فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Sûre, yüce Allah’ın mutlak ilâh ve rab olduğunun en veciz ifadesi olan bir âyetle son bulmaktadır. “Egemenlik” diye çevirdiğimiz melekût kelimesi mülkiyette mübalağayı ifade eder; bununla, Allah Teâlâ’nın her şeyin sahibi ve mâliki olduğu, onlar üzerinde dilediği gibi ve hikmetine uygun olarak tasarruf gücünün bulunduğu anlatılmaktadır (Zemahşerî, III, 294).
Sonunda herkesin Allah’a döndürülmesi, genellikle, mahşer günü verilecek hesap için bütün insanların O’nun huzuruna çıkarılması şeklinde açıklanır. Bazı müfessirler bu dönüşün izahı sadedinde, iman sahiplerinin 20. âyette zikri geçen mümin kişi gibi koşarak ve kendi istekleriyle Allah’a yöneleceklerini, ilâhî bağış ve ikrama erişmek istemeyen münkirlerin ise zorla O’nun huzuruna sevkedileceklerini belirtirler.
فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كان أمره كذلك فسبّحه (Madem ki O’nun durumu böyledir o halde O’nu tesbih edin) şeklindedir.
سُبْحَانَ mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri , سبّح (Tesbih et) şeklindedir. الَّذ۪ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
بِ harf-i ceri zaiddir. يَدِه۪ lafzen mecrur, mukaddem haber olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَلَكُوتُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. كُلِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. اِلَيْهِ car mecruru تُرْجَعُونَ fiiline mütealliktir.
تُرْجَعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Muttasıl zamir olan çoğul و 'ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ
ف , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cevap cümlesi olan سُبْحَانَ , takdiri سبّح (Tesbih etti) olan mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olarak mansubdur. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Takdiri إن كان أمره كذلك (Madem ki O’nun durumu böyledir) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Muzâfun ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sıla cümlesi olan بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. بِيَدِه۪ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ muahhar mübtedadır. Bu takdim kasr ifade etmiştir. بِيَدِه۪ ’nin müteallak maksûrun aleyh/sıfat, مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ maksur/mevsûf olmak üzere kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır
Mecrur haber vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda كائِنٍ benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)
Veciz anlatım kastıyla gelen بِيَدِه۪ izafeti, يَدِ için tazim ifade eder.
شَيْءٍ ‘deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.
فسبحان kelimesindeki فَ harfi sebep ifade eder. Çünkü bu tabir mahlukatı üzerindeki nimetlerin, semâvât ve arzdaki müthiş yaratma fiili ve sınırsız kudretinin ifadesinden sonra gelmiştir. Bu da O'nun her şeyin otoritesini elinde tutan bir yaratıcı olduğunun zikredilmesiyle tenzihini gerektirmiştir.
Haber olan بيده şeklindeki car mecrur takdim edilmiştir. ملكوت كل شيء ibaresi, mübtedadır. Bu takdim, kasr içindir. Yani her şeyin melekûtu sadece O'nun elindedir, başka hiç kimsenin bu melekûtta bir payı yoktur. O'nun dışındakilerin elinde hiçbir şey yoktur. Melekût, rahamût ve rahabût gibi mübalağa ifade eder. Yani tam bir mülkiyettir. Subhân kelimesinden sonra gelmesinde herşeyin malikinin Allah olduğuna, Allah'ın herşeye kādir olduğuna, dolayısıyla O'na tesbih edilmesi gerektiğine ima vardır. Melekût; gayb alemi ve emir alemi olarak tefsir edilmektedir.
Allâh Teâlâ mülkü elinde tutmaktan münezzehtir. Bunun manası zatının yüceliğidir. O, her türlü noksanlıktan berîdir. Mahlûkatının muktedir yaratıcıyı, her şeyin O'nun elinde olduğunu ve O'nun her türlü noksanlıktan uzak olduğunu bilmesi için gelmiş bir ayettir. Muktedir bir malik, zalim ve acımasız olabilir, noksan sıfatlara sahip olabilir. Allâh Teâlâ, kendisinin bütün noksanlıklardan uzak olduğunu ifade etmiştir. Melekût kelimesi, mülk kelimesinin mübalağalı şeklidir. Yani bu mülkte sadece mülk değil, izzet ve otorite de söz konusudur. Mülk kelimesinde olmayan bir mübalağa manası vardır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.371-372)
وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ayetin son cümlesi, sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اِلَيْهِ car mecruru ihtimam ve fasılaya riayet için تُرْجَعُونَ fiiline takdim edilmiştir.
Onlar, ondan başkasına dönmeyi iddia etmiş değil, fakat yeniden dirilmeyi inkâr etmişlerdir. (Âşûr)
تُرْجَعُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. تُرْجَعُونَ fiilinde de bir tehdit ve uyarı olduğu düşünülebilir. Fiil, bize döndürmekle kalmaz, gereken cezayı veririz manası da taşımaktadır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Sonra da وإليه ترجعون [Siz ancak O'na döndürül(üp götürül)eceksiniz] buyurularak melekûttaki bu tasarrufun dünyaya mahsus olmadığı ifade edilmiştir. Dünyada olduğu gibi ahiretteki tasarruf da O’nun elindedir. Geri dönüş, varılacak yer O'dur.
وإليه ترجعون ibaresinde car-mecrur fiile takdim edilmiştir. Böylece geri dönüşün başkasına değil, sadece ona mahsus olduğu ifade edilmiştir.
Allah Teâlâ’dan başkasına dönmeyeceklerini ifade eder. Bu; kabul edenler için bir vaat, inkâr edenler için bir vaîddir (tehdit). Hitap umumi olarak hem müminlere hem de müşrikleredir. Bu ayet tevhidi ve haşrı kesin olarak ifade eder.
Bu surede imanın bütün rükünleri zikredilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.372)
Surenin bütün ayetlerinin fasılalarıdaki و- نَ , ي - نَ harfleriyle oluşan ahenk son derece dikkat çekicidir. Bu fasılalarda lüzum ma’la yelzem sanatı vardır.
Kur’an’daki bütün surelerde olduğu gibi bu surenin de son ayeti, hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.
Hüsn-i intihâ, mütekellimin sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. (Kur’an Işığında Belağât Dersleri Bedî’ İlmi)
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sûreler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)