Fâtır Sûresi 26. Ayet

ثُمَّ اَخَذْتُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟  ...

Sonra ben inkâr edenleri yakaladım. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 أَخَذْتُ ben de yakaladım ا خ ذ
3 الَّذِينَ kimseleri
4 كَفَرُوا inkar eden(leri) ك ف ر
5 فَكَيْفَ nasıl? ك ي ف
6 كَانَ oldu ك و ن
7 نَكِيرِ benim inkarım ن ك ر
 

Bu âyetlerde kendisine, ilâhî mesajı bütün insanlığa ulaştırma gibi ağır bir görev yüklenmiş olan ve yakın çevresindeki birçok insanın şirk batağından çıkmamak için direndiklerini gördüğünden ruhen daralmış bulunan Resûl-i Ekrem teselli edilmekte, onun, insanları uyarmakla görevli olduğu ve herkesi imana getirmek gibi bir vazifesinin bulunmadığı bildirilmekte, önceki peygamberlerin durumları hatırlatılarak mâneviyatını yüksek tutması istenmektedir. 

24. âyetin son cümlesi, ilâhî mesajın ve tevhid çağrısının bütün insanlığı kapsayacak biçimde peygamberler vasıtasıyla ulaştırıldığını ifade etmektedir. Her topluluğa Allah tarafından bir uyarıcı gönderilmiş, uzun veya kısa bir süre uyarıcının mesajı korunmuş, sonra unutulmuş (araya fetret yani mesajın unutulduğu, bozulduğu bir süre girmiş), arkadan yeni bir uyarıcı gönderilmiştir. Burada bu ifadeye yer verilmesindeki maksat iki şekilde açıklanabilir: a) Kendi toplumunda şiddetli baskı ve eziyetlere mâruz kalan Resûl-i Ekrem’e önceki peygamberlerin de benzeri durumlarla karşılaştığını hatırlatıp ona direnme gücü aşılamak (ki 25. âyet bu yorumu destekler niteliktedir), b) Hz. Muhammed’in daha önce hiç karşılaşılmamış bir görev iddiasıyla ortaya çıkmış olmadığına dikkat çekmek ve böylece Kur’an’ın muhataplarını kendilerini bağlayan bir argüman üzerinde düşünmeye çağırmak. Bu durumda onlara düşen, peşinen reddetmek yerine onun gerçek bir peygamber olup olmadığını araştırmak olacaktır (Râzî, XXVI, 18).

 


 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 462
 

ثُمَّ اَخَذْتُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا

 

Cümle, terahi ifade eden  ثُمَّ  harfi ile makabline atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُوا  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Bahsi geçenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri tahkir ve sonraki haber dikkat çekmek içindir.

Burada, zamir (onları) kullanılmayıp  الَّذ۪ينَ كَفَرُوا  denilmesi, onları küfürle zemmetmek ve azaba uğratılmalarinin sebebinin de bu olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)


 فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟

  

Ayetin son cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İki cümle arasında lafzen ve manen mutabakat mevcuttur.

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. 

كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir. 

Buradaki istifham tacîb (hayret uyandırma) ifade eder. (Âşûr) 

Muzâfun ileyhi mahzuf, izafet terkibindeki  نَك۪يرِ , nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir.

نَك۪يرِ , inkârın şiddetini ifade eden bir isimdir. Burada ikabın (cezanın) şiddeti için kinaye olarak kullanılmıştır.(Âşûr)

Muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri hafifletmek ve fasılaya riayet için hazf edilmiştir. (Âşûr)

Sübut ve istimrar ifade eden bu isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp inkâr ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Ayetteki, ["Bak ki benim inkârım nasıl imiş!"] ifadesi, daha önce bilineni iyice anlatmak için sorulmuş bir sorudur: Onlar Allah'ın, kendilerini alabildiğine inkâr ettiğini, yani yadırgadığını ve hoşlanılmayacak bir işi, yani köklerini kazıyacak bir azabı başlarına getireceğini biliyorlardı. (Fahreddin er-Râzî)

فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟ , onların uğratılacakları ilâhî azabın pek korkunç ve şiddetli olacağını bildirmektedir. (Ebüssuûd)

 

ثُمَّ اَخَذْتُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا 

 

Cümle, terahi ifade eden  ثُمَّ  harfi ile makabline atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُوا  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Bahsi geçenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri tahkir ve sonraki haber dikkat çekmek içindir.

Burada, zamir (onları) kullanılmayıp  الَّذ۪ينَ كَفَرُوا  denilmesi, onları küfürle zemmetmek ve azaba uğratılmalarinin sebebinin de bu olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)


 فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟

 

 

Ayetin son cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İki cümle arasında lafzen ve manen mutabakat mevcuttur.

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. 

كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir. 

Buradaki istifham tacîb (hayret uyandırma) ifade eder. (Âşûr) 

Muzâfun ileyhi mahzuf, izafet terkibindeki  نَك۪يرِ , nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir.

نَك۪يرِ , inkârın şiddetini ifade eden bir isimdir. Burada ikabın (cezanın) şiddeti için kinaye olarak kullanılmıştır.(Âşûr)

Muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri hafifletmek ve fasılaya riayet için hazf edilmiştir. (Âşûr)

Sübut ve istimrar ifade eden bu isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp inkâr ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Ayetteki, ["Bak ki benim inkârım nasıl imiş!"] ifadesi, daha önce bilineni iyice anlatmak için sorulmuş bir sorudur: Onlar Allah'ın, kendilerini alabildiğine inkâr ettiğini, yani yadırgadığını ve hoşlanılmayacak bir işi, yani köklerini kazıyacak bir azabı başlarına getireceğini biliyorlardı. (Fahreddin er-Râzî)

فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟ , onların uğratılacakları ilâhî azabın pek korkunç ve şiddetli olacağını bildirmektedir. (Ebüssuûd)