Yâsin Sûresi 19. Ayet

قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ  ...

Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 طَائِرُكُمْ uğursuzluğunuz ط ي ر
3 مَعَكُمْ sizin kendinizdedir
4 أَئِنْ -için mi?
5 ذُكِّرْتُمْ size öğüt verildiği- ذ ك ر
6 بَلْ hayır
7 أَنْتُمْ siz
8 قَوْمٌ bir kavimsiniz ق و م
9 مُسْرِفُونَ aşırı giden س ر ف
 

قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

طَٓائِرُكُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

مَعَ  zaman zarfı, mahzuf habere mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Hemze istifham harfidir. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ذُكِّرْتُمْ  sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri;  تطيّرتم (Uğursuz saydınız) şeklindedir.

ذُكِّرْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi ذكر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  قَوْمٌ  haber olup lafzen merfûdur. مُسْرِفُونَ  kelimesi  قَوْمٌ ‘nün sıfatı olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُسْرِفُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  طَٓائِرُكُمْ  mübtedadır. Car mecrur  مَعَكُمْۜ , mahzuf habere mütealliktir.

طائر  uğursuzluk olarak tefsir edilmiştir. Yani uğursuzluğunuz sizinle beraberdir, bu uğursuzluk küfür halinde kalmanızdır. Bizimle ise bir uğursuzluk söz konusu değildir, çünkü biz tevhide ve Allah'a kulluğa davet ediyoruz. Bunda ise iyilik, hayır ve bereket vardır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.93)


 اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ

 

Fasılla gelen cümle, mekulü’l-kavle dahil müstenefedir. Hemze istifham harfi,  اِنْ  şart harfidir. Şart cümlesi  اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri  تطيّرتم  (uğursuz saydınız) olan cevap cümlesi mahzuftur. Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Şart fiili  ذُكِّرْتُمْۜ  meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ  [Size nasihat edilirse de mi?] yani “dünyada ve ahirette sizin için hayır olacak şey tavsiye edilirse bunu uğursuzluk sayacak veya bizi taşlamak ve azap etmekle mi tehdit edeceksiniz,” demektir. Muayyen bir şeyle sınırlamamak ve mutlak olarak bırakmak için şartın cevabı hazf edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.93)


بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

Mekulü’l-kavle dahil olan bu cümle istînâfiyyedir.  بَلْ  idrâb harfidir. 

بَلْ  harfi, cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَوْمٌ  için sıfat olan  مُسْرِفُونَ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مُسْرِفُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu sıfatın onlarda sabit ve devamlı olduğuna işaret etmiştir.

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat s. 80, Tevbe 120-121)

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübût ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur’ân-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya delaleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

تَطَيَّرْنَا  (uğursuzluğa uğradık) - طَٓائِرُكُمْ (sizin uğursuzluğunuz) kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.