قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler ki |
|
2 | إِنَّا | doğrusu biz |
|
3 | تَطَيَّرْنَا | uğursuzluğa uğradık |
|
4 | بِكُمْ | sizin yüzünüzden |
|
5 | لَئِنْ | eğer |
|
6 | لَمْ |
|
|
7 | تَنْتَهُوا | vazgeçmezseniz |
|
8 | لَنَرْجُمَنَّكُمْ | sizi mutlaka taşlarız |
|
9 | وَلَيَمَسَّنَّكُمْ | ve size dokunur |
|
10 | مِنَّا | bizden |
|
11 | عَذَابٌ | bir azab |
|
12 | أَلِيمٌ | acıklı |
|
قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
تَطَيَّرْنَا بِكُمْ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. بِكُمْ car mecruru تَطَيَّرْنَا fiiline mütealliktir.
تَطَيَّرْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir نَا zamiri fail olup mahallen merfudur. تَطَيَّرْنَا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi طير ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَنْتَهُوا şart fiili olup, نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. نَرْجُمَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَيَمَسَّنَّكُمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. مِنَّا car mecruru يَمَسَّنَّكُمْ fiiline mütealliktir. عَذَابٌ fail olup lafzen merfûdur. اَل۪يمٌ kelimesi عَذَابٌ ‘nun sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَنْتَهُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Mekulü’l-kavle dahil istînaf cümlesidir.
لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie, إنْ şart harfidir. Şart cümlesi olan لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا , menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Kasemin cevap cümlesinin delaletiyle şartın cevabının hazfi, icâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
لَنَرْجُمَنَّكُمْ cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Kasem ve nun-i sakile ile tekid edilmiş müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Mahzuf kasem ve mezkûr cevabından oluşan terkip kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Aynı üslupta gelen وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ cümlesi, hükümde ortalık nedeniyle kasemin cevabına atfedilmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِنَّا , fail olan عَذَابٌ ’a takdim edilmiştir. Bu takdim müşriklerin tehditlerindeki kararlılığa işarettir.
Azabın مَسَّ fiiline isnadı mecaz-ı aklîdir. عَذَابٌ ’daki tenvin nev ve kesret ifade eder.
عَذَابٌ için sıfat olan اَل۪يمٌ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اَل۪يمٌ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
لَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ ibaresindeki dokunmak kelimesi mecâz-ı mürseldir. Dokunmak, eleme sebep olur. O halde sebep zikredilmiş müsebbep kastedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Sâmerrâî, îcâz ve tafsîl bakımından bu ayeti قَالُوا۟ ٱطَّیَّرۡنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَۚ [Dediler ki: Biz sende ve yanındakilerde uğursuzluk görüyoruz.] Neml/ 47 ayetlerini karşılaştırmaktadır.
Sâmerrâî, Yasin ayetindeki karye ashabının, uğursuzluğu zikretmekle yetinmeyip elçileri taşlama ve işkenceyle tehdit ederek sözü uzattıklarını; Neml ayetinde ise herhangi bir tehdit yöneltmeksizin sadece uğursuzlukla yetindiklerini ve böylece sözü kısa (mûciz) tuttuklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla îcâz, îcâzı; tafsîl de tafsîli gerektirmiştir. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)
Yâ-Sîn Suresindeki ayette neden إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُم [Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzlandık] buyurulmuş ve اِنَّ ile tekid edilmiş, Neml Suresinde ise قَالُوا اطَّيَّرْنَا [Uğursuzluğa uğradık dediler] buyurularak böyle bir tekid gelmemiştir?
