Sebe' Sûresi 52. Ayet

وَقَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ۚ وَاَنّٰى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍۚ  ...

(Azabı görünce), “ona inandık derler” ama onlar için, artık uzak bir yerden (dünyadan) iman elde etmek nasıl mümkün olur?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا ve demektedirler ق و ل
2 امَنَّا inandık ا م ن
3 بِهِ ona
4 وَأَنَّىٰ ama nasıl olur? ا ن ي
5 لَهُمُ onlar için
6 التَّنَاوُشُ elde etmeleri ن و ش
7 مِنْ -den
8 مَكَانٍ yer- ك و ن
9 بَعِيدٍ uzak ب ع د
 

Sûrenin başında kıyametin kendilerine gelmeyeceğini iddia edenlerden söz edilmişti; bu âyetlerde de, o inkârcıların kaçışı, kurtuluşu olmayan güne yakalanmanın telâşı içindeki halleri tasvir edilerek sûre tamamlanmaktadır. 

51. âyette geçen “yakın bir yerden yakalanma”, bazı müfessirler tarafından, yeryüzünden, kabirlerden, mahşerde hesap görülen yerden veya bulundukları yerden alınıp cezalandırılma şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XXII, 107-109; Şevkânî, IV, 384). Diğer bir yoruma göre ise burada, o kişilerin çepeçevre kuşatılmaları kastedilmektedir (İbn Atıyye, IV, 426). Muhammed Esed bunu “kendi içlerinden, kişiliklerinden, can damarından” şeklinde yorumlar (II, 883). 52. âyette geçen ve “Ama bu kadar uzak bir yerden (kurtaracak bir imana) kavuşmak ne mümkün!” şeklinde çevrilen cümle, imanın fayda vermesi ve kurtuluşa erme fırsatının çoktan kaçırılmış olduğunu veya tövbe etme ve tekrar dünyaya döndürülme isteğinin kabul edilmeyeceğini belirten temsilî bir anlatımdır (Taberî, XXII, 110-111; Şevkânî, IV, 384). 53. âyetin “körü körüne” şeklinde çevrilen kısmı lafzan “uzak yerden” anlamına gelmekte olup, bununla hiçbir sağlam delile dayanmadan ve bilinçsizce ortaya atılan iddialar kınandığı için (Şevkânî, IV, 384) böyle tercüme edilmiştir.


Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 443-444
 

وَقَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ۚ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  اٰمَنَّا بِه۪ ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

بِه۪  car mecruru  اٰمَنَّا  fiiline mütealliktir.

اٰمَنَّا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 وَاَنّٰى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍۚ

 

وَ  itiraziyyedir.  اَنّٰى  istifhâm ismi, zarf olup mübteda  التَّنَاوُشُ ‘un mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

التَّنَاوُشُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  لَهُمُ  car mecruru mübtedanın mahzuf haline mütealliktir.  مِنْ مَكَانٍ  car mecruru  التَّنَاوُشُ ‘e mütealliktir. 

بَع۪يدٍ  kelimesi  مَكَانٍ ‘nın sıfatı olup mecrurdur.  بَع۪يدٍ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. 

Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ۚ 

 

Ayetin ilk cümlesi atıf harfi  وَ ‘la … فَزِعُوا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümle müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

‘Güvenli oldu, emniyette oldu’ anlamındaki  اٰمَن  fiilinin  بِ  harfi ile ‘inandı, iman etti’ manasına gelmesi, tazmin sanatıdır.

 

 وَاَنّٰى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍۚ

 

 

وَ  itiraziyye, اَنّٰى  istifham harfidir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

Zaman zarfı ve soru ismi  اَنّٰى ’nın müteallakı olan mukaddem haber mahzuftur.

اَنّٰى  ifadesi burada mekândan haber verilmesini isteyen istifham edatıdır ve inkari anlamda kullanılmıştır. (Âşûr)

Car mecrur  لَهُمُ , durumun onlara has olduğunu belirtmek için, amili olan  التَّنَاوُشُ ’ya takdim edilmiştir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tahkir ve tevbih kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olması sebebiyle, ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

بَع۪يدٍ  kelimesi  مَكَانٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.  مَكَانٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.

Bu cümlede teşbih-i temsili vardır. (Âşûr)