Lokman Sûresi 6. Ayet

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَر۪ي لَهْوَ الْحَد۪يثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍۙ وَيَتَّخِذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ  ...

İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنَ ve
2 النَّاسِ insanlardan ن و س
3 مَنْ kimi
4 يَشْتَرِي satın alır ش ر ي
5 لَهْوَ boş ل ه و
6 الْحَدِيثِ hadisi (sözü) ح د ث
7 لِيُضِلَّ saptırmak için ض ل ل
8 عَنْ -ndan
9 سَبِيلِ yolu- س ب ل
10 اللَّهِ Allah’ın
11 بِغَيْرِ olmaksızın غ ي ر
12 عِلْمٍ bilgisi ع ل م
13 وَيَتَّخِذَهَا ve onu edinmek için ا خ ذ
14 هُزُوًا alay konusu ه ز ا
15 أُولَٰئِكَ işte
16 لَهُمْ onlara vardır
17 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
18 مُهِينٌ küçük düşürücü ه و ن
 

Dünyada maddî haz ve mutluluktan başka gayeleri olmayan insanlar, başkalarını da bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak, alıkoymak, boş şeylerle uğraşmak maksadıyla akıl ve bilgi temeline dayanmayan anlamsız, içi boş sözlere (veya bir yoruma göre) çalgılı eğlencelere kendilerini kaptırır, hayatın gayesini bunlardan ibaret görür, bunlara para harcar; bunları konuşup bunları dinlerler; Allah’ın hikmetli, anlam yüklü ve dolayısıyla kurtarıcı âyetleri kendilerine okunduğunda ise büyüklenerek bunlara kulak tıkayıp sırt çevirirler. Böylece inançlı ve inkârcı kesimler arasındaki temel bir mantık ve zihniyet farkı ortaya konmaktadır.

Eğlendirici söz” diye çevirdiğimiz 6. âyetteki lehve’l-hadîs deyimi klasik tefsirlerin çoğunda mûsiki olarak açıklanmış ve bazı tefsirlerde bu âyete dayanılarak şarkı söylemenin, çalgı çalmanın, dinlemenin, bu işin ticaretini yapmanın haram olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bu deyimin şirk inancı içeren sözler veya daha genel olarak insanlar için herhangi bir fayda getirmeyen boş ve lüzumsuz konuşmalar olduğu yolunda görüşler de zikredilmektedir (bu görüşler için bk. Taberî, XXI, 60-63). İmam Mâlik bir soru üzerine âyetteki “Allah yolundan saptırmak için” ifadesine dayanarak, “Eğer (müzik) insanı Allah’a karşı görevlerinden alıkoyuyorsa haramdır” demiştir (Kurtubî, XIV, 54). Kurtubî mûsikinin haram olduğu yolunda aktarılan bazı rivayetleri sıraladıktan sonra ünlü fıkıh bilgini Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye (bk. Ahkâmü’l-Kur’ân, III, 1494) dayanarak kendi görüşünü özetle şöyle belirtir: İnsanların kötü duygularını tahrik eden, haramları öven şarkıların haram olduğu açıktır; ancak bu tür sakıncalar taşımayan mûsiki bayram, düğün gibi sevinçli ve mutlu zamanlarda veya dinlenmeye ve rahatlamaya ihtiyaç duyulduğu durumlarda câizdir (XIV, 55-56).

Bize göre –Taberî’nin de belirttiği gibi (XXI, 63)– lehve’l-hadîs deyiminin özel olarak şarkı ve mûsiki anlamına geldiğine dair âyette herhangi bir işaret bulunmadığına göre bu deyimin anlamını mûsiki olarak sınırlamak doğru değildir. Bu iki âyette özetlenen inkârcı psikoloji ve tavır dikkate alındığında bunun, genel olarak müşriklerin, ilâhî mesajın insanlar üzerindeki etkisini kırmak veya onları alay ve eğlence konusu yapmak için ileri sürdükleri içi boş iddialar, laf cambazlıkları şeklinde yorumlanması uygun olur. Nitekim 6. âyetteki “bi-gayri ilm” (bilgisiz olarak) tabiri de bunu desteklemektedir. Eğer mûsiki, şiir vb. etkinlikler böyle bir kötü amaca alet ediliyorsa bunu yapanlar da âyetteki eleştiri kapsamına girer. Ayrıca burada, sadece o dönemdeki inkârcıların söz konusu tutumları değil, hangi dönemde olursa olsun “Allah’ın yolu”nu tıkama amacına yönelik zihniyet ile bunun ürünü olan tavır, tenkit ve faaliyetler de eleştirilmektedir.

