اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۜ وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّا | şüphesiz biz |
|
2 | أَرْسَلْنَاكَ | seni gönderdik |
|
3 | بِالْحَقِّ | gerçek ile |
|
4 | بَشِيرًا | müjdeleyici |
|
5 | وَنَذِيرًا | ve uyarıcı |
|
6 | وَإِنْ | ve yoktur |
|
7 | مِنْ | hiçbir |
|
8 | أُمَّةٍ | millet |
|
9 | إِلَّا | olmayan |
|
10 | خَلَا | (gelip) geçmiş |
|
11 | فِيهَا | içinde |
|
12 | نَذِيرٌ | bir uyarıcı |
|
Bu âyetlerde kendisine, ilâhî mesajı bütün insanlığa ulaştırma gibi ağır bir görev yüklenmiş olan ve yakın çevresindeki birçok insanın şirk batağından çıkmamak için direndiklerini gördüğünden ruhen daralmış bulunan Resûl-i Ekrem teselli edilmekte, onun, insanları uyarmakla görevli olduğu ve herkesi imana getirmek gibi bir vazifesinin bulunmadığı bildirilmekte, önceki peygamberlerin durumları hatırlatılarak mâneviyatını yüksek tutması istenmektedir.
24. âyetin son cümlesi, ilâhî mesajın ve tevhid çağrısının bütün insanlığı kapsayacak biçimde peygamberler vasıtasıyla ulaştırıldığını ifade etmektedir. Her topluluğa Allah tarafından bir uyarıcı gönderilmiş, uzun veya kısa bir süre uyarıcının mesajı korunmuş, sonra unutulmuş (araya fetret yani mesajın unutulduğu, bozulduğu bir süre girmiş), arkadan yeni bir uyarıcı gönderilmiştir. Burada bu ifadeye yer verilmesindeki maksat iki şekilde açıklanabilir: a) Kendi toplumunda şiddetli baskı ve eziyetlere mâruz kalan Resûl-i Ekrem’e önceki peygamberlerin de benzeri durumlarla karşılaştığını hatırlatıp ona direnme gücü aşılamak (ki 25. âyet bu yorumu destekler niteliktedir), b) Hz. Muhammed’in daha önce hiç karşılaşılmamış bir görev iddiasıyla ortaya çıkmış olmadığına dikkat çekmek ve böylece Kur’an’ın muhataplarını kendilerini bağlayan bir argüman üzerinde düşünmeye çağırmak. Bu durumda onlara düşen, peşinen reddetmek yerine onun gerçek bir peygamber olup olmadığını araştırmak olacaktır (Râzî, XXVI, 18).
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَرْسَلْنَاكَ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَرْسَلْنَاكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِالْحَقِّ car mecruru اَرْسَلْنَاكَ fiiline mütealliktir.
بَش۪يرًا ve نَذ۪يرًا kelimeleri اَرْسَلْنَاكَ fiilinin mef’ûlunun hali olup fetha ile mansubdur.
بَش۪يرًا - نَذ۪يرًا kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ
وَ atıf harfidir. اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. مِنْ harf-i ceri zaiddir. اُمَّةٍ lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır.
خَلَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. ف۪يهَا car mecruru خَلَا fiiline mütealliktir. نَذ۪يرٌ fail olup lafzen merfûdur.
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.
اَرْسَلْنَاكَ fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
بَش۪يراً ve نَذ۪يراً kelimeleri اَرْسَلْنَاكَ ’nin mef’ûlünden haldir. Hal manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
نَذ۪يراً - بَش۪يراً kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
بِالْحَقِّ ifadesi iki zamirden birinin halidir; anlamı da ‘hak olduğun -ya da olduğumuz- halde’ şeklindedir. بِالْحَقِّ , mastarın sıfatı da olabilir ki bu durumda anlam; hak ile birlikte bulunan bir göndermeyle, olur. Bir diğer ihtimal ise بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۜ kelimelerine müteallik olmasıdır. Bu takdirde; gerçek olan bir vaat ile uyaran, gerçek olan bir azap ile korkutan biri olarak anlamında olur. (Keşşâf)
وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ
Atıfla gelen cümle kasırla tekid edilmiştir. Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّٓا ile oluşan kasır cümleyi tekid etmiştir. مِنْ اُمَّةٍ , lafzen mecrur mahallen merfû olarak mübtedadır. مِنْ tekid ifade eden zaid harftir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ cümlesi haberdir. Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.
Haber olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur ف۪يهَا , konudaki önemine binaen, fail olan نَذ۪يرٌ ’a takdim edilmiştir.
İki unsurla tekid edilen sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasr, mübteda ile haber arasındadır. اُمَّةٍ maksûr/mevsûf, خَلَا maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, zaid harf, isim cümlesi ve kasr sebebiyle birden fazla tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
Cenab-ı Hak, şu iki hususu anlatmak için, ["Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka her ümmette bir uyarıcı, elçi bulunmuştur"] buyurmuştur;
1) Peygamberin kalbini teselli etmek için... Çünkü böylece Cenab-ı Hak, başkalarının da kendisi gibi, kavminin eziyetlerine katlanmış olduğunu bildirmektedir.
2) Onu kabul etmesini, kavmine ilzam etmek... Çünkü Hz Muhammed (sav), peygamberlerin ilki değildir. O ancak, diğerleri gibi o peygamberlerin iddia ettiği şeyleri iddia etmiş ve o şeyleri anlatmıştır. (Fahreddin er-Râzî)