Fâtır Sûresi 25. Ayet

وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ  ...

(Ey Muhammed!) Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 يُكَذِّبُوكَ seni yalanlıyorlarsa ك ذ ب
3 فَقَدْ elbette
4 كَذَّبَ yalanlamışlardı ك ذ ب
5 الَّذِينَ kimseler de
6 مِنْ
7 قَبْلِهِمْ bunlardan önceki ق ب ل
8 جَاءَتْهُمْ onlara getirmişlerdi ج ي ا
9 رُسُلُهُمْ elçileri ر س ل
10 بِالْبَيِّنَاتِ açık kanıtlar ب ي ن
11 وَبِالزُّبُرِ ve sahifeler ز ب ر
12 وَبِالْكِتَابِ ve Kitap ك ت ب
13 الْمُنِيرِ aydınlatıcı ن و ر
 

Bu âyetlerde kendisine, ilâhî mesajı bütün insanlığa ulaştırma gibi ağır bir görev yüklenmiş olan ve yakın çevresindeki birçok insanın şirk batağından çıkmamak için direndiklerini gördüğünden ruhen daralmış bulunan Resûl-i Ekrem teselli edilmekte, onun, insanları uyarmakla görevli olduğu ve herkesi imana getirmek gibi bir vazifesinin bulunmadığı bildirilmekte, önceki peygamberlerin durumları hatırlatılarak mâneviyatını yüksek tutması istenmektedir. 

24. âyetin son cümlesi, ilâhî mesajın ve tevhid çağrısının bütün insanlığı kapsayacak biçimde peygamberler vasıtasıyla ulaştırıldığını ifade etmektedir. Her topluluğa Allah tarafından bir uyarıcı gönderilmiş, uzun veya kısa bir süre uyarıcının mesajı korunmuş, sonra unutulmuş (araya fetret yani mesajın unutulduğu, bozulduğu bir süre girmiş), arkadan yeni bir uyarıcı gönderilmiştir. Burada bu ifadeye yer verilmesindeki maksat iki şekilde açıklanabilir: a) Kendi toplumunda şiddetli baskı ve eziyetlere mâruz kalan Resûl-i Ekrem’e önceki peygamberlerin de benzeri durumlarla karşılaştığını hatırlatıp ona direnme gücü aşılamak (ki 25. âyet bu yorumu destekler niteliktedir), b) Hz. Muhammed’in daha önce hiç karşılaşılmamış bir görev iddiasıyla ortaya çıkmış olmadığına dikkat çekmek ve böylece Kur’an’ın muhataplarını kendilerini bağlayan bir argüman üzerinde düşünmeye çağırmak. Bu durumda onlara düşen, peşinen reddetmek yerine onun gerçek bir peygamber olup olmadığını araştırmak olacaktır (Râzî, XXVI, 18).

 


 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 462
 

  Ceye'e جيأ :

  جاء fiilinin mastarı olan مَجِيء sözcüğü الإتيان gibi gelmek anlamındadır ancak farkı ondan daha genel olmasıdır. Çünkü الإتيان rahat bir şekilde gelmeyi anlatır, bazen elde edilmemiş olsa da kasıt itibarıyla getirilmek istenen şey için de söylenebilir. مَجِيء  ise sadece meydana gelen şeyler için geçerlidir.

  Yine جاء fiili hem soyut hem somut şeyler için de kullanılabilir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de sadece sülasi fiil olarak 278 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ 

 

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُكَذِّبُوكَ  şart fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur.    

مِنْ قَبْلِهِمْ  car mecruru  mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُكَذِّبُوكَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ

 

Cümle, ism-i mevsûlun halidir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren و ‘sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَتْهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  رُسُلُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamiri  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِالْبَيِّنَاتِ  car mecruru  جَٓاءَتْهُمْ  fiiline mütealliktir.  اَلْبَيِّنَاتِ  kelimesi cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

وَبِالْكِتَابِ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. الْمُن۪يرِ  kelimesi  الْكِتَابِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ 

 

Ayet, önceki ayetteki …اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz.Peygamber’dir. İlk cümle, şart üslubunda gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasındaki şart cümlesi  يُكَذِّبُوكَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِنْ , vuku bulması nadir olan durumlarda kullanılan şart harfidir. 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Fail konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası mahzuftur.  مِنْ قَبْلِهِمْ  bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Allah Teâlâ, önceki kavimlerin de peygamberleri yalanladıkları haberini verdiği bu cümlenin maksatları arasında Rasulullah’a sav destek olmak manası vardır. Bu idmâc sanatıdır. 

Bu ayette Peygamber (sav) teselli edilmektedir. (Âşûr)

يُكَذِّبُوكَ - كَذَّبَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 


جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ

 

Fasılla gelen  جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ  cümlesi ism-i mevsulden hal-i müekkide olarak ıtnâbdır. و ’la gelmeyen bu hal cümlesi bu durumun, sürekli bir özellik olduğuna işaret eder. Hal sahibinin durumunu tekid ifade ettiği için fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tekid edici halin başına  وَ  gelmez.

Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  بِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ  car mecrurları بِالْبَيِّنَاتِ ‘e matuftur. Cihet-i câmia temâsüldür. Car mecrurlar,  رُسُلُهُمْ ’un mahzuf haline mütealliktir.

الْمُن۪يرِ  kelimesi  الْكِتَابِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

الْمُن۪يرِ , mübalağalı ism-i fail kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. 

الْكِتَابِ الْمُن۪يرِ  ifadesinde istiare vardır. الْمُن۪يرِ  kelimesi mecazi manada kullanılmıştır. ‘Yol gösteren’ manasında müstear lafızdır. Câmi’ her ikisinde de bulunan hedefe ulaştırma  özelliğidir.

Beyyinât; peygamberliğin doğruluğuna tanıklık eden deliller yani mucizelerdir. الزُّبُرِ  ise sahifeler anlamındadır. Aydınlatıcı bir kitap ile Tevrat, İncil ve Zebur gibi kitaplar kastedilmiştir. Her ne kadar bir kısmı -yani açık deliller- tüm peygamberlerde, bir kısmı -yani kitap ve sahifeler- bazılarında bulunuyorsa da, bu zikredilenler peygamber cinsine ait olduğundan, peygamberlerin tümüne mutlak olarak isnat edilmişlerdir. (Keşşâf, Ebüssuûd, Âşûr)