“Tür” diye çevirdiğimiz zevc kelimesi, sözlükte “eş, bir şeyin zıt yönden dengi, eşiti, birleşik varlığın her bir ögesi” anlamına gelir. Râgıb el-İsfahânî kelimeyi, “varlıklar topluluğunu oluşturan her bir tür” anla­mın­da da açıklamış olup (el-Müfredât, “zvc” md.) meâlde bu açıklama dikkate alınmıştır.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 333-334
 

  Hadese حدث :

  حُدُوثٌ bir âraz ya da cevher olsun, bir şeyin başta yok iken sonradan var olmasıdır. إحْداثٌ ise bir şeyi icad etmektir. Duyarak veya vahy yoluyla insana uyanıkken ya da uykusunda gelen her söze حَدِيثٌ adı verilir.

  حادِثَةٌ  başa gelen büyük felakettir ve çoğulu حَوادِثٌ olarak gelir. Mufaale ve tefâul babı formlarındaki kullanımları birlikte ya da karşılıklı olarak konuşmak anlamına gelir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 36 kere geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri hadis, hâdise, ihdas, havâdis ve muhaddistir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَر۪ي لَهْوَ الْحَد۪يثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍۙ وَيَتَّخِذَهَا هُزُواًۜ 

 

Ayet atıf harfi وَ ’la  اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ a matuftur. 

مِنَ النَّاسِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  muahhar mübteda olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَشْتَر۪ي ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشْتَر۪ي  fiili  ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. لَهْوَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْحَد۪يث  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لِ  harfi,  لِيُضِلَّ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَشْتَر۪ي  fiiline mütealliktir. 

يُضِلَّ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَنْ سَب۪يلِ car mecruru  يُضِلَّ  fiiline mütealliktir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

بِغَيْرِ  car mecruru  يَشْتَر۪ي deki failin haline mütealliktir.  عِلْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile  mecrurdur.  وَ  atıf harfidir. 

يَتَّخِذ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  هُزُواً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يَشْتَر۪ي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  شري dır.

يَتَّخِذَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

يُضِلَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ضلل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

 

اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَذَابٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  مُه۪ينٌ  kelimesi  عَذَابٌ un sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُه۪ينٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَر۪ي لَهْوَ الْحَد۪يثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍۙ وَيَتَّخِذَهَا هُزُواًۜ 

 

وَ  isti’nafiyedir. Ayetin ilk cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelam, sübut ifade eden isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  مِنَ النَّاسِ, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, ref mahallinde muahhar mübtedadır.

Mevsûlün îrabdan mahalli olmayan ve her zaman kendisini takip eden sılası olan  يَشْتَر۪ي لَهْوَ الْحَد۪يثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍۙ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Lâm-ı ta’lilin dahil olup gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍۙ  cümlesi ,  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harfle birlikte  يَشْتَر۪ي  fiiline mütealliktir. 

سَب۪يلِ, lafza-i celâle muzaf olmuştur. Bu izafet  سَب۪يلِ ’in şanı içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresinde istiare vardır.  سَب۪يلِ  yol demektir (hakiki mana, müstearun minh, yani benzetilen, müşebbehün bih).  Ayette din (müstearun leh yani müşebbeh, benzeyen) manasında müstear lafız olmuştur. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş müsteârun minh zikredilmiştir.

وَيَتَّخِذَهَا هُزُواً  cümlesi  لِيُضِلَّ ’ye matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

لَهْوَ - هُزُواً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.  هُزُواًۜ ’deki tenvin tahkir ifade etmektedir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi; hidayete rağbet ettirmek için bahse konu olan kişinin adının zikredilmeyip ismi-i mevsûlle anlatılması için olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَر۪ي لَهْوَ الْحَد۪يثِ  [İnsanlardan öylesi var ki, boş lafı satın alır.] cümlesinde, istiâre-i tasrîhiyye vardır. Bunu yapanların durumu, mal satın alıp zarar eden kimsenin durumuna benzetilmiş ve يَشْتَر۪ي  (satın alır) lafzı istiare-i tasrîhiyye yoluyla,  يستبدل / değiştirir manasında müstear olarak kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

