Yâsin Sûresi 23. Ayet

ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا يُنْقِذُونِۚ  ...

“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَأَتَّخِذُ edinir miyim? ا خ ذ
2 مِنْ
3 دُونِهِ O’ndan başka د و ن
4 الِهَةً tanrılar ا ل ه
5 إِنْ eğer
6 يُرِدْنِ bana dilese ر و د
7 الرَّحْمَٰنُ Rahman ر ح م
8 بِضُرٍّ bir zarar vermek ض ر ر
9 لَا
10 تُغْنِ sağlamaz غ ن ي
11 عَنِّي bana
12 شَفَاعَتُهُمْ onların şefa’ati ش ف ع
13 شَيْئًا hiçbir (fayda) ش ي ا
14 وَلَا ve asla
15 يُنْقِذُونِ onlar beni kurtaramazlar ن ق ذ
 

ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا يُنْقِذُونِۚ

 

Hemze istifham harfidir.  اَتَّخِذُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’ dir. 

مِنْ  دُونِه۪ٓ  car mecruru amili  اَتَّخِذُ ‘nun mahzuf ikinci mef’ûlün bihine mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اٰلِهَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُرِدْنِ  şart fiili olup, meczum muzari fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

الرَّحْمٰنُ  fail olup lafzen merfûdur.  بِضُرٍّ  car mecruru mef’ûlün mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; متلبّسا بضرّ (zarara bürünmüş olarak) şeklindedir. 

فَ  karînesi olmadan gelen  لَا تُغْنِ عَنّ۪ي  cümlesi şartın cevabıdır. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تُغْنِ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir.  عَنّ۪ي  car mecruru تُغْنِ  fiiline mütealliktir.  شَفَاعَتُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

شَيْـٔاً  mef’ûlu mutlaktan naib olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا يُنْقِذُونِ  cümlesi atıf harfi وَ ‘ la  تُغْنِ  fiiline matuftur. 

لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يُنْقِذُونِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

تُغْنِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غني ‘dır.

يُرِدْنِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رود ‘dir.

يُنْقِذُونِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نقذ ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اَتَّخِذُ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً 

 

Mekulü’l-kavle dahil olan ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Hemze istifham harfidir. İlk cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama taaccüp anlamlarına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayette tecahül-i ârif sanatı vardır. Mütekellimin sorunun cevabını bilmemesi söz konusu değildir.

Cümlede takdim-tehir ve îcâzı hazif sanatları vardır. Mahzuf ikinci mef’ûle müteallik olan car mecrur  مِنْ دُونِه۪ٓ , konudaki önemine binaen mef’ûl olan  اٰلِهَةً ’e takdim edilmiştir.

دُونِ ’nin Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması gayrının tahkiri içindir.

دُونِه۪ٓ  tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah'la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı c. 8, s. 723)

اٰلِهَةً ’deki tenvin nev, kesret ve tahkir ifade eder.


 اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا يُنْقِذُونِۚ

 

Şart cümlesi olan  اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اِنْ  şart harfi, asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder. 

Mahzuf mef’ûlün haline müteallik olan  بِضُرٍّ ‘deki tenvin, muayyen olmayan adet ve nev içindir.

ف  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً , menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنّ۪ي , ihtimam için fail olan  شَفَاعَتُهُمْ ’a takdim edilmiştir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Fiillerin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir. 

شَيْـٔاً , mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir.

Aynı üslupta gelerek makabline atfedilen  وَلَا يُنْقِذُونِۚ  cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.

بِضُرٍّ - شَفَاعَتُهُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

يُنْقِذُونِۚ - شَفَاعَتُهُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً  [Ondan başka tanrılar mı edinir miyim?] sorusu kına­ma ifade eder. 

الرَّحْمٰنُ  -  مِنْ دُونِه۪ٓ  kelimeleri arasında izmar ve izhar arasında güzel bir iltifat sanatı vardır. 

Bu ayetle ilgili olarak, güzel olan başka nükteler de vardır:

a) Cenab-ı Hak bu ifadeyi istifham üslubuyla zikretmiştir ki, bu üslubda, o işin çok açık ve net olduğu manası yatmaktadır. Zira, bir şeyden bahsedip de, mesela edinmem diyen kimsenin bu sözünü duyan kimse, ona: ‘’Niçin edinmezsin?’’ diyerek bunun sebebini sorar. Binaenaleyh, Cenab-ı Hak, ‘’Edinir miyim?’’ buyurunca, O’nun bu sözü, haber verme anında, talep edilen o sebebi beyana gerek bırakmaz. Buna göre sanki bu şahıs, Sana danıştım, o halde bana yol göster der. Bunun üzerine kendisine danışılan kimse, düşünmeye başlar. Böylece O ona sanki: ‘’O iş hususunda düşün. Böyle yaparsan, sen meseleyi ben sana haber vermeksizin anlarsın’’ demiş olur.

b) Ayetteki, من دونه (O'ndan başka) ifadesi de ilginç bir hususiyet taşımaktadır: Bu zat فَطَرَن۪ي (Beni yaratan) ifadesiyle, Allah’a ibadet ettiğini beyan edince, O'ndan başkasına ibadet etmenin caiz olmayacağını beyan etmiştir. Çünkü eğer bu zat, Allah'tan başkasına ibadet etmiş olsaydı, o zaman, Allah'tan başka mabud edinmiş olduğu bütün şeriklere ibadet etmesi gerekirdi. Çünkü her şey muhtaçtır, fanidir, sonradan meydana gelmedir. Binaenaleyh şayet bu zat, ‘’Ben ilâhlar edinmem’’ demiş olsaydı, o zaman ona, Bunda iki farklı durum muhtemeldir: “Seni yaratandan başkasını tanrı edinirsen, hadsiz sayıda tanrı edinmen gerekir. Yok eğer senin ilâhın, senin Rabbin ve hâlıkın ise, bu takdirde senin başka ilâhlar edinmen caiz değildir’’ denirdi.

c) Ayetteki,  ءأتخذ (Edinir miyim?) tabiri O’ndan başkasının ilâh olmadığına bir işarettir. Çünkü tanrı edinen, ilâh olmaz. İşte bundan dolayı [Cenab-ı Hak, Ne eş ne de oğul edindi] (Cin/5) ve [Hamd, oğul edinmemiş olan Allah'a mahsustur] (İsrâ/111) buyurmuştur.  اتخذ (Edinmek) kelimesi aslen mevcut olan ve tercih meselesi olmayan ve o manadan ayrılması mümkün olmayan bir şey için kullanılmaz. Mesela gerçekten babamız olan kişi için  اتخذت فلاناً أباً (Filan kişiyi baba edindim) denmez. Ya da gerçekten kardeşimiz olan kişi için  اتخذت فلاناً أخاً (Filan kişiyi erkek kardeş edindim) denmez. Taşıdığı manadan ayrılması, terk etmesi ve tercih söz konusu olduğu zaman bu fiil kullanılabilir.  لا تغن عني شفاعتهم  ibaresinde akıllılara ait zamir kullanılmıştır. Çünkü şefaat etmek için akıllı olmak gerekir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.102-103)