وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَوْمَ | ve gün |
|
2 | تَقُومُ | başladığı |
|
3 | السَّاعَةُ | sa’at |
|
4 | يُقْسِمُ | yemin ederler |
|
5 | الْمُجْرِمُونَ | suçlular |
|
6 | مَا |
|
|
7 | لَبِثُوا | kalmadıklarına |
|
8 | غَيْرَ | -ten başka |
|
9 | سَاعَةٍ | bir sa’at- |
|
10 | كَذَٰلِكَ | işte |
|
11 | كَانُوا | onlar |
|
12 | يُؤْفَكُونَ | (böyle) çevriliyorlardı |
|
Kıyamet koptuğunda günaha saplanmış olanların ancak kısa bir süre kaldıklarını söyleyeceklerinin belirtildiği 55. âyette nerede kaldıklarıyla ilgili bir açıklama bulunmadığı için, burada, dünyada veya kabirlerde geçirdikleri ya da dünyanın sona ermesiyle haşir günü (öldükten sonra dirilme vakti) arasında geçen sürenin kastedilmiş olabileceği (Zemahşerî, III, 208) yorumları yapılmıştır. 56. âyetin “fakat siz onu tanımıyordunuz” şeklinde çevrilen son cümlesi lafza uygun olarak “fakat siz bilmiyordunuz, anlamıyordunuz” şeklinde de tercüme edilebilir; meâlde “siz onu onaylamıyordunuz” tarzındaki izahlar esas alınmıştır (meselâ bk. Fîrûzâbâdî, V, 54). “Siz onu yalanladığınız ve alaya aldığınız için çabucak gelmesini istiyordunuz” tarzındaki yorum da (Şevkânî, IV, 266) bu mânayı desteklemektedir. 58. âyette Kur’an’da insanlar için her türlü örneğin verilmiş olduğu ifade edilirken, Allah’ın varlığı, birliği, Kur’an’ın Allah katından geldiği, insanların öldükten sonra diriltilerek hesaba çekilecekleri hususunda inkârcılara hiçbir mazeret bırakmayacak açıklıkta kanıtlar getirildiği ve uyarılara yer verildiği, bundan sonra inkârcılıkta direnmenin katı bir inattan başka bir şey olmadığı ve Hz. Peygamber’e hiçbir kusur izâfe edilemeyeceği anlatılmış olmaktadır (Râzî, XXV, 137-138).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 328
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ zaman zarfı, يُقْسِمُ fiiline mütealliktir.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَقُومُ السَّاعَةُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تَقُومُ damme ile merfû muzari fiildir. السَّاعَةُ fail olup lafzen merfûdur.
يُقْسِمُ damme ile merfû muzari fiildir. الْمُجْرِمُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مَا لَبِثُوا kasemin cevap cümlesidir.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَبِثُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
غَيْرَ zaman zarfı fetha ile mansubdur. لَبِثُوا fiiline mütealliktir. سَاعَةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يُقْسِمُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi قسم ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
الْمُجْرِمُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) demektir. Bu ibare يُؤْفَكُونَ fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına mütealliktir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
كَانُوا damme üzere mebni, nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. يُؤْفَكُونَ fiili كَانُوا ‘nun haberi olarak mahallen merfûdur.
يُؤْفَكُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i faili olarak mahallen merfûdur.
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ
وَ , istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı يَوْمَ , ihtimam için müteallakı olan يُقْسِمُ fiiline takdim edilmiştir.