Buna verilecek cevap, şiddet ve mübalağa ifade eden fiillerle birlikte tekidin gelmesinin gerekli olmadığıdır. Mütekellim daha kuvvetli olan fiili, ya da vasfı kullandığı vakit bunlarla birlikte tekid gelmesi gerekmez. Tekidin gelişi sadece maksatla ilgilidir. Kelam gerektiriyorsa bu fiil veya vasıf tekid edilir. Mesela şöyle diyebiliriz: اصطبرت عليك وإني صبرت على فلان (Sana sabrettim ve muhakkak ki filan kişiye sabrettim.) Burada mübalağalı ve beliğ olan fiil اصطبر fiili olup tekidsiz gelmiş, mübalağa ifade etmeyen fiil tekidli gelmiştir. Çünkü amaç ilk cümlede mübalağalı olarak sabrı ifade etmek iken, ikinci cümlede sabrı tekidli olarak ifade etmektir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.85)
لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ sözüyle onlar yüzünden uğursuzlandıkları sonra da davetlerinden vazgeçmezlerse onları taşlayacakları kasem ve nûn-u tekid ile tekid edilerek zikredilmiştir. إِنْ harfine dahil olan لَ harfi kaseme delalet eder. Bu لَ kaseme hazırlık yapar, delalet eder ve bu yüzden de لام الموطئة denir. Tehditleri de fiile dahil olan nûn-u tekid es-sakîle (şeddeli tekid nûnu) ile tekid edilmiştir. O halde uğursuzluk اِنَّ , tehdit ise kasem ve şeddeli tekid nûnu ile tekid edilmiştir.(Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.89)
Ayette geçen منا [Bizden] ibaresi azabın kim tarafından gerçekleşeceğini ifade eder. Azap da, taşlamak da aynı kişilerden gelecektir. Ayet لنرجمنكم و ليمسنكم منا عذاب أليم [Sizi mutlak taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur) şeklinde gelmiş, ليمسنكم عذاب أليم [Acıklı bir işkence dokunur) şeklinde gelmemiştir ki bu fiilleri kimin yaptığı müphem kalmasın. Bu şekilde gelseydi azabın onların ilahlarından geleceği zannedilebilirdi.
منا (Bizden) şeklindeki car mecrurun azaba takdim edilmesi için birçok sebep vardır. Ayetin konusu onlardır ve birçok fiil onlara isnad edilmiştir:
قالوا إنا تطيّرْنا [Dediler: ‘’Doğrusu biz uğursuzlandık.’’]
لنرجمنكم ا [Sizi mutlak taşlarız.]
وليمسنكم منا [Muhakkak bizden dokunur.] Dolayısıyla onlara ait zamirin takdimi münasip olmuştur. Onlar uğursuzluğa uğrayanlar, taşlayanlar ve azap edenlerdir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.92)
Ayetteki, لَنَرْجُمَنَّكُمْ [Sizi mutlaka taşlarız.] ifadesi, şu iki manaya gelebilir:
a) Bu, "Sizi söz, sövüp-sayma ile adeta taşlarız" demektir. Buna göre, "Size dokunur" ifadesi, cezalandırmada, bir artırmayı gösterir. Binaenaleyh sanki onlar, "iş sövüp saymayla da kalmaz, dövmeye ve işkenceye kadar uzanır" demek istemişlerdir. '
b) Bununla, bizzat taş yağmuruna tutma manası kastedilmiştir. Bu durumda, ayetteki, لَيَمَسَّنَّكُمْ (size dokunur.) ifadesi, bu recmin (taşlamanın) nasıl olacağını anlatmış olur, yani, "Bu, sizi bir-iki taşta taşlayıp bırakma ile olmaz. Aksine bu, sizler ölünceye kadar sürdürülür. O ölüm de, elem verici bir azabtır" demektir. Ayetten kastedilen mana, "sizi recm ederiz ve böylece bizden size elim bir azab dokunur" şeklinde olur. اَل۪يمٌ lafzının لمؤلم (acı veren) manasına geldiğini söylemiştir. الفَعِيلُ vezninin, مفعل ism-i fail manasına gelmesi azdır. Bu kelimenin "razı olan bir hayat" deyiminde olduğu gibi, elemli manasında olması da mümkündür. Bu durumda da, fail vezni fail (yapan) manasına olmuş olur, böylesi çoktur. (Fahreddin er-Râzî)