut bu kelam, onların, kâfirlerin halini bildikleri halde zikredilen iftira ve tekzibe cüret etmelerini inkâr ve yadırgamak anlamındadır. Yani onlar, kâfirlerin, cehennemi boylayacaklarını bilmediler mi ki bu büyük cürüme cüret ettiler? (Ebüssuûd)

ألَيْسَ في جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكافِرِينَ  cümlesi,  ومَن أظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرى عَلى اللَّهِ كَذِبًا  cümlesi için beyan ve takrir mesabesindedir. (Âşûr)


لِلْكَافِر۪ينَ  car mecruru,  مَثْوًى ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.

جَهَنَّمَ  -  مَثْوًى  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

لِلْكَافِر۪ينَ  -  اَظْلَمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır

Bu ifadede istiare vardır. مَثْوًى , aslında sığınılacak yer demektir. Burada Cehennemin, insanın huzur bulmak, rahatlamak için ve hiç itiraz etmeden gittiği bir yere benzetilmesi, cehennemin korkunçluğunu mübalağa içindir. Ayette cehennemin onların  مَثْوًى ’sı olduğunu söylemekle; aynı “cehennemle müjdele“ cümlesinde olduğu gibi tehekküm ve alay üslubu ile uyarma söz konusudur. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Sığınma, himaye manaları narda hayalen vardır.

İnkâr anlamı içeren soru edatlarının nefy adatıyla kullanıldığında takrîr yani kesinlik ifade ettiğine de değinen müfessir,  اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ  ayetini bu bağlamda tefsir etmektedir. Buna göre, cehennemde kâfirler için çok fazla yer var anlamı dikkatlerimize sunulmaktadır. (Zemahşerî, Keşşâf, III, 449) 

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الكافِرِينَ  ifadesindeki marifelik ahd içindir. Bunlar daha önceden Allah’a karşı yalan uydurdukları ve hakkı yalanladıkları zikredilmiş olan kâfirlerdir, demektir. Normalde bu kimselerin zamir olarak zikredilmesi cümle yapısına daha uygun iken, küfür vasfının açık olarak belirtilmesi için burada zahir isim olarak zikredilmişlerdir. (Âşûr)

Bunların küfürlerinden dolayı bu vasfı hak ettiklerine işaret için bu kimseler bir nevi  الْكَافِر۪ينَ başlığı altında zikredilmişlerdir.? (Âşûr)