Muzâfun ileyh konumundaki تَقُومُ السَّاعَةُ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede fiillin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَقُومُ السَّاعَةُ ifadesinde istiare vardır. Saatin gelmesi ile kastedilen, vaktinin, onun için belirlenen zaman diliminin gelmesidir. Arapların قد قامت السوق (Pazar geldi/başladı) sözleri de bu manada olup, pazar esnafının hareketlenip alışveriş yapacakları vakit başladı demektir. Kıyamete, القيامة adının verilmesi de bu manaya göredir. Yine o vakitte insanların ayakları üzerine dikilmelerinden dolayı onun bu şekilde isimlendirilmiş olması da mümkündür. Çünkü kıyametin asıl anlamı ‘ayağa kalkma’dır. Nitekim Yüce Allah bu manada يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمٖينَ [O gün insanlar alemlerin Rabbi huzurunda ayağa kalkacaklardır] (Mutaffifin/6) buyurmuştur. Yine Allah’ın bu suredeki وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ [Göğün ve yerin, onun buyruğu ile ayakta durması da O’nun delillerindendir] sözüne gelince, bunun manası, göğün ve yerin Allah’ın iradesiyle uzay boşluğundaki tutunma yerlerine sarılmaları, durmalarıdır. Söz sahibinin إنَّما يقوم الأمر فلان بكذا (Falanca bu işi ancak şununla ayakta tutar) anlamındaki sözü de bunun gibidir ki, o işin ancak o şeye yapışarak ayağa kaldırılacağını ifade etmek istemektedir. Halbuki burada, gerçek anlamda, kendisine işaret edilen ayakta durma (kıyam) diye bir şey mevcut değildir. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)
السّاعَةُ ve ساعَةٍ kelimeleri arasında tam cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır. (Âşûr)
يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedün ileyh ism-i fail kalıbıyla gelmiştir. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
يُقْسِمُ - تَقُومُ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ
Mahzuf kasemin cevabı olan bu cümlede مَا nafiyedir. Menfi mazi fiil sıygasındaki cümle, mahzuf kasemin cevabıdır. Kasem fiilinin öncesinin delaletiyle hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasem cümlesinin hazfedilip cevap cümlesinin zikredildiği durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form da Kur’ân'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’ân-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
سَاعَةٍۜ kelimeleri arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
غَيْرَ سَاعَةٍۜ - سَاعَةٍۜ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
سَاعَةٍۜ kelimelerinde lâfzî güzelliklerden tam cinas vardır. Bu kelimelerin harflerinin nev’i, adedi, tertibi ve heyeti aynıdır. Ancak ilk geçen kelime kıyamet manasında, ikinci geçen kelime ise bilinen zaman dilimi anlamındadır.
Lafzî olmasının alameti de birinci kelimeyi müradifi olan bir kelimeyle değiştirip; وَيَوْمَ تَقُومُ القيامة يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ şeklinde söylenmesiyle, ya da ikinci kelimenin değiştirilerek; وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا الا وقة قصيرا şeklinde söylenmesiyle bu güzelliğin kaybolmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
السَّاعَةُ kelimesinde, “İki manası bulunan bir kelimenin bir manasını kendisiyle, diğer manasını da ona âid bir zamirle ifade etmek ya da her iki manaya âid birer zamirle bu iki manayı ifade etmektir” şeklinde tarif edilen istihdam sanatı vardır.
Bu sanat şöyle de tarif edilmiştir: İki anlamı olan bir kelimeyi söz içinde iki anlama da gelecek şekilde kullanmaktır. (İbn Munḳıẕ)
Farklı alimler sanatları bazen farklı şekillerde tarif etmiştir.
كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen son cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. كَذٰلِكَ , amili يُؤْفَكُونَ olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir.
Bu takdire göre nakıs fiil كَان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
كَان ’nin haberi olan يُؤْفَكُونَ , muzari fiil cümlesi formunda gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ذٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil bir şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sûreleri Belâği Tefsiri, Duhan/57, C. 5, s. 190)
Bu ifadenin, [Onlar dünyada bir saatin dışında kalmadılar]; "Kabirlerde... kalmadılar" ve "Onlar, dünyanın yok olduğu vakitten yeniden diriltilme vaktine kadar, bir saatten başka kalmadılar" anlamlarında olduğu ileri sürülmüştür, işte böylece onlar, haktan, batıla; doğrudan da yalana döndürülüyorlardı demektir. (Fahreddin er-Râzî)