Secde Sûresi 29. Ayet

قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ  ...

De ki: “Fetih (Kıyamet) günü, inkâr edenlere iman etmeleri fayda vermeyecektir. Onlara göz de açtırılmayacaktır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 يَوْمَ günü ي و م
3 الْفَتْحِ fetih ف ت ح
4 لَا
5 يَنْفَعُ fayda vermez ن ف ع
6 الَّذِينَ kimselere
7 كَفَرُوا inkar eden(lere) ك ف ر
8 إِيمَانُهُمْ inanmaları ا م ن
9 وَلَا ve değildir
10 هُمْ onlar
11 يُنْظَرُونَ mühlet verilenler(den) ن ظ ر
 

Allah katından gelen bildirimleri düzmece olarak niteleyen inkârcılara evrendeki olaylar ve bunlara yön veren yüce kudret üzerinde düşünme çağrısı yaparak başlayan sûre, buna paralel bir içerikle, fakat bütün bu uyarı ve yol göstermelere rağmen iman etmemekte ısrar edenler için acı âkıbetin kaçınılmaz olduğu ve peygamberin de bu hususta başka yapacak bir şeyi bulunmadığı bildirilerek sona ermektedir. İnsanlar, Allah’ın kudreti karşısında kendilerinin ne kadar âciz olduğunu ve O’nun vaadinin gerçekliğini anlamaları için 26. âyette arkeoloji gibi beşerî bilimlerin, 27. âyette de jeofizik ve ziraat gibi deneysel bilimlerin verileri ışığında düşünmeye davet edilmekte, 28. âyette yine de hesap gününe inanmamakta direnen ve bu yöndeki uyarıları hafife alan kimselerin bulunduğu belirtilmekte, 29. âyette o gün gelip çattığında “iman ettik” demenin yarar sağlamayacağı hatırlatılmakta, son âyette de Resûl-i Ekrem’in ve onun yolundan giderek gerçekleri tebliğ etmeye çalışanların inatla inkârcılıklarını koruyanları zorla iman dairesine dahil etmek gibi bir görevlerinin bulunmadığı, tebliğ görevi yapıldıktan sonra onları irade sınavı ile baş başa bırakmak gerektiği bildirilmektedir. 28. âyetin “bu hüküm ne zaman?” şeklinde çevrilen kısmı, “Aramızdaki kesin hüküm ne zaman verilecek?” veya “Sözünü ettiğiniz bu mükâfat ve ceza ne zaman gelecek?” şeklinde açıklanmıştır. 29. âyetin “o hüküm günü” şeklinde tercüme edilen kısmı için “Bedir zaferinin kazanıldığı gün”veya “Mekke’nin fethedildiği gün” anlamını verenler olmuşsa da âyetin bağlamı burada kıyamet gününün kastedildiğini göstermektedir (Taberî, XXI, 116; Şevkânî, IV, 296).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 360-361
 

قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. 

يَوْمَ  zaman zarfı,  يَنْفَعُ  fiiline mütealliktir.

يَوْمَ  hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Mekulü’l kavl   لَا يَنْفَعُ ’dir. قُلْ  fiilinin mef'ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَنْفَعُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَفَرُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. ا۪يمَانُهُمْ  kelimesi  يَنْفَعُ ’nun faili olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُنْظَرُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يُنْظَرُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

يُنْظَرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  نظر ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Kafirlerin sorusuna cevaptır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ  cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُٓوا müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan  الَّذ۪ينَ , konudaki önemine binaen fail olan  ا۪يمَانُهُمْ ’a takdim edilmiştir.

Kâfirlerin ism-i mevsulle anılması, tahkir ve sonraki habere dikkat çekme kastına matuftur.

كَفَرُٓوا - ا۪يمَانُهُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Kafirlerin, başına getirdikleri ismi işaretle alaycı bir tavır takınarak Müslümanlara kendilerini mağlup edecekleri günü sorarken  مَتٰى هٰذَا الْفَتْحُ  ifadesini kullanmaları ve seçtikleri anlam üzerine bir yorum yapılmaksızın cevap cümlesinde aynı kelimenin kendilerini şaşkına çevirecek şekilde kıyamet anlamını yüklenmesi el-ḳavlu bi’l-mûcib sanatını, bu sorunun onların beklemediği bir yanıt bulması ise üslûbu’l-ḥakîm sanatını göstermektedir. Böylece kâfirler hem fetih gününü tayin etme konusunda çabalamaktan vazgeçmeye hem de müminler adına zaferin gerçekleşeceği haberini mündemiç olan gerçek fetih (kıyamet) gününe hazırlanmaya davet edilmiştir. (Hasan Uçar, Arap Dili Belâgatinda El-Kavlu Bi’L- Mûcib ve Kur'an-ı Kerim’deki Uygulamaları) 

Fetih günü, kıyamet günüdür ki o gün, müminler ile düşmanları arasında hükmedilecek ve düşmanlarına karşı nihai zaferi kazanacaklardır.

Diğer bir görüşe göre ise fetih günü, Bedir Savaşı günüdür.

Mücâhid ile Hasen el Basrî'den rivayet olunduğuna göre ise fetih günü, Mekke fethi günüdür. (Ebüssuûd)

Ayette, onların sualine verilen cevabın, sualin zahirine mutabık olarak verilmemesi, bunun sorulacak bir şey olmadığına dikkat çekmek içindir, Zira bu husus bildirilmeye muhtaç olmayan gayet açık bir hakikattir. Keza o gün onların iman edecekleri ve kendilerine mühlet verilmeyeceği de, bildirilmeye muhtaç olmayan hakikatlerdir. Beyana muhtaç olan, ancak o günkü imanın kendilerine, fayda vermeyeceği ve onlara mühlet verilmeyeceğidir. Sanki onlara şöyle denilmiş oluyor: “Siz hiç acele etmeyin; sizinle benim öyle bir günüm olacak ki siz iman edeceksiniz, fakat imanınız size fayda vermeyecek ve siz mühlet isteyeceksiniz, fakat size mühlet verilmeyecek.” (Ebüssuûd)


وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ

 

Hükümde ortaklık sebebiyle … لَا يَنْفَعُ  cümlesine, وَ ’la atfedilmiş  وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ  cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Takdim edilmiş müsnedün ileyhten önce nefy harfinin gelmesi tahsis ifade etmiştir. Ayrıca müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve zem makamı olması sebebiyle de istimrar ifade eder. Muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde olay muhatabın muhayyilesinde canlanır. Bu da konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olur.

Müsnedün ileyhin nefîden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması durumunda bu takdîm kesinlikle tahsis ifade  eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi s. 177)

يُنْظَرُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef'ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)

Kur'an-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi, belli bir zamanda hudûsu ifade eder. Ayrıca muzari fiil cümlesi, hem hudûs hem de gelecek zaman ifadesi sebebiyle teceddüt (fiilde yenilenme/tekrarlanma) ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Onlara mühlet de verilmez. Yani süre de tanınmaz. Burada, onlara dünyada mühlet verildiği hatırlatılmıştır. (Beyzâvî, Enbiya Suresi 40)