Lokman Sûresi 5. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  ...

İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte onlar
2 عَلَىٰ üzerindedirler
3 هُدًى doğru bir yol ه د ي
4 مِنْ tarafından
5 رَبِّهِمْ Rableri ر ب ب
6 وَأُولَٰئِكَ ve işte
7 هُمُ onlar
8 الْمُفْلِحُونَ umduklarına ereceklerdir ف ل ح
 

Kitaptan maksat Kur’an-ı Kerîm veya onun, bu sûrenin öncesinde inmiş olan kısmıdır. Kur’an’ın niteliği olarak zikredilen hakîm kelimesi, onun en doğru ve en yararlı bilgiler içerdiğini ifade eder; 3. âyetteki hüdâ ve rahmet kelimeleri de bu anlamı açmaktadır. Kur’an âyetleri insanlık için bir nimet olmakla birlikte onlardan ancak “güzel işler peşinde olanlar” yararlanabileceklerdir. 4. âyette bu kimselerin özellikleri namazı özenle kılmak, zekâtı vermek ve âhirete kesin olarak inanmak şeklinde özetlenirken Allah’a iman şartının açıkça belirtilmesine gerek görülmemiştir, çünkü 3. âyetin sonundaki muhsin kelimesinin masdarı olan ihsan kavramı Allah’a imanı da içermektedir (İbn Âşûr, XXI, 141). Nitekim bir hadiste, “İhsan Allah’a O’nu görüyormuş gibi ibadet etmektir” buyurulmuştur (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5-7).

Bu sûrenin indiği dönemde henüz beş vakit namazın ve zekâtın farz kılınmadığı dikkate alınırsa buradaki namazı umumi mânada Allah’a “ibadet ve dua” veya o dönemdeki şekliyle namaz, zekâtı da bilhassa o sıralarda putperestlerin zulüm ve baskısı altında büyük sıkıntılar yaşayan müslümanlar için özel bir önem taşıyan “malî dayanışma” olarak anlamak yerinde olur. 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 331
 

اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ 

 

İsim cümlesidir. İşaret zamiri  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

عَلٰى هُدًى  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.  مِنْ رَبِّهِمْ  car mecruru  هُدًى ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. هُمُ الْمُفْلِحُونَ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  هُمُ  fasıl zamiri, mübteda olarak mahallen merfûdur.  

Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -irabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُفْلِحُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُفْلِحُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ 


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin, ism-i işaretle marife olması Rabblerinden hidayet üzere olanların mertebelerinin yüceliğini ifade etmektedir. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.  عَلٰى هُدًى  mahzuf habere,  مِنْ رَبِّهِمْ  ise  هُدًى ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

Hidayet üzere olanları tazim ve teşrif için Rabb ismi onlara muzâf olmuştur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  رَبِّ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ  [Onlar, ahirete de kesin olarak iman edenlerin ta kendileridir.] اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ  [İşte onlar, Rabbleri tarafından gösterilmiş doğru yol üzeredir.] وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  [Onlar, kurtuluşa erenlerdir.] cümlelerin­de, zamirin ve işaret isminin tekrarlanmasıyla ıtnâb yapılmıştır. Bu, onlara çok değer verildiğini ve onların çokça övüldüğünü ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

Rabb isminin onlara aid  هُمُ  zamirine muzâf olması onları hidayete erdirenin onların Rabbi olduğuna, bu hidayette ihlas olduğuna, mahza nasihat ve yönlendirme olduğuna delalet eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 5, c. 2, s. 388)


وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

 

 

Cümle öncesine  وَ ’la atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İşaret isminin müsnedün ileyh olduğu cümlede  هُمُ  fasıl zamiri, الْمُفْلِحُونَ  müsneddir.

Haberin marife gelmesi ve fasıl zamiri olmak üzere iki unsurla tekid edilen isim cümlesinde haberin  الْ  takısıyla marife gelişi, bu vasfın onlarda kemâl derecede olduğunu belirtmenin yanında kasr sebebidir. Fasıl zamiri de kasr sebebidir.  

هُمُ  mevsûf/maksurun aleyh,  الْمُفْلِحُونَ  sıfat/maksur olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Kurtulanlar sadece onlardır. 

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tazim içindir. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden fasıl zamiri, isim cümlesi ve müsnedin harf-i tarifle marife gelmesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

Bilindiği gibi fasl zamiri haberin sıfat olmadığına da delalet eder. Bu tip kasrlarda, fasıl zamiri tahsise ilaveten haberin mübtedaya nispetini de tekid eder. Aslında bu ifade bütün kasrlarda vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اُو۬لٰٓئِكَ ’nin hidayet üzere olanların şanının yüceliğini vurgulamak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

الْمُفْلِحُونَ  kelimesinin marife oluşu ve fasıl zamiri, sadece onların kurtulduğuna delalet eder. Onlardan başka kurtulan yoktur. İnsan bütün işlerinde felaha ermek ister. O halde Rabbinden bir hidayet üzere olmalıdır. Çünkü bunun dışında bir kurtuluş yolu yoktur. Bu; onlardan olması için, hatta başka hiçbir tarafa yönelmemesi için insanlara verilen bir hibedir, bağıştır. Çünkü bunların dışındakiler zarardadır, sadece bunlar kurtulmuştur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 5, c. 2, s. 389)