Sebe' Sûresi 7. Ayet

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۙ اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ  ...

Yine inkâr edenler şöyle dediler: “Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dediler ki ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 هَلْ mi?
5 نَدُلُّكُمْ size gösterelim د ل ل
6 عَلَىٰ
7 رَجُلٍ bir adam ر ج ل
8 يُنَبِّئُكُمْ size haber veren ن ب ا
9 إِذَا zaman
10 مُزِّقْتُمْ siz parçalandığınız م ز ق
11 كُلَّ tamamen ك ل ل
12 مُمَزَّقٍ dağılıp م ز ق
13 إِنَّكُمْ sizin
14 لَفِي içinde olacağınızı
15 خَلْقٍ bir yaratılış خ ل ق
16 جَدِيدٍ yeni ج د د
 

Hz. Muhammed’in peygamberliği ile ilgili olarak etrafa yayılan haberler karşısında Mekke müşrikleri hac mevsiminde dışarıdan geleceklere olumsuz telkinde bulunmak üzere bir fikrî hazırlık yapma ihtiyacı hissetmişlerdi. İşte bu sözün böyle bir hazırlık sonunda üretilmiş olması muhtemeldir. Onu dışarıdan gelenlerin gözünde küçük düşürmek ve kendilerinin ona karşı düşmanca tavır takınmalarını mâzur göstermek üzere geliştirdikleri bu olumsuz propaganda ifadesinde “Bir adam gösterelim mi size?” şeklinde bir üslûp kullanmaları da özel bir amaç taşıyordu: Resûlullah Mekke müşrikleri arasında çok iyi tanınan bir kişi olmasına rağmen, dışarıdan gelip onun hakkında soru soracak kimselerin kendisini ciddiye almamaları için, fazla tanınıp bilinmeyen bir şahıstan söz ediliyor izlenimi vermek istiyorlardı (İbn Âşûr, XXII, 147-151).

“Asıl âhirete inanmayanlar azaptadırlar” cümlesindeki azaptan maksat âhiretteki azap olabileceği gibi dünyada çekecekleri azap da olabilir (İbn Atıyye, IV, 406). Zira âhiret inancı olmayan kimsenin hayata bakışı kötümserdir, geleceğe yönelik ümitleri zayıftır, yapıp ettikleriyle ilgili açık bir hedefi yoktur. Bu hâlet-i rûhiye, onun dünyada da için için bir azap yaşaması sonucunu doğurur. Müşrik Araplar’da da görülen bu ruh hali âhirete inanmayan modern insanda daha çok ölümden kaçış ve ölümü unutma çabası şeklinde, bu kaçış da âhiret inancının yerine ihtiraslarını ikame etme tarzında tezahür etmektedir. Oysa bu gibi kimselerin ölümü hatırlamaları kendilerine bir acı veriyorsa, hatırlamamaları –daha doğrusu unutmak için ortaya koydukları zorlama çabaların verdiği tatminsizlik ve huzursuzluk– bin acı vermektedir. Bu durum, İslâmî öğretilerde ölümü hatırlamaya özel bir önem verilmesini daha anlamlı kılmaktadır.

 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا dur. Îrabdan mahalli yoktur.

Mekulü’l-kavli  هَلْ نَدُلُّكُمْ dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. هَلْ  istifhâm harfidir. نَدُلُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَلٰى رَجُلٍ car mecruru  نَدُلُّ  fiiline mütealliktir.  يُنَبِّئُكُمْ  fiili  رَجُلٍ nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يُنَبِّئُكُمْ  merfû muzari fiildir.  Faili müstetir olup takdiri هو ‘ dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُزِّقْتُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مُزِّقْتُمْ  sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. كُلَّ  mef’ûlu mutlaktan naib olup fetha ile mansubdur.  مُمَزَّقٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

يُنَبِّئُكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نبأ ’dir. 

مُزِّقْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  مزق ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ

 

اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ  cümlesi  يُنَبِّئُكُمْ in ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen merfûdur.

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

ف۪ي خَلْقٍ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.  جَد۪يدٍ  kelimesi  خَلْقٍ nın sıfatı olup mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۙ اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen istihza ve tahkir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olması sebebiyle ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

رَجُلٍ ’deki tenvin herhangi bir manasında, tahkir içindir. 

يُنَبِّئُكُمْ  cümlesi  رَجُلٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.  إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır.

Cümleye dahil olan  اِذَا , şarttan mücerret zaman zarfıdır. Takdiri …إنّكم تبعثون وتحشرون  (Siz muhakkak yeniden diriltilecek ve toplanacaksınız.) olan mahzufa mütealliktir. 

مُزِّقْتُمْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

مُزِّقْتُمْ  -  مُمَزَّقٍۙ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak sanatı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ  cümlesi,  يُنَبِّئُكُمْ  fiilinin mef’ûlü olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede icaz-ı hazif sanatı vardır.  ف۪ي خَلْقٍ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

جَد۪يدٍ  kelimesi  خَلْقٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

خَلْقٍ ’daki tenvin nev ifade eder.

خَلْقٍ جَد۪يدٍ  ifadesinde istiare vardır. Çünkü onun aslı ‘kesmek’ anlamındaki  جد ’nin masdarından türetilmiştir. Nitekim bez/kumaş, dokunduğu tezgahtan kesildiği vakit veya giyecek kişinin giymesi için biçildiği zaman  قَدْ  جُدَّ اَلْثَوْبُ فهوجَدِيدٌ  (Kumaş yeni biçilmiştir, o yeni biçilendir) denir. Allahu a’lem, burada  اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ  ile kastedilen, yeniden yaratılıp mükâfat ve ceza göreceği yere iade edilmesi haliyle insanın, dokuma işlemi bittikten sonra dokuma tezgahından kesilen bez/kumaş gibi olacağının anlatılmasıdır. (Şerîf er-Râdî, Kur'an Mecazları, Rad Suresi 5)

اِذَا  zarfının başa alınması yeniden dirilmenin uzak olduğunu göstermek ve mübalağa etmek içindir. Amili de mahzuftur, mabadi onu göstermektedir. Çünkü makabli (يُنَبِّئُكُمْ ) ona parçalanmaya zaman bakımından yakın değildir. Mabadi  de ( اِذَا ’dan sonrası) kendinin muzâfun ileyhidir. Ya da araya  اِنَّ  girmiştir.  مُمَزَّقٍۙ ’un da ism-i mekân olabilir ki manası parçalandığınız ve sel sizi her tarafa götürdüğü ve sağa sola attığı zaman demektir, جديد  de ism-i fail manasınadır,  جدَّ ‘den gelmektedir,  حديد ‘in  حدَّ ’den geldiği gibi. (Beyzâvî)

Onların bundan maksat­ları, Peygamberle (sav) alay etmektir. Peygamberin (sav), tanınmayan bir adam olduğuna işaret etmek için adını zikretmediler. Sanki o, bilinme­yen bir insanmış. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir)