Lokman Sûresi 22. Ayet

وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ اِلَى اللّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۜ وَاِلَى اللّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ  ...

Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kim
2 يُسْلِمْ teslim ederse س ل م
3 وَجْهَهُ yüzünü و ج ه
4 إِلَى
5 اللَّهِ Allah’a
6 وَهُوَ ve o
7 مُحْسِنٌ güzel davranarak ح س ن
8 فَقَدِ elbette
9 اسْتَمْسَكَ o yapışmıştır م س ك
10 بِالْعُرْوَةِ kulpa ع ر و
11 الْوُثْقَىٰ en sağlam و ث ق
12 وَإِلَى ve döner
13 اللَّهِ Allah’a
14 عَاقِبَةُ sonu ع ق ب
15 الْأُمُورِ işlerin ا م ر
 

Yukarıda Allah’ın yolunu bırakıp atalarının bâtıl inanç ve geleneklerini sürdürenlerin şeytanın davetine uydukları bildirilmişti; burada ise kendilerini Allah’a teslim edenlerin, yani Allah’a inanıp O’nun yolundan gidenlerin bu doğru ve kurtarıcı tercihleriyle “sağlam kulp”a yapışmış olacakları, yani yollarının doğru, âkıbetlerinin hayırlı ve güvenli olacağı müjdelenmektedir.

“Kendini iyiliğe adamış” diye çevirdiğimiz muhsin kelimesi, sözlükte “iyilik eden, güzel davranan, yaptığını güzel yapan” gibi anlamlara gelir. Ancak bu bağlamda özellikle “içten bir kulluk sergileyerek Allah’a yönelme” şeklinde dinî bir anlam içerdiği anlaşılmaktadır. Nitekim bir hadiste, muhsin kelimesinin masdarı olan ihsan kavramı, “Allah’a O’nu görüyormuş gibi ibadet etmektir” şeklinde açıklanmıştır (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5-7).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 342-343
 

وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ اِلَى اللّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ  cümlesi mübteda  مَنْ in haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُسْلِمْ  şart fiili, meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. وَجْهَهُٓ  mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِلَى اللّٰهِ  car mecruru  يُسْلِمْ  fiiline mütealliktir. 

هُوَ مُحْسِنٌ  hal cümlesi olarak mahallen mansubdur. 

Hal cümlede failin, mef'ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. مُحْسِنٌ  haber olup lafzen merfûdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قَدِ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اسْتَمْسَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. بِالْعُرْوَةِ  car mecruru  اسْتَمْسَكَ  fiiline mütealliktir. الْوُثْقٰى  kelimesi  عُرْوَةِ nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. الْوُثْقٰى  maksur isim olup kesra takdir edilir.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır.

Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يُسْلِمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  سلم ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

اسْتَمْسَكَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, مسكdir. 

Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar. 

مُحْسِنٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 وَاِلَى اللّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ

 

وَ  atıf harfidir. اِلَى اللّٰهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.

عَاقِبَةُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاُمُورِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  
 

وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ اِلَى اللّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۜ 

 

وَ , istînâfiyye, cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. 

Şart cümlesi olan  مَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ اِلَى اللّٰهِ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَنْ  şart ismi mübteda,  يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ اِلَى اللّٰهِ  cümlesi, mübtedanın haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.

Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ  ifadesi, cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürseldir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

وَهُوَ مُحْسِنٌ  cümlesi,  يُسْلِمْ  fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.   

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ [Kim yüzünü Allah'a çevirirse] cümlesinde mecâz-ı mürsel vardır. Cüz söylenmiş, küll kastedilmiştir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)

Bakara Suresi 112 ve bu ayette  أسلم  fiili, birincisinde  لَ  ile geçişli ikincisinde ise  اِلَى  edatıyla geçişli (müteaddi) yapılmıştır. Zemahşerî  لَ  harf-i cerri ile kullanımda anlamın; (Kim yüzünü (kendini) Allah’a  adarsa), اِلَى  harf-i cerri ile kullanımda ise (Kim kendini Allah’a -birine bir şey verir gibi- verirse) olduğunu ifade ederek karşılaştırmalı okuma yöntemine vurgu yapar. (Zemahşerî, Keşşâf,  III, 484 - Âşûr)

فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى [Sağlam bir kulpa tutunmuş olur.] cümlesi teşbîh-i temsilidir. İslama sarılmış olan kimse, dağın zirvesine çıkmak is­teyip de sağlam bir ipe tutunan kimseye benzetilmiştir. Mübalağa ifade et­mesi için, teşbih edatı hazf edilmiştir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir-Ebüssuûd)

Bu ayet-i kerimede  فقد استمسك  şeklinde gelerek فقد  ilave edilmiştir. قد  tahkîk harfidir. Yani sapasağlam kulpa yapışma işi olup bitmiştir. Bu harf gelmeseydi bu işin gelecekte olacağı ihtimali söz konusu olurdu. Mazi fiil de şart için veya cevap için gelmiş olurdu. Yapışmayı mübalağalı olarak ifade etmek için  أمسك  yerine  استمسك  fiili gelmiştir. Kulpun sapasağlam olması, bundan daha sağlamının olmadığını ifade etmek için  الوثيقة  yerine  الوثقى  kelimesiyle ifade edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 463)


 وَاِلَى اللّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ

 

Cümle atıf harfi وَ la istînâf cümlesine matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car-mecrur  اِلَى اللّٰهِ, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. عَاقِبَةُ الْاُمُورِ, muahhar mübtedadır.

Ayetteki takdim kasr ifade ifade eder. İşlerin akıbeti sadece Allah’adır, başkasına değil anlamını verir.

اِلَى اللّٰهِ, maksurun aleyh/sıfat, عَاقِبَةُ الْاُمُورِ, maksur/mevsûf olmak üzere kasr-ı mevsûf, ale’s-sıfattır

Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda  كائِنٍ  benzeri bir müstekar takdiriyle husul ve subut ifade eder. (Âşûr, Şuara Suresi 113)   

Bu takdim hasr ifade eder. Yani işlerin dönüşü, başkasına değil, sadece Allah'adır. 

Rûhu'l Meânî'de şöyle yazılıdır: Câr-mecrûrun takdimi, kâfirlerin bazı işlerinin ilahlarına ait olduğu iddiasını red için hasr manasındadır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 463)

الْاُمُورِ ’deki harf-i tarif, istiğrak ifade eder. (Âşûr) 

اِلَى اللّٰهِ  car mecrurun takdimi, ihtimam ve O’na döneceği, cezasının da tam olarak ödeneceğine dair tenbihdir. (Âşûr) 

Lafza-i celâlin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada da zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak, kalplere Allah korkusunu sokmak, tehditte mübalağa ve azap vaidini ağırlaştırmak içindir. (Ebüssuûd)