اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذ۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنْ | değilsin |
|
2 | أَنْتَ | sen |
|
3 | إِلَّا | başka |
|
4 | نَذِيرٌ | uyarıcı(dan) |
|
Bu âyetlerde kendisine, ilâhî mesajı bütün insanlığa ulaştırma gibi ağır bir görev yüklenmiş olan ve yakın çevresindeki birçok insanın şirk batağından çıkmamak için direndiklerini gördüğünden ruhen daralmış bulunan Resûl-i Ekrem teselli edilmekte, onun, insanları uyarmakla görevli olduğu ve herkesi imana getirmek gibi bir vazifesinin bulunmadığı bildirilmekte, önceki peygamberlerin durumları hatırlatılarak mâneviyatını yüksek tutması istenmektedir.
24. âyetin son cümlesi, ilâhî mesajın ve tevhid çağrısının bütün insanlığı kapsayacak biçimde peygamberler vasıtasıyla ulaştırıldığını ifade etmektedir. Her topluluğa Allah tarafından bir uyarıcı gönderilmiş, uzun veya kısa bir süre uyarıcının mesajı korunmuş, sonra unutulmuş (araya fetret yani mesajın unutulduğu, bozulduğu bir süre girmiş), arkadan yeni bir uyarıcı gönderilmiştir. Burada bu ifadeye yer verilmesindeki maksat iki şekilde açıklanabilir: a) Kendi toplumunda şiddetli baskı ve eziyetlere mâruz kalan Resûl-i Ekrem’e önceki peygamberlerin de benzeri durumlarla karşılaştığını hatırlatıp ona direnme gücü aşılamak (ki 25. âyet bu yorumu destekler niteliktedir), b) Hz. Muhammed’in daha önce hiç karşılaşılmamış bir görev iddiasıyla ortaya çıkmış olmadığına dikkat çekmek ve böylece Kur’an’ın muhataplarını kendilerini bağlayan bir argüman üzerinde düşünmeye çağırmak. Bu durumda onlara düşen, peşinen reddetmek yerine onun gerçek bir peygamber olup olmadığını araştırmak olacaktır (Râzî, XXVI, 18).
اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذ۪يرٌ
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir اَنْتَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır. نَذ۪يرٌ haber olup lafzen merfûdur.
نَذ۪يرٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذ۪يرٌ
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mütekellim Allah Teala, muhatap Hz. Peygamber’dir.
Kasrla tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. اَنْتَ mevsuf/maksûr, نَذ۪يرٌ sıfat/maksûrun aleyh olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Bu ayette de önceki ayet gibi Peygamber Efendimiz’in inandığı iki şey bire indirildiği için yine kasr-ı ifrad olmuştur. Çünkü o, kavminin hidayetini çok arzu ediyordu. Bu konuda o kadar hırslıydı ki; kendisinde inzâr sıfatı yanında, dalalet ve kibirlenmekte ısrar eden kavmine hidayet etme kudreti olduğuna inanıyormuş menzilesine konularak, bu ikinci inancı, yani bu kudret reddedilmiştir. Böylece ifrad kasrı olmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu cümlede tahsis yani; olumsuz mananın yanında bir de olumlu mana ifadesi vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذ۪يرٌ ‘ de kasr-ı izafî vardır. (Âşûr)
Allah Teâlâ, yine peygamberini teselli etmek için, اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذ۪يرٌ "Sen gelecek tehlikeleri haber verenden başka bir kimse değilsin" buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)