مِنَ النَّاسِ  şeklindeki müsnedin takdimi, acayip haberi dinlemeye teşvik içindir. (Âşûr) 

Şayet  لَهْوَ الْحَد۪يثِ  yani eğlencenin söze izafe edilmesinin anlamı nedir?” dersen şöyle derim: Bunun anlamı muzāfı beyan etmek olup  مِن  manalı (Yani muzāf ile muzâfun ileyh arasında  مِن ’in var kabul edildiği izafet türü) bir izafettir. Bu izafet, صُفَّةُ خّزٍ (ipek örtü),  بَابُ سجٍ  (tahta kapı) sözleri gibi bir şeyin, kendisinden mamul olduğu şeye muzaf olmasıdır. Buna göre mana,  مَنْ يَشْتَر۪ي لَهْوَ مِنَ الْحَد۪يثِ  [laftan ibaret bir eğlence satın alan] şeklinde olur; zira eğlence laftan da olur, başka şeyden de olur; burada ‘laf’ diyerek beyan edilmiştir. Laftan maksat da dinen hoş görülmeyen laftır. (Keşşâf)

Bu ayette  لَهْوَ  ve  لَهْوَ الْحَد۪يثِ  kavramları açıklandıktan sonra ayetin nüzul sebepleri zikredilmektedir. Bu ayet Nadr b. Hâris hakkında nazil olmuştur. Nadr b. Hâris ticaretle uğraşırdı. İran’a gider, acemlerin haberlerini -bazı rivayetlerde acemlerin kitaplarını satın alır ve onları Kureyş’e anlatarak: Muhammed size Ad ve Semud kavmini anlatıyor. Ben de size Rüstem, İsfendiyar ve Kisraların haberlerini anlatıyorum derdi. 

Sâmerrâî’ye göre bu ayete her ne kadar nüzul sebebi zikredilmiş olsa da ayetin sadece bu nüzul sebebiyle ve hakkında indiği kişiyle sınırlandırılması doğru değildir. Çünkü ayet, zikredilen vasfı taşıyanların genelini kapsamaktadır. لَهْوَ, iyilikten alıkoyan her batıldır.  لَهْوَ الْحَد۪يثِ  ise eğlenmek için anlatılan aslı esası olmayan efsaneler, sözler ve hurafelerdir. Şarkı ve kötü söz söylemek de  لَهْوَ الْحَد۪يثِ ten sayılmıştır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 6, c. 2, s. 341)

لَهْوَ الْحَد۪يثِ : Aslı olmayan sözler, boş efsaneler, komik laflar ve anlamsız konuşmalar gibi insanı oyalayan ve işinden alıkoyan şeylerdir.

الْحَد۪يثِ  ise az ya da çok söz için kullanılır. Çünkü söz, azar azar oluşur. (Ruhu’l Beyan)

Taberi, ayet-i kerimede zikredilen “boş söz”den maksadın, kişiyi Allah yolundan alıkoyan ve Allah ve Resulü tarafından yasaklanan her türlü söz olduğunu söylemiş ve ayet-i kerimenin umumî olan ifadesinin bunu gerektirdiğini beyan etmiştir. (Taberî)

اشترى لهوالحديث  ifadesinde istiare vardır. Burada satın alma manasındaki إشترى  ile kastedilen, bir şeyi diğer bir şeyle değişmektir. Bir şeyi, satmak da böyledir. O da bir şeyi diğeriyle değişmek anlamındadır. Buna göre, bu sözle yerilen şey, sanki eğlendirici sözü (لَهْوَ الْحَد۪يثِ) dinlemeyi, Kur'an dinlemeye, onun adabıyla edeplenmeye, onun sebeplerine yapışmaya tercih etmektir. لَهْوَ الْحَد۪يثِ  ifadesinin içine şarkı-türkü dinleme, ahlaksızca sözler, alaycı şakalar ve benzeri davranışlar girer. (Şerîf er-Râdî, Kur'an Mecazları, Âşûr)

 

اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi olan  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَذَابٌ, muahhar mübtedadır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir ve kınama ifade eder. Müsned isim cümlesi formunda gelerek sübut ifade etmiştir. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مُه۪ينٌ  kelimesi  عَذَابٌ  için sıfatttır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَابٌ  -  مُه۪ينٌ kelimelerinin nekre gelişi kesret ifade eder. 

يَشْتَر۪ي - اُو۬لٰٓئِكَ  müfred ve cemi arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.

عَذَابٌ - مُه۪ينٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.