لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ عَنْ صِدْقِهِمْۚ وَاَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Sorgulanacak olanlar, bizim tercih ettiğimiz tercümeye göre peygamberlerdir; “Onlar bile sorgu göreceklerine göre diğerleri düşünsünler!” denilmek istenmiştir. Aynı cümleyi, “peygamberlerin dini tebliğ ettikleri kimseleri sorumlu tutmak ve sorgulamak için” şeklinde anlamak da mümkündür.
Bundan sonra Ahzâb (Hendek) Savaşı, bu savaşta müminlerin geçirdiği çetin imtihan, münafıkların ve müşriklerin, hak dine ve gerçek peygambere karşı yapıp ettikleri anlatılacağı için bir giriş olmak üzere ezelde veya her bir peygamber vazifelendirilirken yapılan kutsal sözleşme hatırlatılmıştır.
Peygamber’le yapılan sözleşme anlatılırken “yaptık”, sorgulama söz konusu edilirken “sorgulamak için yaptı” denilmesi (Arap edebiyatında iltifat adı verilen söz sanatının kullanılması), Allah-kul ilişkisi bakımından anlamlıdır. Cenâb-ı Mevlâ peygamberleriyle sözleşme yapmakla onlara büyük bir şeref bahşetmiştir, bu lutuftan söz ederken de “yaptık” demektedir. Sıra hesap sormaya gelince cemal ve lutuf sıfatlarının değil, celâl ve adalet sıfatlarının tecellisi devreye girmektedir; adaletin icrası farklı ve daha soğuk bir ilişki biçimi olduğundan “sorgulamamız için” değil “sorgulaması için” denilmiştir.
لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ عَنْ صِدْقِهِمْۚ
لِ harfi, يَسْـَٔلَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ‘den sonra, 3) Lamu’l cuhuddan sonra, 4) Lamu’t talilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vavu’l maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lamu’t talilden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اَخَذْنَا fiiline mütealliktir.
يَسْـَٔلَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الصَّادِق۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
عَنْ صِدْقِهِمْ car mecruru يَسْـَٔلَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْۚ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الصَّادِق۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَعَدَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru اَعَدَّ fiiline mütealliktir. لِلْكَافِر۪ينَ ’nin cer alameti ى’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır.
عَذَاباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اَل۪يماً۟ kelimesi عَذَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
اَعَدَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi عدد ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَل۪يماً۟ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ عَنْ صِدْقِهِمْۚ
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ عَنْ صِدْقِهِمْ cümlesi, اَخَذْنَا fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِيَسْـَٔلَ Kelimesindeki lam talil içindir. Yani Allah'ın ahdini yerine getirenlerin ve ahidlerini bozmayanların mükafatlarını artırmak ve Allah'ın elçilerinin kendilerine getirdiklerini inkâr edenlere şiddetli bir azap vermek için onlardan sağlam bir ahit aldık. (Âşûr)
لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ [Doğrulara sorması için] cümlesinde, önceki ayetteki اَخَذْنَا fiilindeki 1. şahıs kipinden 3. şahıs kipine dönüş yani iltifat sanatı vardır. Bundan maksat, müşrikleri susturmak ve kınamaktır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)
(Bunu Allah), sadıklara sadakatlerinden sormak için yaptı. Kâfirler için ise acı verecek bir azap hazırladı.
Niçin? Allah'ın, doğrulara doğruluklarını sorması için. Sözün gelişi, mütekellim yani birinci çoğul şahıs kipi ile “soralım diye” denilmesiydi. Ancak bu şekilde doğrudan doğruya fiiline bağlanacaktı. Böyle olmayıp başlı başına bağımsız bir cümle olmak üzere mukadder (var sayılan) bir fiile bağlandığının anlaşılması için, birinci şahıstan, üçüncü şahsa dönülerek “sorması için” denilmiştir ki öznesi gizli olan “O”dur ve Allah isminin yerine geçmiştir. Yani Allah peygamber gönderip söz almayı, o doğrulara doğruluklarını sormak, imtihan ile doğruluklarını ortaya çıkarmak için yaptı. Ve kâfirlere can yakıcı bir azap hazırladı. Görülüyor ki bu “hazırladı” mukadder (var sayılan) “yaptı” fiiline atfedilmiştir. Demek ki doğrulara “soru”, kâfirlere “azap” var; o halde Allah'tan korkmalı, kâfirlere bakmamalıdır. (Elmalılı)
الصَّادِق۪ينَ - صِدْقِ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَاَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Cümle atıf harfi وَ ’la …اَخَذْنَا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
وَاَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ cümlesi لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ cümlesine atfedilmiştir. Kâfirlere olan azabın gerçekleşeceğinin kesinliğini belirtmek için üslup değiştirilmiştir ki, kendilerinin de cevap veya mazeretlerinin kendilerine işittirildiği kimseler gibi sorguya çekileceklerini vehmetmesinler. Bununla birlikte o kâfirlerin uğrayacağı azabın hazırlığının Allah indinde tamamlanmış ve onun ilminde kesinleşmiş olduğunu belirtilmektedir. (Âşûr)
اَل۪يماً۟ kelimesi, عَذَاباً için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Burada zamir makamında zahir isim olarak لِلْكَافِر۪ينَ kullanılması dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Böylece azabın sebebine dikkat çekilmiştir.
عَذَاباً ’deki tenvin azabın bilenemeyecek türden bir azap olduğuna işaret olarak korkuyu artırmak içindir. اَل۪يماً۟ sıfatı da bu manayı destekler.
Bu cümle, اَخَذْنَا cümlesi üzerine atfedilmiştir. Çünkü mana; “Allah, müminleri ödüllendirmek için peygamberlerden dinine davet edeceklerine dair sapasağlam söz almış ve kâfirler için can yakıcı bir azap hazırlamıştır.” şeklindedir. Veya [doğruluklarını sorsun] diye cümlesinin delalet ettiği şeye atfedilmiştir; adeta bunun üzerine, müminleri ödüllendirmiş ve kâfirlere can yakıcı bir azap hazırlamıştır. (Keşşâf)
لِلْكَافِر۪ينَ - الصَّادِق۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır.