Ahzâb Sûresi 49. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَاۚ فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً  ...

Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut’a verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 إِذَا zaman
5 نَكَحْتُمُ nikahladığınız ن ك ح
6 الْمُؤْمِنَاتِ inanan kadınları ا م ن
7 ثُمَّ sonra
8 طَلَّقْتُمُوهُنَّ boşarsanız ط ل ق
9 مِنْ
10 قَبْلِ önce ق ب ل
11 أَنْ
12 تَمَسُّوهُنَّ onlara dokunmadan م س س
13 فَمَا yoktur
14 لَكُمْ size
15 عَلَيْهِنَّ onların üzerinde
16 مِنْ
17 عِدَّةٍ bir iddet (hakkınız) ع د د
18 تَعْتَدُّونَهَا sayacağınız ع د د
19 فَمَتِّعُوهُنَّ hemen geçimliklerini verin م ت ع
20 وَسَرِّحُوهُنَّ ve onları serbest bırakın س ر ح
21 سَرَاحًا bir bırakışla س ر ح
22 جَمِيلًا güzel ج م ل
 
Hz. Peygamber’in bazı güzel nitelikleri zikredildikten sonra ona özgü hükümlere geçilirken, diğer müminlere ait hükümlerin değişmediğini anlatmak üzere bir açıklama yapılmaktadır. Buna göre bir mümin, evlenme akdi yapıp da cinsel temasta bulunmadan veya buna imkân verecek şekil ve süre içinde baş başa kalmadan (halvet-i sahîha) önce karısını boşarsa, kadının hamile kalması ihtimali bulunmadığından iddet beklemesi de gerekmemektedir. Boşamadan hemen sonra dilerse bir başka erkekle evlenmesi mümkündür. Onu “güzelce bırakmak”tan maksat boşarken ve fiilen ayrılırken incitmemektir, mehir belirlenmiş ise bunun yarısını ödemektir, bazı yorumculara göre buna ek olarak da gönlünü almak üzere bazı hediyeler vermektir (ayrıca bk. Bakara 2/ 236-237).
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَاۚ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, münadadan bedel veya atf-ı beyan olup lafzen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُٓوا dur. Îrabtan mahalli yoktur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰمَنُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا)dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir: 

a) (إِذَا)  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b) (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezm edenlerinkiyle aynıdır.

c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَكَحْتُمُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نَكَحْتُمُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  fail olarak mahallen merfûdur. الْمُؤْمِنَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

طَلَّقْتُمُوهُنَّ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir. طَلَّقْتُمُوهُنَّ  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir. مِنْ قَبْلِ  car mecruru  طَلَّقْتُمُوهُنَّ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تَمَسُّو  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بَعْدَ  ve  قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzaf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzaf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzaf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzafun ileyhleri hazfedilince zamm üzere mebni olurlar. 

Ayette  قَبْلِ  muzaf olup başına harf-i cer geldiği için mecrurdur ve cümleye muzaf olduğu için cümlenin başında  اَنْ  bulunmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

مَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَلَيْهِنَّ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir. مِنْ  zaiddir. عِدَّةٍ  muahhar mübteda olup lafzen mecrur, mahallen merfûdur. 

تَعْتَدُّونَهَا  cümlesi  عِدَّةٍ ’nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır. 

Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT: 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR: Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi mef'ûl, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَعْتَدُّونَهَاۚ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَاۚ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

طَلَّقْتُمُوهُنَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi, طلق ’dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

تَعْتَدُّونَهَاۚ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi عدد ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

 الْمُؤْمِنَاتِ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen fasiha harfidir. Takdiri,  إن لم تفرضوا لهنّ صداقا فمتّعوهنّ  (Eğer onlara sadaka vermezseniz, onları sevindirin.) şeklindedir. 

مَتِّعُوهُنَّ  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. سَرِّحُوهُنَّ  atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. سَرِّحُو  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  سَرَاحاً  mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:

1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

جَم۪يلاً  kelimesi  سَرَاحاً ’nin sıfatı olup mansubdur.

مَتِّعُوهُنَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi, متع dır.

سَرِّحُوهُنَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi, سرح dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَاۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

الَّذ۪ينَ  münadadan bedeldir. Bedel ıtnâb sanatı babındandır. Mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Nidanın cevabı olan …اِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ  cümlesi, şarttır.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelen  ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle, şart cümlesine, atfedilmiştir.  ثُمَّ, zamanda terahi ifade eder.

Ayetin metninde  ثُمَّ  [sonra] kelimesinin zikredilmesinin faydası, cinsel ilişki imkânı gerçekleştikten sonra boşamanın gecikmesinin, nesepte olduğu gibi iddette de etkili olacağı vehmini bertaraf etmek içindir. (Ebüssuûd)

اَنْ  mastar harfiتَمَسُّوهُنَّ  fiilini nasb ederek manasını masdara çevirmiştir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel cer mahallinde olup  مِنْ قَبْلِ ’nin muzâfun ileyhidir. Muzari sıygada gelerek tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

فَ  karinesiyle gelen  فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَاۚ  cümlesi şartın cevabıdır. Menfî isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.

