Ahzâb Sûresi 48. Ayet

وَلَا تُطِـعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً  ...

Kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Onların eziyetlerine aldırma ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve asla
2 تُطِعِ ita’at etme ط و ع
3 الْكَافِرِينَ kafirlere ك ف ر
4 وَالْمُنَافِقِينَ ve münafıklara ن ف ق
5 وَدَعْ ve aldırma و د ع
6 أَذَاهُمْ onların eziyetlerine ا ذ ي
7 وَتَوَكَّلْ ve dayan و ك ل
8 عَلَى
9 اللَّهِ Allah’a
10 وَكَفَىٰ ve yeter ك ف ي
11 بِاللَّهِ Allah
12 وَكِيلًا vekil olarak و ك ل
 
Müminler çektikleri bunca eziyete karşı bu dünyada Allah’ın rahmeti olan bir Peygamber’i tanıdıkları ve onunla beraber yaşama lutfuna erdikleri, âhirette ise birçok akla hayale gelmez nimete nâil olacakları için rahat ve mutlu olmalıdırlar. Resûlullah da Allah’a dayandığı, güvendiği; başına gelenler, kâfirlerin ve münafıkların isteklerini değil, O’nun emrini yerine getirmek için çırpınırken geldiği için acılara katlanmalı, felâketlere dayanmalıdır; çünkü dayanıp güvenmeye Allah’tan ziyade lâyık olan hiçbir varlık yoktur.
 

وَلَا تُطِـعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً

 

Ayet, atıf harfi وَ ’la önceki mukadder istînâfa matuftur. 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تُطِـعِ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. الْكَافِر۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُنَافِق۪ينَ  atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

دَعْ  illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  اَذٰيهُمْ  mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir. تَوَكَّلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. 

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  تَوَكَّلْ   fiiline mütealliktir. وَ  atıf harfidir. 

كَفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. بِ harf-i ceri zaiddir. اللّٰهِ  lafza-i celâl lafzen mecrur, fail olarak mahallen merfûdur. وَك۪يلاً  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). Ayet müfred haldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَوَكَّلْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsisi وكل ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
 

وَلَا تُطِـعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ 

 

Ayet  وَ ’la mukadder istînâfa atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nehiy üslubunda gelmiş olmasına rağmen irşad manasındadır. Bu nedenle cümle mecâz-ı mürsel mürekkeptir.

الْكَافِر۪ينَ  ve  الْمُنَافِق۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وبَشِّرِ المُؤْمِنِينَ  ifadesine bir nevi mukabil olarak  وَلَا تُطِـعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ  ayetinin gelişi, münafıkların kendilerinden istediklerini kabul etmemesine dair Efendimize bir uyarı ve yine ordudan ayrılmak için izin istedikleri zaman onlara izin verişini desteklemek içindir. (Âşûr)

Mukadder istînâfa matuf olan  وَدَعْ اَذٰيهُمْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

Mefûl olan  اَذٰيهُمْ  izafetinde masdar failine veya mef’ûlüne muzaf olmuştur. (Âşûr ve https://tafsir.app/m-mawdou/39/22)

دَعْ  kelimesinin, onların söyledikleri eza ve cefa verici sözleri önemsememek ve umursamamak manasında mecâz olarak kullanılmış olması da mümkündür. (Âşûr)

“O kâfirlere ve münafıklara itaat etme (uyma).” sözü peygamberimizin, davet işinde kâfirlere müdara etmesini (hoşgörülü davranmasını), tebliğde yumuşak davranmasını ve uyarıda müsamaha göstermesini yasaklamaktadır. Bunun kinaye yoluyla itaat olarak ifade edilmesi, yasaklanan husus, itaate dahil edilerek ve o suretle tasvir yapılarak bu yasağı ve tenfiri (nefret ettirmeyi) ağırlaştırmak içindir. (Ebüssuûd)


 وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ 

 

Ayetin bu cümlesi de mukadder istînâfa matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

تَوَكَّلْ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

Sülasisi  وكل  olan  تَوَكَّلْ  fiili,  تفعّل  babındadır. Bu bab fiile, mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve taleb anlamları katabilir. Mücerret sülasi fiilin anlamını da taşıyabilir. Mutavaat; herhangi bi nesnenin bir fiilin eylemini kabul etmesi ve bu eylemle alınmak istenen neticeye olumlu cevap vermesidir.


وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً

 

وَ  istînâfiyyedir.

İstînâfiye  وَ ’ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

بِاللّٰهِ  ’deki  ب  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.  اللّٰهِ, lafzen mecrur mahallen merfû konumda müsnedün ileyhtir.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla  اللّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.  وَكَفٰى بِاللّٰهِ  sözünde zamir yerine Allah ismi gelmiştir. Lafza-i celâlin tekrarlanması, zatının yüceliğine tenbih, onun kudret ve celâlini hissettirmek, zihne yerleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

وَك۪يلًا۟  temyizdir. Temyiz anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.

Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün, illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin mastarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd, Nisa Suresi 81) 

وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً  sözünde tağlîb vardır. Allah sadece vekil olarak değil, Basîr, Semi', Hafîz olarak da yeter.

تَوَكَّلْ  -  وَك۪يلاً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

وَكَفٰى بِاللّٰهِ  ve  وَكَفٰى بِرب  ifadelerindeki  بِ  harf-i ceri, Kur’an’ın her yerinde zaiddir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr, Nisa Suresi 171) 

Ayette lafza-i celâl iki kez geçmektedir. Çünkü makam, korkutma ve uyarma makamıdır. İsm-i celâl, peygambere yol göstermek, yardım etmek ve sabretmesini sağlamak için tekrar edilmiştir. Bu tekrarda cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً  cümlesi  وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ  cümlesi için tezyîldir. (Âşûr)