Rûm Sûresi 12. Ayet

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ  ...

Kıyametin kopacağı günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَوْمَ ve gün ي و م
2 تَقُومُ başladığı ق و م
3 السَّاعَةُ sa’at س و ع
4 يُبْلِسُ susarlar ب ل س
5 الْمُجْرِمُونَ suçlular ج ر م
 

İlk âyette geçen ve “suçlular” anlamına gelen mücrimûn kelimesi müteakip âyetin ışığında “günaha saplanmış kimseler” şeklinde de çevrilebilir. Zira belirtilen kelimeyle bu bağlamda özellikle şirk günahına saplanıp kalmış, yani Allah’tan başka varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerin kastedildiği anlaşılmaktadır.

“Ümitsiz ve şaşkın kalıverecekler” şeklinde çevirdiğimiz müblisûn kelimesinin masdarı olan iblâs, ümit kesmenin yanı sıra kişinin ne yapıp edeceğini şaşırır bir hale düşmesini de ifade eder. Arap dilinde bu kelime özellikle, başına âniden gelen bir musibet sebebiyle şaşkına dönen (Taberî, XXI, 26) yahut bir konuyu tartışırken karşı tarafın ileri sürdüğü güçlü bir argüman karşısında suspus olan (Zemahşerî, III, 199) kişiler için kullanılır. Râzî âyette şirk günahına saplanıp kalanlar hakkında bu kelimenin kullanılmasındaki inceliği şöyle bir örnekle açıklar (XXV, 103-104): Bir insan düşünelim ki eğlenmesine ve dünyadan kâm almasına yarayan imkânlarla donatılmış, yeşillikler içinde bir köşkte böbürlene böbürlene müreffeh bir hayat sürmektedir. Sözüne güvenilir bir kimse, karşı konulamaz, amansız bir düşmanın kendisine yaklaşmakta olduğunu ve ona yakalandığı takdirde perişan olacağını haber vermiş, artık kaçış ve kurtuluş çareleri aramak gerektiği kesin olarak anlaşılmıştır. Bu sırada bir çocuk veya akıl hastası ona, altında bulunduğu ağacın, altındakileri düşmanlara karşı koruyan bir özelliğe sahip bulunduğunu söylemiş, bu gafil de o çocuk veya akıl hastasının sözü üzerine ağaca güvenip zevku safaya devam etmeye karar vermiştir. Düşman gelip orayı kuşatınca ona göstereceği ilk felâket o ağacı kökünden sökmek suretiyle kendisini koruyamadığını göstermek olacaktır. İşte günaha saplanmış kimsenin durumu da böyledir; dünyada kendini nefsinin arzularına kaptırmışken sözünün doğruluğunda kuşku bulunmayan peygamber ona perişan ve rezil rüsvâ edecek bir azabın kendisine doğru gelmekte olduğunu haber verir, şeytan ve kötülüğü emreden nefis ise o putların kendisini kurtaracağını söyler. Ama kıyamet günü gelip çattığında ilk karşılaşacağı manzara o putların ateşe atılışıdır, bunu görünce o da ümidini büsbütün yitirir ve şaşkınlık içinde donarkalır.

13. âyette geçen “ortaklar” ile dünyada iken kendilerini sapkınlığa teşvik eden ve kötülükleri işlemekte yardımlaştıkları kimselerin veya Allah’a ortak koştukları varlıkların kastedildiği yorumları yapılmıştır. Buna paralel olarak âyetin “Zaten kendileri de ortak koştuklarının tanrılığını reddecekler” şeklinde çevrilen kısmı için ya suç ortaklarını veya o varlıkların tanrılık vasfını inkâr edecekleri açıklaması yapılmıştır. Gramer özellikleri dikkate alınarak bu cümleyi, “Onlar dünyada iken o ortaklar sebebiyle inkârcılık yapıyorlardı” biçiminde tercüme etmek de mümkündür (Taberî, XXI, 26; Zemahşerî, III, 199).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 297-299
 

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَوْمَ  zaman zarfı  يُبْلِسُ  fiiline mütealliktir. 

يَوْمَ  hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَقُومُ السَّاعَةُ  fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تَقُومُ  damme ile merfû muzari fiildir.  السَّاعَةُ  fail olup lafzen merfûdur.

يُبْلِسُ  damme ile merfû muzari fiildir.  الْمُجْرِمُونَ  fail olup ref alameti و 'dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

يُبْلِسُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  بلس ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. 

الْمُجْرِمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ

 

Ayet, … اَللّٰهُ يبدأ  cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı  يَوْمَ , müteallakı olan  يُبْلِسُ  fiiline ihtimam için takdim edilmiştir.

Muzâfun ileyh konumundaki  تَقُومُ السَّاعَةُ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

إلابْلِس , şaşkınlıkla iç içe olan bir ümit kesmedir. Yani, "Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar için, iki rahatlığın biri olan ümitsizlik değil, şaşkınlıkla iç içe olan bir ümitsizlik tahakkuk eder" demektir. (Fahreddin er-Râzî)

تَقُومُ السَّاعَةُ  ifadesinde istiare vardır. Saatin gelmesi ile kastedilen, vaktinin, onun için belirlenen zaman diliminin gelmesidir. Arapların: قد قامت السوق  (Pazar geldi/başladı) sözleri de bu manada olup, pazar esnafının hareketlenip alışveriş yapacakları vakit başladı demektir. Kıyamete  القيامة  adının verilmesi de bu manaya göredir. Yine o vakitte insanların ayakları üzerine dikilmelerinden dolayı onun bu şekilde isimlendirilmiş olması da mümkündür. Çünkü kıyametin asıl anlamı ‘ayağa kalkma’dır. Nitekim Yüce Allah bu manada  يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمٖينَ [O gün insanlar alemlerin Rabbi huzurunda ayağa kalkacaklardır] (Mutaffifin/6)  buyurmuştur. Yine Allah’ın bu suredeki  وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ [Göğün ve yerin, onun buyruğu ile ayakta durması da 0’nun delillerindendir] sözüne gelince, bunun manası, göğün ve yerin Allah’ın iradesiyle uzay boşluğundaki tutunma yerlerine sarılmaları, durmalarıdır. Söz sahibinin  إنَّما يقوم الأمر فلان بكذا  (Falanca bu işi ancak şununla ayakta tutar) anlamındaki sözü de bunun gibidir ki, o işin ancak o şeye yapışarak ayağa kaldırılacağını ifade etmek istemektedir. Halbuki burada, gerçek anlamda, kendisine işaret edilen ayakta durma (kıyam) diye bir şey mevcut değildir. (Şerîf er-Radî\ Kur’an Mecazları)

الإبْلاسُ  gölün sakin olmasıdır. أبْلَسَ ; kişinin içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtuluş yolu bulamamasıdır. Burada kurtulamamalarının sebeplerinden biri ve en önemlisi zikredilmiştir. Bu sebep kendilerine Allah katında şefaatçi olacağını düşündükleri için Allah’a ortak ettikleri putlarının şefaatçi olmamasıdır. Yani etraflarına bakıp da şefaatçi bulamayınca hüsrana uğradılar, yitip gittiler, ümitlerini kestiler. Hüsrana uğramanın burada zikredilmesine gerek olmayan başka sebepleri de vardır. Başlarına gelen azaba gelince, bu bir iblas değil yeis (ümitsizlik) halidir. (Âşûr)