فَ , rabıta yani şartın cevabının başına gelen harftir.  مَا  nafiyedir. Şartın cevap cümlesinde icazı hazif ve takdim - tehir vardır.  لَكُمْ, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Cümlenin muahhar mübtedası  مِنْ عِدَّةٍ ’e dahil olan  مِنْ  zaiddir. Tekid ifade eder.  تَعْتَدُّونَهَاۚ  cümlesi,  عِدَّةٍ ’in sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Muzari sıygada gelerek tecessüm ifade etmiştir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

Bu; iddet müddeti içindeki kadına iddet halindeyken geri dönen ve daha sonra kendisine dokunmadan onu boşayan kimsenin durumuna benzer. (Âşûr) 

اَنْ تَمَسُّوهُنَّ  ifadesi, cinsî münasebetten kinayedir. (Âşûr)

نَكَحْتُمُ  -  طَلَّقْتُمُو  ve  ثُمَّ  -  قَبْلِ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اٰمَنُٓوا  -  مُؤْمِنَاتِ  ve  عِدَّةٍ  -  تَعْتَدُّونَ  gruplarındaki kelimeler arasında cinas-ı iştikak sanatı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

“Ey insanlar” ve “Ey iman edenler” hitaplarıyla başlayan ayetler, taşıdıkları mesajlar bakımından benzerlik taşıdıkları gibi ayrıştıkları noktalar da vardır. Her iki hitap da kendinden sonra itikat, ibadet, helal ve haram, cezalar, sosyal hayat gibi konulara yer vermektedir. Ancak “Ey iman edenler” hitabıyla verilen mesajlar Medenî sureler çerçevesinden verildiğinden dolayı hüküm ayetleri ağır basmaktadır. Aile hukuku, cihat, gibi konular “Ey iman edenler” hitabından sonra işlenmektedir. (Enver Bayram, Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitaplarıyla Başlayan Ayetler Arasında Bir Mukayese)  

Kur’an’da bu tip  يَٓا اَيُّهَا  formunda nida çoktur. İçinde tekit türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra  اَيُّ  harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Mübhem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan emri uyanık ve dikkatli bir şekilde almak için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan  هَا  gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri't T'abîri'l Kur'ânî, Dirâsetu Tahlîliyye li Sûreti'l Ahzab, s. 43)

مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ  [Onlara dokunmadan önce] ifadesinde kinaye vardır. Yüce Allah, cinsî ilişkiden kinaye olarak dokunma kelimesini kullanmıştır. Bu, meşhur kinayelerden ve övülmüş Kur'anî edeplerdendir. Çünkü Kur'an, âdî lafızlardan uzaktır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir) 

Nikâh cinsel ilişkide bulunmak demektir. Akde nikâh denilmesi ikisi arasındaki birliktelik sebebiyledir; çünkü akit, cinsel ilişkiye götüren yoldur. Bunun benzeri, günahın sebebi olduğu için şaraba günah denmesidir. Beyan ilminde bunun benzeri ise recez bahrindeki; Develerin, bulutundaki hörgüçler [bulutundan uçuşan yağmurda göründü] beytidir. Şair, develerin semirmesi ve hörgüçlerinin yükselmesine sebep olduğu için suya “deve hörgücü” demektedir. Nikâh kelimesi Kur’an-ı Kerim’de sadece akit anlamında kullanılmıştır; çünkü o açıkça söylenecek olursa cinsel ilişki anlamındadır. Ancak cinsel ilişki için; dokunma, temas, yaklaşma, sarıp sarmalama ve yapma kelimelerinin kullanılması Kur’an’ın âdâbındandır. (Keşşâf)

Bu hüküm, Müslümanların evlendikleri kitap ehli kadınlar için de geçerli olduğu halde ayette bu hükmün mümine kadınlara tahsis edilmesi, şu noktaya dikkat çekmek içindir: Mümin erkek, kendi dölü (nutfesi) için hayırlı olan kadını seçmeli ve yalnız mümine kadını nikâh etmelidir. (Ebüssuûd)


فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً

 

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabına gelmiştir.  Bu cevap cümlesi emir üslubunda talebi inşai isnaddır. Takdiri  إن لم تفرضوا لهنّ صداقا فمتّعوهنّ  (Eğer onlara sadaka vermezseniz, onları sevindirin.) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

سَرَاحاً  kelimesi,  سَرِّحُوهُنَّ  fiilinin mef’ûlü mutlakı olarak cümleyi tekid etmiştir.

سَرَاحاً  -  سَرِّحُو  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Kulağa daha hoş gelen ve daha güzel olan, ayet sonları uygunluğu vardır: غَفُوراً  رَح۪يماً  مُبَشِّراً  نَذ۪يراًۙ  -  سِرَاجاً مُن۪يراً  -  عَل۪يماً۟  -  حَلِيمًَا  -  سَرَاحاً  -  جَم۪يلاً  gibi. Bu Kur'an-ı Kerim'in hususiyetlerinden olup güzelleştirici edebî sanatlardandır.

مَتِّعُوهُنَّ  ve  سَرِّحُوهُنَّ  fiilleri,  تفعيل  babındadır. Bu babın fiile kattığı en belirgin anlam, kesrettir.