اَفَغَيْرَ د۪ينِ اللّٰهِ يَبْغُونَ وَلَهُٓ اَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَفَغَيْرَ | başkasını mı |
|
2 | دِينِ | dininden |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | يَبْغُونَ | arıyorlar |
|
5 | أَسْلَمَ | teslim olmuştur |
|
6 | مَنْ | olanların hepsi |
|
7 | فِي |
|
|
8 | السَّمَاوَاتِ | göklerde |
|
9 | وَالْأَرْضِ | ve yerde |
|
10 | طَوْعًا | isteyerek |
|
11 | وَكَرْهًا | ve(ya) istemeyerek |
|
12 | وَإِلَيْهِ | ve O’na |
|
13 | يُرْجَعُونَ | döndürüleceklerdir |
|
Kerahe كره :
Bir görüşe göre كَرْهٌ ve كُرْهٌ sözcüklerinin her ikisi de iğrenme, tiksinme ve nefret anlamlarına gelir. Diğer bir görüş ise كَرْهٌ ün insana dışarıdan uygulanan baskı nedeniyle zorla yaptırılan işler olduğu, كُرْهٌ ün de kişinin kendi başına karar verip hoşlanmayarak ya da tiksinerek yaptığı işler olduğu ifade edilmiştir ki bu da iki çeşittir: Birisi doğal olarak tiksinilen şeyler, diğeri de akıl ya da şeriat bakımından hoşa gitmeyen şeylerdir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 41 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri kerih, kerhen, mekruh, ikrah, istikrah ve kerahattir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَفَغَيْرَ د۪ينِ اللّٰهِ يَبْغُونَ وَلَهُٓ اَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir.
غَيْرَ mukaddem mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Aynı zamanda muzâftır.
د۪ينِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَبْغُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. لَهُٓ car mecruru اَسْلَمَ fiiline müteallıktır. اَسْلَمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası mahzuftur. فِي السَّمٰوَاتِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
الْاَرْضِ ifadesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. طَوْعًا hal olup fetha ile mansubtur. كَرْهًا atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
وَ atıf harfidir. إِلَیۡهِ car mecruru يُرْجَعُونَ fiiline müteallıktır. يُرْجَعُونَ meçhul muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
اَفَغَيْرَ د۪ينِ اللّٰهِ يَبْغُون [Allah’ın dininden başka bir din mi arzu ediyorlar?] Kınama maksadıyla sorulmuş bir sorudur. Buradaki فَ takibiyye anlamına sahiptir. غَيْرَ kelimesi يَبْغُونَ fiilinin mef’ûlü olduğu için mansubtur. Yani bu kadar ayetten sonra Allah’ın dininden başkasını mı diliyorlar? (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
يَبْغُونَ talep ederler demektir. بَغَا - بُغًا kelimenin masdarıdır, ‘istemek’ anlamındadır. بَغَا - بِغًا ise zina etmek demektir. بَغَا - بَغْيًا de zulmetmek demektir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
طَوْعًا وَكَرْهًا ifadeleri, hal mahallinde gelmiş olan birer mef’ûlu mutlak oldukları için mansûb olmuşlardır. İfadenin takdiri ise; طَائِعًا وَ كَارِهًا şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
اَفَغَيْرَ د۪ينِ اللّٰهِ يَبْغُونَ
فَ atıf veya istînâfiyyedir. Hemze inkarî istifham harfidir. Ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. غَيْرَ, amili olan يَبْغُونَ fiiline takdim edilmiştir.
İnşa üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve kınama manasında olduğu için terkip, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle istifhamda tecâhül-i ârif, اللّٰهِ isminde tecrîd sanatı vardır.
