Rûm Sûresi 13. Ayet

وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ  ...

Onların, Allah’a koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar ortak koştukları şeyleri de inkâr ederler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَمْ ve
2 يَكُنْ olmaz ك و ن
3 لَهُمْ kendilerine
4 مِنْ -ndan
5 شُرَكَائِهِمْ ortakları- ش ر ك
6 شُفَعَاءُ hiçbir şefa’atçi ش ف ع
7 وَكَانُوا o zaman oldular ك و ن
8 بِشُرَكَائِهِمْ ortaklarını ش ر ك
9 كَافِرِينَ inkar eder(ler) ك ف ر
 

İlk âyette geçen ve “suçlular” anlamına gelen mücrimûn kelimesi müteakip âyetin ışığında “günaha saplanmış kimseler” şeklinde de çevrilebilir. Zira belirtilen kelimeyle bu bağlamda özellikle şirk günahına saplanıp kalmış, yani Allah’tan başka varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerin kastedildiği anlaşılmaktadır.

“Ümitsiz ve şaşkın kalıverecekler” şeklinde çevirdiğimiz müblisûn kelimesinin masdarı olan iblâs, ümit kesmenin yanı sıra kişinin ne yapıp edeceğini şaşırır bir hale düşmesini de ifade eder. Arap dilinde bu kelime özellikle, başına âniden gelen bir musibet sebebiyle şaşkına dönen (Taberî, XXI, 26) yahut bir konuyu tartışırken karşı tarafın ileri sürdüğü güçlü bir argüman karşısında suspus olan (Zemahşerî, III, 199) kişiler için kullanılır. Râzî âyette şirk günahına saplanıp kalanlar hakkında bu kelimenin kullanılmasındaki inceliği şöyle bir örnekle açıklar (XXV, 103-104): Bir insan düşünelim ki eğlenmesine ve dünyadan kâm almasına yarayan imkânlarla donatılmış, yeşillikler içinde bir köşkte böbürlene böbürlene müreffeh bir hayat sürmektedir. Sözüne güvenilir bir kimse, karşı konulamaz, amansız bir düşmanın kendisine yaklaşmakta olduğunu ve ona yakalandığı takdirde perişan olacağını haber vermiş, artık kaçış ve kurtuluş çareleri aramak gerektiği kesin olarak anlaşılmıştır. Bu sırada bir çocuk veya akıl hastası ona, altında bulunduğu ağacın, altındakileri düşmanlara karşı koruyan bir özelliğe sahip bulunduğunu söylemiş, bu gafil de o çocuk veya akıl hastasının sözü üzerine ağaca güvenip zevku safaya devam etmeye karar vermiştir. Düşman gelip orayı kuşatınca ona göstereceği ilk felâket o ağacı kökünden sökmek suretiyle kendisini koruyamadığını göstermek olacaktır. İşte günaha saplanmış kimsenin durumu da böyledir; dünyada kendini nefsinin arzularına kaptırmışken sözünün doğruluğunda kuşku bulunmayan peygamber ona perişan ve rezil rüsvâ edecek bir azabın kendisine doğru gelmekte olduğunu haber verir, şeytan ve kötülüğü emreden nefis ise o putların kendisini kurtaracağını söyler. Ama kıyamet günü gelip çattığında ilk karşılaşacağı manzara o putların ateşe atılışıdır, bunu görünce o da ümidini büsbütün yitirir ve şaşkınlık içinde donarkalır.

13. âyette geçen “ortaklar” ile dünyada iken kendilerini sapkınlığa teşvik eden ve kötülükleri işlemekte yardımlaştıkları kimselerin veya Allah’a ortak koştukları varlıkların kastedildiği yorumları yapılmıştır. Buna paralel olarak âyetin “Zaten kendileri de ortak koştuklarının tanrılığını reddecekler” şeklinde çevrilen kısmı için ya suç ortaklarını veya o varlıkların tanrılık vasfını inkâr edecekleri açıklaması yapılmıştır. Gramer özellikleri dikkate alınarak bu cümleyi, “Onlar dünyada iken o ortaklar sebebiyle inkârcılık yapıyorlardı” biçiminde tercüme etmek de mümkündür (Taberî, XXI, 26; Zemahşerî, III, 199).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 297-299
 

وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَكُنْ  nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  لَهُمْ  car mecruru  يَكُنْ’un mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  شُفَعٰٓؤُ۬ا  kelimesi  يَكُنْ ‘un muahhar ismi olup lafzen merfûdur.

شُرَكَٓائِ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs mazi fiildir.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiri olarak mahallen merfûdur.  بِشُرَكَٓائِهِمْ  car mecruru  كَاذِب۪ينَ ‘ye mütealliktir.

كَافِر۪ينَ  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

كَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا

 

Ayet  وَ ‘la …يبلس  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Menfi  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. 

شُفَعٰٓؤُ۬ا , nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir.

شُرَكَٓائِهِمْ - شُفَعٰٓؤُ۬ا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 

 وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ

 

Cümle önceki ayetteki …يبلس  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِشُرَكَٓائِهِمْ , önemine binaen amili ve  كَانَ ’nin haberi olan  كَافِر۪ينَ ’ye takdim edilmiştir. 

كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbında gelmesinin manası, inkârın onlarda sabit olduğu, onlardan hiçbir şekilde ayrılmadığıdır. Çünkü  كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan/36, C. 5, s.124)

شُرَكَٓائِهِمْ  ayette dikkat çekip muhatabı uyarmak amacıyla tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Aralarında iştikak cinası olan  كَانُوا - يَكُنْ  kelimelerinde reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.