د۪ينِ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan د۪ينِ şan ve şeref kazanmıştır. Ya da o gün başka dinlerin Allah’ın dini olarak kabul edilmeyeceği içindir. (Âşûr)
Buradaki istifham azarlamak ve uyarmak içindir. 81. ayetteki muhatap zamirden gaip zamire iltifatın sebebi, kelamın ehli kitaptan Müslümanlara yönelmesi ve onlara bunu söylemek konusundaki isteksizlik dolayısıyladır. (Âşûr)
Bu ifadenin başındaki hemze, istifham içindir. Bu istifhamdan maksat, onların yaptıklarını yadırgamak (istifham-ı inkarî) veya onların yaptıklarını sadece belirtmek (istifham-ı takrirîdir). Bu istifham edatının esasen yeri يَبْغُونَ lafzıdır. Bunun takdiri ise; اَ يَبْغُونَ غَيْرَ دٖينِ اللّٰهِ “Allah’ın dininden başkasını isterler mi?” şeklindedir. Çünkü istifham ancak fiil ve hadiseler hakkında olur. Ama ne var ki Cenab-ı Hak, mef’ûl olan غَيْرَ
kelimesinden önce getirmiştir. Çünkü bu, hemzenin manası olan inkâr etme ve yadırgamanın, batıl bir mabuda yönelmiş olması itibariyle daha mühimdir. Bu ifadenin başında bulunan فَ harfi ise cümleyi cümleye atfetmek için getirilmiştir. Takdiri; فَاُولٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ فَغَيْرَ دٖينِ اللّٰهِ يَبْغُونَ (İşte bunlar, fasıkların ta kendileridirler ve onlar yine Allah’ın dininden başkasını isterler.) şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَهُٓ اَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً
Hal olarak وَ ’la gelen cümlede car mecrurun takdimi, tahsis ifade eder. Kâinattaki her şey istisnasız Allah’a boyun eğmektedir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ ve طَوْعًا - كَرْهًا kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وَلَهُٓ اَسْلَمَ [O’na boyun eğmiştir.] ifadesi, hasr ifade eder. Yani “Göklerde ve yerde bulunan her şey ve herkes başkasına değil, sadece ve sadece O’na boyun eğmiştir.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
وَ ’la makabline atfedilmiş olan وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ fiil cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. اِلَيْهِ amili olan يُرْجَعُونَ fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim, tahsis ifade eder.
اِلَيْهِ maksûrun aleyh (mevsûf), يُرْجَعُونَ maksûrdur (sıfat).
Takdim kasrında her zaman için maksûrun aleyh; takdim olan kelimedir. Sonradan zikredilen lafız ise maksûrdur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümle faide-i haber talebî kelamdır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.
Bu cümlede lazım-lezum alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. ‘O’na döndürülürsünüz’ cümlesiyle, yaptıklarının karşılığı sevap veya ceza olarak verilecek olması kastedilmiştir. Yani vaad ve tehdit ifade eder.
وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ [O’na döndürülürsünüz.] Yani ahirete; O’nun, iyilik ve kötülüğe karşı vereceği karşılığa dönersiniz. Bu ayette teşvik ve tehdit vardır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ sözü lafzen sarih olarak Allah'a dönüşe delalet eder. Bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar. Bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâmîm sûreleri Belaği tefsiri, Zuhruf/85, c. 4, S. 370) Buna idmâc sanatı denir. Ya da lazım melzum alakasıyla mecazı mürsel denir.
اَسْلَمَ - طَوْعًا arasında mürâaât-ı nazîr vardır.
Ayete göre göktekiler Allah’a ve O’nun belirlediği kadere طَوْعًا teslimiyet gösterirken, yeryüzündekilerin bir kısmı طَوْعًا bir kısmı da kerhen boyun eğeceklerdir. Kur’an’a göre müminler طَوْعًا, kâfirler ise كَرْهًا teslimiyet göstereceklerdir. Kâfirlerin كَرْهًا boyun eğişleri farklı zaman ve mekânlar için söz konusudur. (Kur’an Tefsirinde Farklı Yorumlar)
Kâfirler boyun eğmemiş gibi görünüyorlar ama dünyaya gelirken kendi iradesi dışında buna boyun eğmişlerdir. Dünyada başına gelenlere de boyun eğmişlerdir. Ölünce de boyun eğerler ve ahirette de boyun eğeceklerdir.
Allah Teâlâ’nın iki çeşit kanunu vardır. Tekvînî ve teşrîî kanunlar.
Tekvînî kanunlara bütün mahlukat kayıtsız şartsız itaat eder. Bunlar kâinatın yaratılışı ve işleyişi hakkında konmuş kanunlardır ki fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerin konusudur. Buna bütün varlıklar kayıtsız şartsız boyun eğer.
Teşrîî kanunlar, dini kanunlardır. Bunu kabul etmeyenler de vardır.